Türkiye-AB İlişkileri

Türkiye-AB İlişkileri

14 Ekim’de Avrupa Parlamentosu Dış İlişkiler Komitesi’nde açıklanan  Türkiye AB ilerleme raporu Rumların beklediği gibi çıkmadı.


Zaten çıkamazdı da.


Rumların hayallerini üzerine inşa ettikleri köprülerin altından çok sular aktı Rumlar farkına varmadan. Hatta derenin yatağı bile değişti ve Rumların güvendikleri bu köprülere gerek bile kalmadı.


Tam 4 ay evvel 6 Haziran 2009’da yazdığım “KASIM VE KIBRIS” adlı yazımda bu rapordan bir yaptırımın çıkmayacağını öngörmüştüm. 


Yazımın 6. Paragrafı aynen “Bu da Kasım 2009’da yayınlanacak olan Avrupa Komisyon’unun Raporundan önce bir ara yolun bulunacağını ve Raporun da ona göre olumlu satırlarla hazırlanacağı ipucunu vermektedir.”  şeklinde.


Türkiye’nin durdurulamayan yükselişi ve bölgedeki hem politik hem de jeostratejik önemi, Rumların beklentilerini iyice geri plana attı.


AB açıkçası Türkiye’yi karşısına almaya veya gücendirmeye cesaret edemedi. Daha doğrusu aklı selimle düşünerek bunun aleyhine olacağının farkına vardı.


AB’nin Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn, Türkiye’nin AB ilerleme sürecinde 2009 yılının “nihai tarih olmadığını, Kıbrıs sorunun ise Türkiye’nin tüm AB ile olan bir sorunu olduğunu” söyleyerek gerçekleri ortaya koydu.


Türkiye AB ilerleme müzakerelerine ait son karar, 10 Aralık’ta yapılacak olan AB devlet Başkanları Konseyi tarafından alınacak.


Konseyden çıkacak karar AB’yi bağlayacak nitelikte ve “Oy Birliği” gerekmekte. Yani Kıbrıslı Rumlar isterlerse ellerindeki “veto” kozunu kullanarak komisyon kararını dikkate aldırmayabilirler ve sonucunun altında ezilmeyi göze alarak da  içinde yaptırım olan bir kararı Konsey’den çıkarttırabilirler.


Açıkçası böylesi bir kararın ertesi günü de “tufan”ın başlangıcı olur ve boynu altında kalanın boynu kopar.


Şimdilik Rumların böyle bir cesaret sahip olmadıkları gün gibi aşikar ama 10 Aralık’a kadar perde arkasında ve koridorlarda söz konusu raporun değiştirilmesi ve içine Türkiye aleyhine yaptırımlar konması için her tür düzenbazlığı çevirecekleri de kesin.
 
Rehn’in, 2009 yılının Türkiye’nin değerlendirilmesi için “nihai tarih olmadığını (it’s not a deadline)” söylemesi, Türkiye’den Ankara Protokolü konusunda adım atmasını ve Kıbrıs sorunu müzakerelerini desteklemesini beklediğini dile getirirken, “Kıbrıs sorununun iki taraflı bir sorun değil, Türkiye’nin tüm AB ile sorunu olduğunu” söylemesi ve Kıbrıslı Türklerin izolasyonuna son verilmesine ilişkin kararları içeren Ocak 2007 tarihli Sonuç Bildirgesini okuması çok ilgi çeken önemli bir gelişme.


Rehn’in bu sözlerinin halk diline çevirisi “AB Kıbrıslı Türklere verdiği sözü tutmalı ve izolasyonları kaldırmalıdır” şeklindedir.


İlk defa Avrupa Birliği’nde Bakan seviyesindeki bir bürokrat “Kıbrıslı Türklere verilen sözlerin tutulmadığı ve izolasyonların kaldırılması gerektiğini kabul etmiş ve bunu Türkiye’nin her zaman iddia ettiği gibi “Türkiye’nin limanlarını Rum bandıralı gemi ve uçaklara açması” ile birlikte düşünmeye başlamıştır.


