Lübnan Kıbrıs İlişkileri

Lübnan Kıbrıs İlişkileri

Rum tarafı belli ki Türkiye ile Lübnan arasındaki işbirliğinden pek hoşnut değil ve bayağı da endişeli.


Başbakan R. T. Erdoğan’ın yaptığı resmi daveti üzerine Şubat başında Lübnan Başbakanı Saad Hariri, aralarında dokuz Bakan, işadamları ve basın mensuplarının da bulunduğu geniş bir heyetle Ankara’ya geldi ve bir dizi anlaşmaya imza attı


Özelikle Türkiye ile Lübnan arasında başta vizenin kaldırılması olmak üzere bir dizi anlaşmanın imzalanması Rumları bayağı tedirgin etti.


Kendilerini Türkiye Cumhuriyeti ile aynı seviyede ve güçte gördüklerinden, Türkiye ne yaparsa onu yapmaya, kimlerle görüşürse onlarla görüşüp Türkiye’nin önünü kesmeye çalıştıklarından, Lübnan Başbakanı Saad Hariri’nin Türkiye’yi ziyareti edeceği açıklamasından hemen sonra Lübnan hükümetine resmi bir davet yaptılar.


Rum basınına veya Rum Cumhurbaşkanının açıklamalarına bakmayın siz.


Okuyunca zannediliyor ki Lübnan cumhurbaşkanı Mişel Süleyman aniden karar verdi ve beraberinde kalabalık bir heyetle çıktı Kıbrıs Rum tarafına gitti.


Başbakan Hariri, Lübnan’ın Türkiye Cumhuriyeti ile ilişkilerini ve Kıbrıs sorununu da göz önüne alıp bu davete hükümetin başı olarak katılmayı mahzurlu görünce topu Cumhurbaşkanı Mişel Süleyman’a attı.


Mişel Süleyman da beraberinde sayıca fazla ama içinde Lübnan Hükümetinden hiç kimsenin yer almadığı bir heyetle Kıbrıs (Rum) tarafına gitmek zorunda kaldı.


Bu resmi ziyaret Kıbrıs Rum dış politikası açısından da tam bir fiyasko olurken Lübnan heyeti için de güzel bir yeme içme gezisi oldu.


Yapılan resmi açıklamalara bakılınca, Hristofyas-Süleyman görüşmesinde iki ülke arasındaki ilişkilerin gözden geçirildiğinden ve ortak ilgi konularının ele alındığından başka bir şey yok dikkat çeken.


Zevahiri kurtarmaktan ve iç tribünlere oynamaktan öteye bir faydası olmadı Rumlara.


Rumlar için asıl korkutucu olanı da Türkiye ile AB üyesi bir devlet olmalarına karşın asla aşık atamayacaklarını ve Türkiye ile baş edemeyeceklerini anlamış olmaları.


Lübnan Başbakanı Hariri’nin dokuz bakan ile yaptığı Türkiye ziyareti ve imzalanan anlaşmaların en önemlisi karşılıklı vizelerin kaldırılması. 


Türkiye Cumhuriyeti sırası ile Suriye, Ürdün ve Libya’nın ardından, bu ziyaret sonrasında Lübnan ile de karşılıklı vizeleri kaldırdı ve Orta Doğu’da bir serbest dolaşım bölgesi oluşturmaya başladı.


Rumları endişelendiren ve asıl korkutan da bu vize konusu.


Lübnan’ın ekonomisi ve dış ticareti büyük oranda Türkiye’ye bağımlı artık. Vizelerin kalkması ile Türk yatırımcıların korkusuzca Lübnan’a yatırım yapacakları ve ekonomiden çok daha fazla pay alacakları da kesin.


Bir de “One Minute” sevgisi var Lübnan’da. Filistinlilerin kaldıkları kamplarda ve Müsüman Arapların yaşadıkları bölgelerde Başbakan Erdoğan’ın şahsında Türkiye, adeta tapılacak bir devlet, bir anavatan konumunda artık.


Lübnan’ın 2010-2011 yılları arasında BM Güvenlik Konseyindeki geçici üyeliklerinde Türkiye’nin yanında yer alacakları endişesi ise Rumların içinde bir başka kabus.


Daha evvel de çok kez dile getirmiştim.


Çok değil 2010’lu yılların ortalarında Yunanistan ve Rum tarafı da Türkiye’nin ekonomik baskısı ve hegemonyası altına girecek diye.


