Rum – Fransız dayanışması |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
17 Aralık 2004 ve 3 Ekim 2005 de oynanan oyun gene sahneye kondu. Fransa ünlü Don Kişot’u Papadopulos’u da gene meydanlara salmak hazırlığında. Türkiye’ye karşı izleyeceği politikada AB’nin tepkisinin almamak için Rumlar ile ortak bir strateji belirlemeye çalışıyor, daha doğrusu Rumları piyon olarak nasıl kullanırımın çalışmasını yapıyor.
Amaç Türkiye’nin önünü kesmek ve Türkiye-AB Katılım Müzakerelerine takoz koymak.
Sarkozy, yılların verdiği politik deneyimle ve AB içinde etkili bir grubun lideri olarak akıllı davranıyor ve AB içinde tek başına Türkiye karşıtı politika izlemek istemiyor. Bunun için de yanına Papadopulos’u almak ve gerektiğinde de, daha evvel yaptığı gibi, ortaya onu itip kendisinin geri planda kalmasının hazırlığını başlattı.
Görünen o ki, Fransa’nın ve Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’nin, 26 Haziran’da yapılması beklenen Hükümetler arası Konferans’ta, Almanya’nın planladığı hali ile açılması istenen üç başlıkta (mali kontrol, istatistik, ekonomik ve parasal politika ) müzakerelere başlanması konusunda ortak bir karşı tutum izleyecekleri açıkça belli oldu.
Aradıkları yapay gerekçe “Ekonomik ve Parasal Politika” başlığında ellerine geçiverdi. Ortada yazılı bir kural veya hüküm olmamasına rağmen, Nicolas Sarkozy ve hükümeti, euroyu Ankara ile konuşmak istemiyor. Gerekçeleri de hazır; Tek paranın benimsenebilmesi için AB üyesi olmak gerektiğini öne sürüyorlar.
Amaç üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek.
Papadopulos ile Sarkozy bu ortak mücadelelerinde bir de görev bölümü yaptılar. Bu dayanışmaya göre Rumlar mali kontrol başlığına itiraz edecekler, Fransızlar da Ekonomik ve parasal politika başlığının açılmasına karşı çıkacaklar.
Tüm bu tezgaha karşı, diğer AB ülkeleri arasında söz konusu başlıkların üçünün birden açılmasına karşı çıkan bir başka devlet daha yok.
Rumlar ve Fransızlar bu davranışlarındaki esas gerekçenin, Türkiye’ye bir mesaj vermek olduğu ve AB’ içindeki bazı ülkelerin, üç başlığın toplu bir şekilde aynı anda açılmasının, Türkiye’ye fazla olumlu bir sinyal vermek olacağını düşündüklerini ortaya koymak olduğunu iddia ediyorlar.
Fransızlar ve Kıbrıslı Rumlar, şimdilik müzakere başlıklarına itiraz edeceklerini resmi yollardan AB gündemine sokmuş değiller. Sadece perde arkasında tartışıyorlar ve lobi faaliyetleri yapıyorlar. Buna ilaveten de Almanya’ya söz konusu üç başlıkta müzakerelerin açılmasa karşı olduklarını da ima etmiş durumdalar.
Rumlar, Türkiye ile müzakerelerin kesilmesinin kendilerinin Kıbrıs üzerindeki çıkarlarını olumsuz etkileyeceğinin nihayet farkına vardılar ve bu nedenle de müzakerelerin kesilmesini istemiyorlar.
Diğer taraftan da, AB’yi daha içine girdikleri günden oyuna getirip Katılım Müzakere Çerçeve Belgesine, Ankara Anlaşması Gümrük Birliğini üye ülkelere genişleten Ek Protokol’ü koydurtan Rumlar bunun henüz onaylanmadığı gibi bir takım gerekçelerle, yeni başlıkların açılmasına karşı çıkıyorlar.
İşte tam bu noktada yolları Sarkozy ike kesişiyor.
Sarkozy ile Türkiye konusunda buluştukları ortak nokta, Türkiye’ye AB Katılım Müzakerelerinde hayatı iyice zorlaştırmak.
Burada unuttukları küçük bir detay var. Türk halkının AB’ye bakış açısının 2004 yılından günümüze çok değişikliğe uğradığı ve artık eski sempatinin yerinde yellerin estiği.