Özellikle de bu raporun okunması sırasında Rehn’in “adanın Kuzey ile serbest ticaretin askıda kalmaya devam ettiğini ve serbest ticarete ilişkin kararın Kıbrıs Cumhuriyeti’nin de onayıyla alınmış olduğunu” söylemesi, 2010 yılındaki gelişmelerin çok farklı olacağının bir habercisi.


Belli ki perdelerin arkasında Rumların kulakları çekilmeye başlanmış.

18 Ekim 2009
Türkiye-AB İlişkileri için yorumlar kapalı
Okunma 23
bosluk

Yakındoğu Üniversitesi’nin uçağı

Yakındoğu Üniversitesi’nin uçağı

Bir müddet evvel bir köşe yazımda, Yakın Doğu Üniversitesinin almayı planladığı bir ambulans uçağından bahsetmiştim.


Gerçekte o günlerde ilk aldığım bilgiler alınacak uçağın “Ambulans uçak” olduğu ile sınırlıydı. Günler ve haftalar geçtikçe bu uçağın ne olduğu, tipi, modeli, hangi amaçla alındığı ve hangi işler için kullanılacağı yavaş yavaş berraklaşmaya başladı.


İlk başta söylemem gereken, söz konusu uçağın alımı ile ilgili “Düşünce ve Mantık”ın gerçekten de olağanüstü olduğu.



Alınmış olan uçak hem “Ambulans uçak”, hem de bildiğimiz yolcu taşıyabilen iş uçağı tipinde. Koltuklarının çıkması ve ambulansa dönüşmesi için gereken zaman sadece 15 dakika.


Yakın Doğu Üniversitesi söz konusu uçağı, yakında açılışı  yapılacak olan Yakın doğu Hastane’si için aldı.


Uçağın iki adet önemli görev alanı bulunmakta.


Birincisi ve en önemlisi, KKTC’de tedavisine olanak bulunmayan ve hareket etmesi sağlığına zarar verecek hastaların, söz konusu hastanın hastalığının tedavisinde uzmanlaşmış bir diğer hastaneye en kısa zamanda ulaştırılması. Uçağın tek havalanmadaki menzili Avrupa’nın önemli kentlerine kadar uzayabilmekte. Uçak bir ambulansta gerekli olan her tür donanıma sahip. Hastalar tam bir yoğun bakım koşullarında gitmeleri gereken yere ulaştırılacak.



İkinci ve birinci kadar önemli olan diğer görevi ise tıppın her alanında uzmanlaşmış ünlü profesör ve cerrahları günü birlik adaya taşımak.


Yakın Doğu Tıp Fakültesi ile birebir bağı olacak olan Yakın Doğu Hastanesi, Türkiye’de tıp alanında ilk üç içinde yer alan Hacettepe Tıp Fakültesi ve Hastanesi ile tam bir işbirliği içinde faaliyetlerini yürütecek.


Hacettepe Üniversitesinde ve hastanesinde görev yapan ve alanlarında haklı  bir ün yapmış olan seçme hocalar, haftanın beş günü  rotasyon usulü ile günü birlik KKTC’ye söz konusu uçakla taşınacak.


Ünleri Türkiye dışına taşmış bu güzide insanlar Yakın Doğu Hastanesinde her tür teşhisi, tedaviyi, bakımı ve ameliyatı Hacettepe Hastanesindeki ekibi ile birlikte en yeni aletlerle yapacak.


Örnek olarak Pazartesi günü belli bir saatte KKTC’ye getirilecek olan “Beyin Cerrahisi” ekibi, üniversitede gerekli dersleri verdikten, hastanede de teşhis, muayene, bakım ve ameliyatlarını yaptıktan sonra Pazartesi gecesi Ankara’ya tekrar götürülecek. Gece Ankara’da kalacak olan uçak ertesi gün belirlenmiş saatte bir başka ekibi, örneğin “Onkoloji” ekibini aynı maksatlar için KKTC’ye getirecek ve bu ekip da hem üniversitede hem de hastanede, sanki Hacettepe Üniversitesinde ve Hastanesindeymiş gibi tüm görevlerini eksiksiz yaparak gece Ankara’ya geri götürülecek.