Gözüken köy kılavuz istemiyor. Öncülüğü Yunanistan başlattı. Sırada Kıbrıslı Rumlar var….

15 Şubat 2010
Lübnan Kıbrıs İlişkileri için yorumlar kapalı
Okunma 34
bosluk

AP’nin Kıbrıs Kararı

AP’nin Kıbrıs Kararı

Avrupa Parlamentosu’nun son yayınladığı rapor içindeki Kıbrıs bölümü tam bir yüz karası.


Belli ki Avrupa parlamentosu Rum ve Yunan Propagandası altında kalmış ve bizim tarafı dinlemeden tek yanlı bir yargıya vararak bu kararı almış.


Açıkçası “Yargısız İnfaz” olmuş bu karar.


İlk taslak yayınlandıktan sonra Türkiye Devleti AP temsilcileri, AB Büyükelçisi ve gözlemci statüsündeki KKTC milletvekilleri tarafından dile getirilen itirazlar ve talep edilen bazı değişiklik önerileri hiç dikkate alınmamış.


Bulgaristan milletvekili Metin Kazak’ın sunduğu Kuzey Kıbrıs’a, AB’nin 2004’te yaptığı “izolasyonların kaldırılması” taahhüdünün hatırlatıldığı değişiklik önergesini bile reddetmiş bu AP milletvekilleri.


Bu yılki rapor çok yanlı ve artık tarafsızlığını yitirmiş durumda.


Tek taraflı ve Kıbrıs’ın gerçeklerleri ile de hiç bağdaşmıyor.


Yaptıkları Rum istekleri doğrultusunda körü körüne yürümek ve verdikleri sözleri tutmamak, Kıbrıslı Türkleri ve Türkiye’yi kıyasıya eleştirmek, olmayacak ve yerine getirilemeyecek isteklerde bulunmak.


Konu Türkler olunca bazen kendilerini Ortaçağda zannedip titriyorlar, bazen de yirmici yüzyılın başında zannedip, karşılarında bir zamanların “Hasta Adam”ı diye tanımladıkları Osmanlı devleti olduğunu sanıyorlar ve saçmalıyorlar.


Hasta adam olan artık Türkler değil.


Kendi aralarında bulunan bazılarının hasta olduğundan pek bir haberleri yok anlaşılan.   


Gözlerini açabilseler hasta adamların kendi aralarında olduğunu net bir şekilde görebilecekler.


İrlanda, Yunanistan, İspanya, Portekiz ve Almanya’nın sağlığı iyice bozuk. Avrupa para birimi olan Euro’nun ise geleceği biraz karanlık gözüküyor.


Avrupa Parlamentosu bu raporu ile açıkça Rum tarafının sözcüsü gibi davranıyor ve Kıbrıs müzakereleri sürecinde Türk tarafının ortaya koyduğu samimi çözüm çabalarını da hiçe sayıyor.


Belli ki Kıbrıs sorununun ortaya çıkmasında sorumluluğu olanlarla ilgili gerçekleri söz konusu taraflı parlamentonun milletvekilleri ne araştırmışlar ne de dikkate almışlar.


Yayınlanan rapordan anlaşılan o ki Avrupa Parlamentosu, Rumların baskısı ve ayak oyunları ile Birleşmiş Milletlere rağmen Kıbrıs’ta süren müzakerelere hem “müdahil” olmaya çalışıyor hem de AB’nin içine çekmek gayretinde.


Maraş konusunda ahkam kesiyor ama bir dönem Maraş’ın Türk Vakıf malı olduğunu, tapu oyunları ve hile ile Rumların üzerine geçirildiğini bilmiyor veya bilmek bile istemiyor.


Aslında kabahatin büyüğü de bizde.


Kendimizi tanıtmak ve haklılığımızı beyinlere sokabilmek için programlı olarak bir ekip çalışması yapmamışız bu güne değin.
 
Başta raporu hazırlayan Hollandalı Hristiyan Demokrat Ria Oomen-Ruijten olmak üzere tüm Avrupa Parlamentosu milletvekillerini kendi tezlerimiz ve haklılığımız ile ilgili mektup ve mesaj yağmuruna tutacak bir ekip kurmamışız bu güne kadar devletin içinde.