Bu şekilde düzenli bir taşıma ile bir veya birden fazla ekipler aksamasız bir şekilde KKTC’ye taşınacak.


Şimdilik uçağın kullanım maksatlarından iki tanesi bu. Zaman ilerledikçe tabii ki kullanım amacı ve yöntemi de, gelişmelere ve daha iyi hizmet amacına uygun oarak değişecek.


Bu konudaki bir başka güzel bilgi ise, Hastanenin açılışına bin tane Türkiye’de ve dünya’da tıp alanında ün yapmış Profesörlerin ve Cerrahların davet edilmiş olmaları.


Hastanenin açılışı, Yakın doğu Hastanesinin adına yakışır bir şekilde, bir “TIP ŞENLİĞİ” ile olacak. 


Bu büyük düşünceyi gerçekleştirmek başarısını gösteren ve hayata geçiren Yakın Doğu Üniversitesi Kurucu Rektör’ü Sayın Dr. Suat Günsel’i ve yakın çalışma arkadaşlarını, bir KKTC vatandaşı olarak kutlarım.


Belki de daha doğrusu, “KKTC halkı olarak kutlarız”dır.

13 Ekim 2009
Yakındoğu Üniversitesi’nin uçağı için yorumlar kapalı
Okunma 49
bosluk

Atina ve Lefkoşa ilişkileri

Atina ve Lefkoşa ilişkileri

Bu güne kadar Kıbrıs adasındaki Rumları hep Yunanistan yönlendirdi.  Özellikle de 1878 yılından itibaren adanın Yunanistan’a katılması çalışmalarını başlatmak için adaya öğretmen ve ateşli milliyetçiler gönderen Yunanistan, 1955 yılından itibaren de düzenli olarak silah ve askeri personel göndererek katkısının dozunu arttırdı.
Bu silahlar ve askeri personel önce İngilizlere karşı, sonra da adada yüzyıllarca varlıklarını sürdürmüş olan Kıbrıslı Türklere karşı kullanıldı.
Kıbrıslı Rumlar, benzetme bir tanımla, “Yunanistan’dan izin almadan tuvalete bile gidemezler”.


Ekimin ilk Pazar günü Yunanistan’da gerçekleştirilen seçimler sonrasında Karamanlis’in başkanlığındaki NDK hükümeti ile Papandreu’nun başkanlığındaki PASOK hükümeti, Kıbrıs sorunu ve Türkiye’nin AB değerlendirmesine ilişkin olarak çok kritik bir zamanda görev değişikliği yaptı.
PASOK lideri Papanderu’nun ilk yurt dışı ziyaretini Kıbrıs yerine Türkiye’ye yapması, eski dostu T.C. Dışişleri eski bakanı İsmail Cem’in kabrini ziyaret etmesi ve İstanbul’da Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’la bir görüşme gerçekleştirmesi her ne kadar iyi bir başlangıç gibi gözükse de perdenin arkası pek de öyle değil.


Gerçekte basında ve TV ekranlarında gözden kaçan Papandreu’nun Fener Patriği Barthelemeos’u ziyareti ve Kıbrıs sorunu ile Türkiye’nin AB katılım süreciyle ilgili söylediği sözler.
Barthelemeos’u ziyaretinin gerçek amacı, Fener Patrikliğinin Ekümenikliğini vurgulamak ve Türkiye’ye kabul ettirmek. 


Papandreu’nun Kıbrıs ve AB ile ilgili sözleri her ne kadar kibar ve diplomatik alışkanlıklara uygun olsa da, Kıbrıs sorununa “AB müktesebatına ve iki taraf arasında hem fikir olunanlara dayanacak BM kararları çerçevesinde bir çözüm bulunması gerektiğini” söylemesi Yunanistan’ın Kıbrıs politikasında her hangi bir değişiklik olmadığının en güzel kanıtı.
 
Yorgo Papanderu’nun annesi Amerikalı ve bu nedenle de ABD’ye sık sık ziyaretler yapıyor. Kısa zaman önce New York’a gerçekleştirdiği ziyaretlerin birinde, iddialı bir şekilde Yunanistan’ın güvenlik ve garantiler konusuyla ilgili olarak müzakerelere artık daha dinamik bir şekilde girmesi gerektiğini, Kıbrıs’ta bulunacak çözümün içinde garantörlere de gereksinim olmadığını ve Kıbrıs’ın bugün Avrupa Birliği’ne üye olduğunu ve bu nedenle de Kıbrıs’ta istikrar ve tüm insanlık haklarına saygı gösterilmesi konusunda “AB’ye üyeliğinin” en iyi garantiyi teşkil ettiğini söylemişti.


Yani Papandreu’ya göre Kıbrıs konusunda bulunacak çözümde Türkiye’nin garantisine ve garantörlüğüne gerek yok. AB zaten en iyi garantör.


1963-1974 yılları arasında BM için de “En iyi garantör”  tanımlaması yapılıyordu ama nedense sayıları binleri aşan masum Kıbrıs Türkler bu dönem içinde Rumlar tarafından acımasızca katledilmişti.


Papanderu’ya göre Kıbrıs sorunuyla ilgili olarak yeni bir süreç başladı ve bu yeni süreçte de başkanı olduğu PASOK Hükümeti Rum Yönetimi Başkanı Dimitris Hristofyas’ı tam anlamıyla ve kayıtsız şartsız destekleyecek.


Yunanistan ile Kıbrıs Rum tarafı arasında sürekli bir iletişim, tam bir işbirliği ve dostane ilişkiler olacağını belirten Papandreu, Türkiye’nin “istila ve işgal” yüzünden Kıbrıs davasıyla ilgili olarak esas sorumluluğa sahip olduğunu iddia ederek, adada sürdürülebilir sağlıklı bir çözüm için Türkiye’nin en nihayetinde Kıbrıslı Türkleri serbest bırakması gerektiğini de sözlerine eklemişti, çok değil daha birkaç hafta evvel.


“Türkiye’nin en nihayetinde Kıbrıslı Türkleri serbest bırakması gerektiği” öngörüsü Papandereu’nun kafasındaki çözüm olgusunu çok iyi bir şekilde ortaya koyuyor aslında. Bunun tam Türkçesi “Türkiye Kıbrıs’tan çekilmedikçe adaya barış gelemeyecektir” demektir.  Aynen bundan yüz sene evvel Girit için söyledikleri gibi. Evet şimdi Girit’te barış var ama “Türk yok”. Hepsini acımasızca katledip, canlarını kurtarabilenler de tüm varlıklarını arkada bırakıp adadan kaçtıkları için.
 
PASOK lideri Papanderu’nun elinde zeytin dalı ile ilk yurt dışı ziyaretini Kıbrıs yerine Türkiye’ye yapması her ne kadar güzel bir görünümü ortaya koyuyorsa da, Rumların ve Yunanistan’ın Kıbrıs konusuna olan bakış açıları değişmedikçe  adaya sürdürülebilir bir çözümün gelemeyeceği kesin.

12 Ekim 2009
Atina ve Lefkoşa ilişkileri için yorumlar kapalı
Okunma 26
bosluk

Rumların siyasi eşitlik anlayışı

Rumların siyasi eşitlik anlayışı

Müzakereler devam ettikçe Rumların Kıbrıs sorununun nasıl çözülmesini arzu ettikleri yavaş yavaş ortaya çıkıyor.


Şeytan kelimelerin arasında gizleniyor gerçekten de.


Federasyon mu istiyorlar yoksa biraz Rumlara ağırlık ve fazlaca haklar veren üniter bir Federasyon mu istiyorlar yoksa evrim yoluyla federasyona dönüşmüş mevcut Kıbrıs Rum Cumhuriyetinin devamı olan bir ucube mi istiyorlar, yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı bile.
Ne saklısı, kaldı ne de gizlisi kafalarındakinin veya isteklerinin.
 