Bence Dışişleri Bakanlığımız içinde bir ekip kurulmalı ve her gün tüm AP milletvekillerine, yöneticilerine ve BM yetkilileri ile önemli ülkelerin ileri gelen politikacılarına kendi görüş ve tezlerimizi içeren bilgilendirici mesajlar hazırlayıp gönderilmeli ve yoğun lobi faaliyetleri yapılmalı.

12 Şubat 2010
AP’nin Kıbrıs Kararı için yorumlar kapalı
Okunma 35
bosluk

Sendikalar ve Halkın Yargısı

Sendikalar ve Halkın Yargısı

Vatandaş artık Sendikaların açıklamalarına pek rağbet etmiyor.


Yollarda, işyerlerinde, devlet dairelerinde, kahvelerde ve restoranlarda karşılaşıp konuştuğum insanımız artık pekde sendikaların sözüne inanmıyor, isteklerinde çok ta haklı bulmuyor kendilerini.


Sendikaların, aşırı isteklerle yıllar içinde hem devleti hem de birçok kuruluşu batırdığı inancında pek çok insanımız.


Halkımız, 1974 Mutlu Barış Harekatı sonrasında kurulan bir çok Kamu İktisadi Teşebbüssünün, yönetimden ziyade Sendikaların bitmez tükenmez istekleri ve açgözlülüğü nedeni ile battığını yüksek sesle örnekleri ile dile getiriyor artık.


13.cü, 14.cü maaşların, Bayram, doğum, ölüm, evlenme günlerinde ödenen ikramiyeler ile yıllık elbise katkılarının ve buna benzer birçok maaşa ilave hak edilmemiş parasal gelirin yıllar içinde tek taraflı grev yasası ile zorla alındığı inancında.
  
Bence halkın bu denli şikayetinden sonra sendikacılar ikide birde iktidardakileri suçlayacaklarına ellerine bir ayna alıp kendilerine de bakmalılar.
  
Vatandaş artık sendikaların hükümetten talep edecekleri her isteğin, dönüp dolaşıp kendi ceplerinden çıkacağının farkında.


Özellikle de sendika başkanlarının devletten maaş çekip, işe gitmemelerine, bütün gün sendikada oturup ahkam kesmelerine ve televizyonlarda boy göstermelerine çok kızıyor.


Birçok vatandaş “Ben artık sendika başkanlarının maaşını ödemek istemiyorum. Sendika üyelerinin ödedikleri aidatlardan alsın maaşını işe gitmediği günler. Sendika ödesin emeklilik primini ve emeklilik ikramiye yatırımını” diyor artık.


Kulaklarımla duyduğum bu yorumlar, ne bir eksik ne bir fazla, aynen bu şekilde. Gerçekleri dile getirmekten çekinmiyor insanımız.


Özellikle de artık sendikaların her yıl hükümetle maaş artışı konusunda toplu görüşme yapacağına, ellerini insafsızca ceplerine attıkları vatandaşlardan kurulmuş bir heyetle görüşme yapmasının talep ediyor insanımız.


Vatandaşlardan kurulu bu heyet, sendikaların talepleri doğrultusunda sırtına yüklenecek vergi artışlarını kabul ederse, maaş artışının yapılmasını istiyor.


Greve ise Sendikaların vatandaşlardan kurulu bu heyetle yapılan görüşmeden sonra bir görüş birliğine varılırsa gidilmesini istiyor. Sendikacıların akşam yatıp, sabaha grev kararı almasından artık hoşlanmıyor artık insanımız.


Verilmeyen hizmetler karşılığı istenen ve “Fazla Mesai” altında alınan fahiş ücretler ise vatandaşın bir başka sendika kökenli şikâyeti. Özellikle de yaz mesaisini fırsat bilip, işleri öğleden sonraya atan memurlara çok kızıyor insanlarımız ve buna acilen son verilmesini istiyor. Belli ki bıkmış usanmış bazı açıkgöz geçinen memurlar tarafından haksızca soyulmaktan.


Kamuya toplu olarak hizmet verilen yerlerde artık “Fazla Mesai” karşılığı hizmet verilmesi yerine vardiya usulü çalışmanın yürürlüğe konmasını, Kamu görevinde reform yapılmasını, ceza ile ödüllendirmenin de yürürlüğe konmasını istiyor vatandaşımız.


Aslında vatandaşın istediği ama adını koyamadığı talebi, “Sendikaların, Sendikal Hakların  ve Sendikalar ile ilgili Yasanın tekrar gözden geçirilmesi”….