Liderler arasında “Yönetim” konusunda yapılan toplantıda Cumhurbaşkanı Talat tarafından “Başkan ve Başkan yardımcısı”nın, BM’nin “Kıbrıs Müktesebatı” içerisinde yer alan “Siyasi Eşitlik” ilkesine uyacak şekilde, eşit sayıdaki Türk ve Rum senatörler tarafından oluşturulacak Türk ve Rum Senatoları tarafından ayrı ayrı çoğunluk oyları ile seçilmesi önerisine Hristofyas’ın “OXI” yani “Hayır” demesi, Rumların Türklerle siyasi eşitliği kabul etmediklerinin en güzel örneği.
  
Hristofyas, Kıbrıs Türk önerisinin aslında, merkezi Federal Hükümetin Başkan ve Başkan Yardımcısının (Senatoda eşit sayıda temsil edilecek olan) Türk ve Rum Devletleri tarafından seçilmesi anlamına geldiğini, bunun da Kıbrıs’taki iki toplumun “demokratik temsil edilmesi”ne uygun olmadığını belirterek, kafasındaki eşitlik kavramının ne olduğunu ortaya koydu.


Hristofyas’a göre Kıbrslı Rumlar ile Kıbrıslı Türkler arasında Yönetimde eşit hakların olması “Demokratik Temsiliyete” aykırı.
 
Hristofyas Talat’ın önerisinin,  işleyebilir hükümet oluşumuna katkı koymadığını çünkü, kendi aralarında uzlaşı yapmalarına olanak bulunmayan Türk ve Rum siyasi partiler arasında işbirliği öngördüğünü de söyleyerek Başkan ve Başkan yardımcısının, Kıbrıslı Türklere ağırlıklı oy sağlanması suretiyle doğrudan halk tarafından seçilmesinin daha iyi olacağını iddia ederek,  bir yerde Türk adayın Rum oyları ile yani adadaki çoğunluk oyları ile seçilmesini önerdi.


Aslında adada kim çoğunlukta ise devleti de o idare etmelidir demek istiyor Hristofyas ama 1963 olaylarının hengi amaçla Rumlar tarafından çıkarıldığını ise unutmuşa benziyor.


21 Aralık 1963 gecesi Rumların Tahtakala’de Kıbrıs’lı bir Türkün arabasını durdurarak aramak istemeleri bahanesi ile başlatılan olaylar, gerçekte 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası ile Kıbrıslı Türklere Kıbrıs Cumhuriyeti Hükümeti Yönetiminde verilen yüzde otuz (%30) oranındaki yönetim hakkını Türklerin elinden almak ve adayı üniter bir Rum Devletine dönüştürmke içindi.


Bunca yıl akıtılan kan, dökülen gözyaşı, harcanan gençlikler ve karartılan gelecekler hep bu “Yönetim”deki pay uğruna veya egemenliğin paylaşımı uğruna oldu.


Anlaşılan o ki, Rumların 41 yıllık BM’nin Kıbrıs Müktesebatı içinde yer alan “Siyasi Eşitlik” kavramından anladıkları, Türklerin Yönetimde Rumlarla eşit düzeyde hakları olacağından ziyade, demokratik yolla yapılacak ada çapındaki seçimlerde hangi tarafın oyu fazla ise, yönetimda hak sahibinin o olması gerektiği.


Hristofyas belli ki, “Siyasi Eşitlik”i  “demokratik temsiliyet” ve demografik yapı olarak algılamakta ve kimin nüfusu fazlaysa adadaki yönetim onun elinde olmalı demek istemektedir. 


Bence hava alır Hristofyas.


Rumlar bu kafada giderlerse ki, “Ethniki Eterya” Cemiyetinin kurulduğu 1796’dan beridir kafalarındaki fikirler bir milim bile değişmedi,  Kıbrıs adasında ne kalıcı bir çözüm olur, ne de ortak bir devlet kurulabilir.  


Zaten hiç kimsenin de bu müzakerelerim sürdürülebilir bir çözümle sonuçlanacağına dair bir beklentisi veya umudu da yok.

9 Ekim 2009
Rumların siyasi eşitlik anlayışı için yorumlar kapalı
Okunma 38
bosluk

Kıbrıs müzakereleri ve Yunanistan

Kıbrıs müzakereleri ve Yunanistan

Yunanistan’ın yeni Başbakanı PASOK lideri Yorgo Papandreu Annan Planı döneminde, Papadopulos’a Kıbrıslı Rumların “Evet” demesi yönünde baskı yapmıştı ama Papadopulos son dakika manevrası ile bu baskıyı savuşturmuş ve oyların “Hayır” çıkmasını sağlamıştı.