10 Şubat 2010
Sendikalar ve Halkın Yargısı için yorumlar kapalı
Okunma 36
bosluk

AB düş kırıklığı

AB düş kırıklığı

Eurobarometre’nin hafta başında açıklanan kamuoyu yoklama sonuçları doğru. Hiç yalanı yok.


Çok değil daha altı yıl evvel Kıbrıslı Türkler arasında tavan yapmış olan “AB’ye duyulan Güven” şimdi taban yapmış durumda.


24 Nisan 2004 Referandumu öncesinde söylenenlerin süreç içinde yalan olduklarının ortaya çıkması, verilen vaatlerin boş oldukları ve kurdurulan hayallerin havaya uçması sonrasında KKTC’de AB’ye duyulan güven artık yerle bir olmuş durumda.


Türkiye’ye duyulan güven ise tavanı da delmiş daha da yukarılara doğru giden bir grafik çizmekte. Kıbrıslı Türkler zaman içinde sadece kime kayıtsız şartsız ve gönül huzuru ile güvenebileceklerini bir kez daha anladılar.


Kıbrıslı Türklerin Avrupa Birliğine olan güvenleri boşuna azalmadı.


Bırakın söylenen yalanların, vaatlerin ve hayallerin sadece göz boyamak ve Kıbrıslı Türkleri aldatmak için olduğunu, yıllar içinde Avrupa Birliğinin ve kurumlarının Kıbrıslı Türklere karşı takındıkları aşağılayıcı ve düşmanca tavırlar da bu güvenin yerle bir olmasını pekiştirdi. 


Cumhurbaşkanı  Mehmet Ali Talat’ın geçen hafta yaptığı Brüksel ziyaretinde Avrupa Parlamentosu Başkanı Jerzy Buzek’le 4 Şubat Günü saat 17:30’da gerçekleştirdiği görüşmenin perde arkası, Avrupa Birliği açısından tam bir yüz karası.


Cumhurbaşkanı Talat daha Belçika’ya gitmeden önce Rum Ana Muhalefet DİSY partisinin Avrupa Parlamentosundaki Milletvekillerinden Eleni Theoharus Avrupa Parlamentosu Başkanı Jerzy Buzek’e bir mektup gönderir.


Bu terbiyesiz milletvekili Kıbrısta yaşayan ama Rum olmayan, daha doğrusu Kıbrıs Rumcasında “Kypriaki” diye tabir edilen ve Türkçesi “Kıbrıslı” olan tanım kapsamına girmeyen adadaşları “Kıbrıslı Türkleri” yok ve AB yetkilileri ile konuşmak hakları olmadığı farz ettiğinden, Buzek’e Talat’ı kabul ederken neler yapması gerektiği konusunda tavsiyelerde bulunur.


Buzek ise bu mektubu ciddiye alır. Kıbrıslı Türkleri adada yok addederek Cumhurbaşkanı Talat ile görüşmesini bu mektuptaki tavsiyeler doğrultusunda programlatır ve resmi sıfatı olmayan kişilerle yapılan görüşme düzeyine indirgetir


Programa göre, söz konusu görüşme Buzek’in ofisinde değil görüşmelerin yapıldığı salonda gerçekleştirilir,  görüşmenin tamamlanmasının ardından ortak basın toplantısı düzenlenmez ve olağan basın bülteni yayımlanmaz.


KKTC basınında yer alan protestolardan sonra yapılan yanlışlığın, içine düşülen hatanın ve Rumların oyununa geldiklerinin farkına varırlar.


AB’ye yakışmayan ve AB’nin kuruluş ilkelerine ters düşen bu aptalca davranış doğrultusunda “Hem KKTC’de iki ay sonra yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde destekledikleri aday olan Talat’a, hem de Avrupa Birliği’nin saygınlığına” zarar verdiklerini anlarlar ve apar topar bir açıklama yaparlar.


AP Kabine Başkanı Maciej Popowski yaptığı açıklamada KKTC gazetelerinin olay hakkında yanlış bilgilendirildiğini, toplantının resmi web sitesinde duyurulduğunu ve görüşmelerle ilgili fotoğrafların da yayınlandığını belirtir.


Popowski’nin, AB’nin saygınlığını kurtarmak amacı ile yapmış olduğu bu açıklama tam bir “çevir de kaz yansın” örneğidir.


Tabii referandum öncesi verilen ve yıllarca tutulmayan sözlerden, bunca yalandan, taraflı mahkeme kararlarından ve bu Buzek kaynaklı son çirkin olaydan sonra artık saygınlıkları kaldıysa.

8 Şubat 2010
AB düş kırıklığı için yorumlar kapalı
Okunma 23
bosluk

Türkiye’nin Kıbrıs stratejisi

Türkiye’nin Kıbrıs stratejisi

BM Genel Sekreteri Ban’ın adaya gelişi, bu güne kadar süre gelmiş birbiri ile ilgili ve ilgisiz bir çok dengeyi alt üst ettiği kesin.


Artık “Kıbrıs Konusu” hiçbir zaman eski rayında gitmeyecek.


Kıbrıs konusunda roller ve baş aktörler değişimin eşiğinde.


Son yarım asırdır tahtaravallinin üst kısmında oturmayı başarmış ve Kıbrıs konusuna perde arkasından silah ve askeri gücü ile, gözle görülebilen yerlerde de Avrupa ile olan kan bağlarını kullanarak müdahale edip adayı yıllardır kan ve gözyaşına boğmuş olan Yunanistan şimdi, dengelerin değişmesi ile aşağıda kalan taraf oldu.


Yunanistan batmaya doğru giderken beraberinde Avrupa Birliğinin ana motoru olan Almanya’yı da aşağılara çekmeye başladı. Ne AB’nin yıllarca çarçur edilmiş fonları, ne de Almanya’nın sınırsız gözüken desteği Yunanistan’ı kurtarmaya yetmeyecek.


Buna karşın tahtaravallinin öbür ucunda yıllarca oturmaya mahkum edilmiş, çok değil daha otuz yıl evvel yetmiş sent’e muhtaç olduğu dile getirilen bir devlet, bu gün önünde ceket iliklenen, kritik görüşmelerde ara buluculuk yapan ve dünya politikasında bir takım ana konuları belirleyebilen konumda.


Başbakan Erdoğan’ın Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu’nca (USAK) düzenlenen “’Değişen Dengeler ve Türkiye’nin Artan Önemi” konulu konferansta Kıbrıs ile ilgili söylediği “Biz zaten bizim planlarımızı ortaya koyduk. Ama bundan sonraki gelişmeler de bu planların güncellemesini gerektirecektir” sözleri Kıbrıs konusunda yeni bir döneme girildiğinin habercisi.


Bunun başlangıcı da BM Genel Sekreterinin adaya gelişi ile oldu. 


Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politikası ve politik ekibinin, Yunanistan ve Kıbrıslı Rumların bütün çaba ve karşı koymalarına rağmen Genel Sekreter Ban Ki Moon’u müzakereler devam ederken adaya getirtebilmeyi başarması ile Kıbrıs konusu bir daha geri dönmemek üzere AB platformundan çıktı ve BM zeminine yerleşti.


BM’nin patronu Ban Ki Moon Kıbrıs’a yaptığı ziyaret ile ada yaşayan iki halk arasındaki farklılığı birebir yaşadı, olayların ve gerçeklerin düzmece bilgilendirme raporlarında yer aldığı gibi olmadığını çıplak gözleri ile gördü ve iki taraf arasındaki tartışmaları da izleme fırsatını buldu.


Adada çözüme istekli olanın Türk tarafı olduğunu, müzakereleri zora sokan tarafın ve ortak açıklama bile yapmaktan korkanın ise tanınmış devlet maskesi arkasına saklanan Rumlar olduğunu gördü.


Yıllardır adada yaşayan Kıbrıslı Türkler ve Rumlara dış güçler tarafından zorla dayatılmak istenen “Federasyon çatısı altında birlikte yaşamak” fikrinin pek de uzun ömürlü ve huzur getirici bir çözüm olmadığını “Euro Barometre” adlı tarafsız kamuoyu yoklaması ortaya koyarken, BM’nin en üst düzey bürokratı olan Ban Ki Moon da cebinde kendini düş kırıklığına uğratan izlenimlerle makamına döndü.


Kıbrıs konusu artık eskisi gibi devam etmeyecek….

5 Şubat 2010
Türkiye’nin Kıbrıs stratejisi için yorumlar kapalı
Okunma 24
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-2

Arşivler

Son Yorumlar