Şimdi tesadüfe bakın, tam da müzakerelerin olası sonuçlanmasının arifesinde gene Başbakan oldu Papandreu.


Yunanistan’ın müzakereler konusunda tavır değiştireceğinden veya en azından tavır değiştirmiş gözükeceğinden eminim. Bayan Dora artık Dış İşleri bakanı değil ve büyük bir olasılıkla Karamanlis’in istifası ile Yeni Demokrasi Partisi’nin (NDP) başına geçecek.


Karamanlis hükümeti Kıbrıs sorununda pasif kalma ve Rum tarafını destekleme politikası gütmüştü. Bu nedenle de Yunanistan Karamanis’in başbakanlığı döneminde adeta çözüm sürecinde pasif kalmayı tercih etmiş ve herhangi yapıcı bir katkı koymamıştı.


Karamalis’in aksine Yorgo Papandreu, başbakanlığı döneminde o yılların Türkiye Dışişleri Bakanı İsmail Cem ile birlikte Türk-Yunan ilişkilerine çok önemli katkılar yapmış birlikte sirtaki bile oynamışlardı.


Türkiye ile Yunanistan arasındaki tüm bu sıcak ilişkilere rağmen dönemin Kıbrıs Rum liderliği Kıbrıs’a bunu yansıtmamayı tercih etmişlerdi. Halen de aynı mantık devam ediyor.


Kıbrıs sorununa çözüm bulmak amacıyla sürdürülen müzakerelerin ikinci turunda liderler bugün ve yarın bir araya gelecekler. Gündem “Yürütme” ve bnu konudaki öneriler olacak.


Cumhurbaşkanı  M. A. Talat bugünkü görüşmede, Kıbrıs Rum tarafının müzakere sürecini yıpratma faaliyetlerini de gündeme getirebilir.


Rum Ulusal Konseyi’nin Eylül’ün 14, 15 ve 16’sından yaptığı toplantıda aldığı kararlar, ki bu kararlar Kıbrıs adasının sadece bir Helen adası olması yolunda Makarios döneminde çizilmiş yolun bir tekrarından başka bir şey değildi, Rum lider Hristofyas’ın BM Genel Kurulu’ndaki konuşması ve Güney Kıbrıs’ta BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Alexander Downer ve ekibiyle ilgili sürdürülen karalama kampanyası Talat tarafından masaya bu gün konabilir.


Talat ve Hristofyas arasındaki son görüşmeden günümüze, özellikle Eylül ayının ortasındaki Kıbrıs Rum Ulusal Konsey toplantılarından sonra, Kıbrıs Rum tarafının uluslararası platformlarda Türkiye aleyhinde sürdürdüğü kampanyalar bayağı hız kazandı.


Hristofyas’ın BM Genel Kurulu kürsüsünden yaptığı konuşmada, daha önce Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’la mutabık kaldığı çözüm ilkelerine ters düşen söylemleri yapması gelecekte nelerin olacağının bir çeşit habercisi de. 


Bu davranışları ile Rum tarafının, Kıbrıs sorununa görüşmeler yoluyla çözüm aramak yerine, görüşme sürecinin itibarını zayıflattığı ve sürece zarar verdiği de bir gerçek.


Gidişat pek parlak değil.


Rumlar enselerinde Türkiye’nin nefesini duymaları ve AB’nin artık Rumları pek de ciddiye almadığı gerçeği, Rumları iyice hırçınlaştıracak ve ikinci tur biraz daha kalp kırıcı geçecek.


Restleşmeleri ve masaya oturmayı reddetmeleri bir olasılıkla da önümüzdeki aylarda yaşayacağız.


Bozuşmanın ve müzakerelerin çıkmaza gireceğinin tam tam seslerini duyar gibiyim.

7 Ekim 2009
Kıbrıs müzakereleri ve Yunanistan için yorumlar kapalı
Okunma 87
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar