KKTC’de Ayrıcalıklı Sınıf Kaldırılmalı

KKTC’de Ayrıcalıklı Sınıf Kaldırılmalı

Anayasamız “KKTC’de ayrıcalıklı sınıf yaratılamaz” diyor ama adına Kamu Görevlileri denilen ayrıcalıklı bir sınıf yaratılmış maalesef.

 

Ülkemizin en az çalışıp en çok maaş alan, sorumluluk almamak, inisiyatif kullanmamak için her yolu deneyip, vatandaşı yokuşa sürmenin ve işini yapmamanın kitabını yazmış olan kesim.

 

Günümüzde çalışan nüfusun yüzde 60’ı, adına Kamu Görevlisi denilen, çalışanı ve emeklisi ile nüfusumuzun yüzde 40’ını oluşturan memurlarımızın maaşlarını, emeklilik maaşı primlerini ve emeklilik ikramiye yatırımlarını her ay verdiği direkt ve endirekt vergilerle tıkır tıkır ödemekte. Açıkçası nüfusumuzun adına memur denilen yüzde 40’ı, geriye kalan yüzde 60’ın sırtından geçinmekte, buna karşın bu yüzde 60’a gerektiği gibi hizmet vermemekte.

 

Özel sektörle çalışanlara kıyasla öylesine ayrıcalıklara sahip olmuşlar ki inanılır gibi değil. Büyük bir başarı ile devletin gelirlerinin neredeyse tümüne el koymayı başarmışlar.

 

Otuz yıl hiç durmadan çalışan ve her ay Sosyal Sigortalar Dairesine ve İhtiyat sandığına asgari ücretin neredeyse yüzde 38’i kadar prim ödeyen bir karı-koca emekli oldukları vakit, ortalama bir memurun ancak üçte biri kadar maaşı Sosyal Sigortalar Dairesi’nden, emekli ikramiyesini de İhtiyat Sandığı’ndan alır. Primlerin tümünü de kendisi yatırmıştır. Karı veya kocadan birisi öldüğü vakit ise ölen kişinin emekli maaşı derhal kesilir ve hayatta kalan eşe bu maaştan bir tek kuruş verilmez.

 

Kendi ceplerinden emeklilik maaşı primi ve emeklilik ikramiyesi yatırımı ödemeyen memur bir çift ise emekli olduğu vakit özel sektörde çalışandan en az 3 misli emekli ikramiyesi ve asgari 2 katı da emekli maaşı alır. Benzer örnekle 30 yıl memur olarak çalışıp emekli olan karı kocadan biri vefat ederse, diğer eş hayatı boşunca ölen eşinin emekli maaşını almaya devam eder.

 

Ölen Sosyal Sigortalı eşin emekli maaşı, yaşamını sürdüren Sosyal Sigortadan emekli olmuş eşe verilmezken,  ölen memurun emekli maaşı, diğer eşe yaşamı boyunca ödenir. Bu nasıl bir adalettir ve ayrıcalıktır pek anlamış değilim. Anayasamıza rağmen, itiraz eden olmadığı veya da bu ayrıcalığı bilen ve Anayasa mahkemesine taşıyan olmadığı için yıllarca uygulamada kalmış.

 

Bu ayrıcalığın ivedilikle düzeltilmesi gerekmektedir.

Ya ölen memurun maaşı aynen Sosyal Sigortalılarda olduğu gibi kesilip diğer eşe verilmemeli, ya da Sosyal Sigortalı eşe, ölen eşinin maaşı, aynen memurlarda olduğu gibi yaşam boyu ödenmelidir.

 

Bu ülkede yaşanan pahalılığın nedenlerinden bir tanesi olan “Fazla Mesai” uygulaması artık kaldırılmalı ve yerine “Vardiya” sistemi getirilmelidir. Vatandaşların devletten kesintisiz hizmet almak hakkı bulunmaktadır fakat fahiş olarak tanımlanan fazla mesai ücretleri ile bu hak açıkça çiğnenmektedir. Gerçekte vatandaşın bu hakkı, fazla mesainin neredeyse yüzde 65’ine “vergi” adı altında el koyan hükümet tarafından yenmektedir.

 

Damga pulu uygulaması ise hükümetimizin ve vergi sistemimizin bir başka yüz karası.

19. yüzyılda Avrupa’da yürürlüğe konmuş, 20. Yüzyılının son çeyreğinde de yürürlükten kaldırılmış bu uygulama halen bizde devam etmekte. Herhalde medeni olarak tanımlanan hiçbir ülkede artık bu çağdışı uygulama yok, bizden başka. İşin kötü ve vatandaşa saygısız tarafı bu çağdışı uygulamanın olmazsa olmazı olan pulların postane hariç hiçbir devlet dairesinde vatandaşın alımı için hazırda bulunmaması. İşin yoksa, daireden dışarı çık sokak sokak dolaş ve pul bul. Birçoğunun beğenmek lütfunda bulunmadığı Türkiye’de bu uygulama çoktan kalkmış durumda ama bizde hala uygulamada…

 

Ülkemizde, ayrıcalıkları giderecek, çalışan memurun ödüllendirildiği, tembelin cezalandırıldığı hükümetin vatandaşa her konuda hizmet vermesini sağlayacak, vatandaşın devletten hizmet almak hakkını, her aklına estiğinde grev yaparak çiğnemekten çekinmeyen sendikal anlayışa karşı koruyacak yeni bir sistemin uygulamaya konabilmesi için “Radikal bir Kamu Reformu” yapılması gerekmektedir. 21. Yüzyılda bu yakışır bize…

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

19 Ocak 2015

 

18 Ocak 2015
KKTC’de Ayrıcalıklı Sınıf Kaldırılmalı için yorumlar kapalı
Okunma 182
bosluk

Rumlara Yaptığımız Süreğen Katkı

Rumlara Yaptığımız Süreğen Katkı

Rum tarafı kapalı dükkanlarJCC Payment Systems Limited (JCC) şirketi, Kıbrıs Rum Yönetiminde kredi kartı kullanılarak yapılan harcamaların ana işlem merkezi. Daha basit ve anlaşılır düzeyde bir tanımlama yapabilmek için “JCC şirketi tüm kredi kartlarının Kıbrıs Rum ana bayisi”dir de denilebilir.

 

2014 yılında Kıbrıslı Türklerin Rum tarafında, Kıbrıslı Rumların da Türk tarafında yaptığı harcamaları, JCC şirketi 2014 yılı kapandıktan sonra açıkladı.

 

Bu rakamlar bana göre çok ürkütücü.

2014 yılı sonunda nüfusları yaklaşık 865 bin olan Kıbrıslı Rumların Kıbrıs Türk tarafında harcadıkları miktar 6 milyon 507 bin 786 Avro iken, nüfusları yaklaşık 280 bin olan Kıbrıslı Türklerin güneye geçebilen yaklaşık 200 bininin, Kıbrıs Rum tarafında harcadığı miktar 16 milyon 808 bin Avro.

 

JCC’nin açıkladığı rakamlara bakıldığında, adanın kuzeyinde yaşamlarını sürdüren Kıbrıslı Türklerin Rum kesiminde, güneyinde yaşayan Kıbrıslı Rumların da Türk kesiminde yaptıkları harcamaların nüfusa göre büyük bir tezat teşkil ettiği görülmekte. Eğer nüfusa orantılı olarak harcama yapılsaydı, Rumların Kıbrıs Türk tarafında 6.5 milyon Avro yerine yaklaşık 65 milyon Avro harcamaları gerekmekteydi. Rumlar kendi devletlerinin çıkarlarına ve ekonomilerinin gelişmesine öncelik tanıdıklarından Kıbrıs Türk tarafında sadece elzem olanı almakta ve hiç para harcamamaya gayret göstermektedirler.

 

Kıbrıs Rum tarafında, Kıbrıslı Türklerin harcadıkları 11.6 milyon Avro’nun dağılımı yaklaşık olarak aşağıdaki gibi olmaktadır.

2 milyon 100 bin Avro KDV olarak Kıbrıs Rum Yönetimine gitmektedir.

(Bu KDV’nin ise 1 milyon 400 bin Avro’su Kıbrıs Rum Maliye Bakanlığı, 700 bin Avro’su da Rum Milli Muhafız Ordusu kasasına girmektedir.)

2 Milyon 230 bin Avro’su perakende satış yapan yerlere kar olarak kalmakta, bunun da yaklaşık 540 bin Avro’su gelir vergisi olarak Kıbrıs Rum Yönetimi kasasına girmektedir.

1 Milyon 454 bin Avro’su ithalatçı şirkete kar olarak kalmakta, bunun da ortalama 363 bin Avro’su gelir vergisi olarak Kıbrıs Rum Yönetimi kasasına girmektedir.

Tüm bu giderler çıktıktan sonra geri kalan 5 milyon 816 bin Avro tüketim maddelerinin ithalatı için yurt dışına tekrar alım için gönderilecektir.

Bu harcamalar alt alta toplanırsa, Kıbrıslı Türklerin 2014 yılında Kıbrıs Rum kesiminde yaptıkları 11.6 milyon Avro’luk harcamanın;

700 bin Avro’sunun Rum Milli Muhafız Ordusuna,

2 milyon 303 bin Avro’sunun Kıbrıs Rum Yönetime,

2 milyon 781 bin Avro’sunun da Kıbrıs Rum Esnafına, çalışanına, Elektrik Kurumuna ve benzeri yerlere gittiği görülmekte.

 

Açıkçası Kıbrıs Rum tarafında yapılan bu harcama ile KKTC devletimiz 2 milyon 303 bin Avro, esnafımız 2 milyon 781 bin Avro ve Güvenlik Kuvvetlerimiz de 700 bin Avro gelirden mahrum edilmiştir.

 

Kıbrıs Rum tarafında yaptığımız bu harcamalarımız ile 1963 yılından beri kuyumuzu kazan, bize Kıbrıs adası üzerinde ne şekilde olursa olsun yaşam hakkı tanımak istemeyen Kıbrıs Rum Yönetimin hem devletine, hem tüccarına hem de binlerce vatandaşımızın katili Rum Milli Muhafız Ordusuna (RMMO) her yıl gittikçe artan katkılarda bulunmaktayız.

 

Kıbrıs Rum tarafında alışveriş yaparken, hem kendi devletimizin gelir vergisi, KDV  ve gümrük harçları kaybını, esnafımızın ayakta durabilmesi için olmazsa olmaz olan gelirinden mahrum edildiğini, özel sektörde çalışan personelin gelir kaybı nedeni ile azalacağı gerçeğini ve devletimizin gelir kaybından dolayı kamu görevlilerinin maaşlarını ödeyemez duruma geleceğinden, bu açığı kapatabilmek için ilave vergilerin KKTC halkının sırtına konmak zorunda kalınacağını hatırlamak gerekmektedir.

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

15 Ocak 2015

15 Ocak 2015
Rumlara Yaptığımız Süreğen Katkı için yorumlar kapalı
Okunma 121
bosluk

Rumlar Uçakları Saklıyor

Rumlar Uçakları Saklıyor

Cyprus Airways- St Athan AirportKıbrıslı Rumlar yıllardır Avrupa Birliğini yalan, dolan veya da hile ile iyice yanıltarak ve kandırarak, Avrupalı vergi mükelleflerinin verdiği paralarla rahat bir hayat sürdürdüler ama yalancının mumu yatsıya kadar yanar misali foyaları ortaya çıkınca da batmaktan kurtulamadılar.

 

Bu batış sürecinde gelinen noktada Kıbrıs Rum Cumhuriyetinin varlığı bile tehlikeye girmeye başladı, Önce bankalar battı. Sonra bankalardaki mevduatların ve vadeli yatırımlardan büyük oranda kesintiler yapıldı ama açık o deni büyüktü ki, bu kesintiler hiçbir işe yaramadı.

Çalışan kesimin en verimli ve gençleri kapsayan dilimi içinde işsizlik oranı yüzde 40’lara kadar çıktı.

Her 5 işyerinden 3’ü kapandı.

Osmanlı Devletinin son yarım asrında kanını emen Duyun-u Umumi’nin çağdaşı olan Avrupa Komisyonu, Dünya Bankası ve Avrupa Merkez Bankasından oluşan Troika, Kıbrıs Rum Yönetiminin de kanını emmeye başladı.

Troika, topu topu 28 milyar Avroluk mali destek vermek için bir dizi şart koştu Kıbrıs Rum Yönetimine. İstedikleri yerine her getirildiğinde de, bir parça yardım dilimini serbest bıraktı. Bugüne değin borç olarak verilen bu destek kredilerinin toplamı daha 10 milyar Avro’yu bile geçmedi. Rumların durumu berbat, hem de ne berbat.

 

Troika’nın destek kredisi için koştuğu şartların sonuncusu olan “İpotek Yasası” Kıbrıslı Rumların tüm direnişine rağmen Temsilciler Meclisinden geçti. Şimdi Rum ekonomisini ipotek karşılığı alınmış taşınmaz malların satışı bir daha temelinden sarsacak.

 

Sarsmaya sarsacak ama Troika’nın yaptırımları bunlarla bitmeyecek. Şimdi de koştuğu koşul, söz konusu taşınmaz satın alınırken üzerine konan ipoteğe ilaveten kefil olanlardan da, ipotekli malın satışından yeteri kadar gelir elde edilemezse, tahsilatın yapılması doğrultusunda. Anastasiadis hükümeti bu isteğe kocaman bir “OXI”, yani “Hayır” dedi ama eli mahkum. İllaki bu koşulu da kabul edecek ve eninde sonunda kefiller de borcu ödeyecek.

Ekonomideki sarsıntı en hafifinden ikiye katlanacak. Piyasa para kalmayacak ve iflaslar daha da artacak.

Ama hala daha akıllanmış değil Kıbrıs Rum Yönetimi. Şimdi de batan Kıbrıs (Rum) Havayolları’nın, bir olasılıkla turizm sezonunun sonuna kadar bir leasing şirketinden kiralanmış  5 uçağını, Avrupa Birliğinin ve kreditörlerin alacaklarından kurtarmak için AB’nin ve kreditörlerin görevlendireceği haciz memurlarının ulaşamayacağı bir havaalanına bıraktı.

 

Kıbrıs (Rum) Havayollarına ait 4 Airbus A320 uçağı, İngiltere’nin Galler bölgesindeki Cardiff şehrinin yakınlarındaki Vale of Glamorgan semtinde bulunan ve bir dönem İngiltere Kraliyet Hava Kuvvetlerinin en büyük askeri havaalanı olan St. Athan (Ezan veya Eydzan okunur) havaalanına indirildi. Beşincisi de 2-3 gün içinde aynı havaalanına indirilecek. Söz konusu havaalanı 2014 yılının Aralık ayında Cardiff havacılık şirketine devredilmişti. Dört uçak şu anda kullanılmayan bir pistin üzerinde arka arkaya dizilmiş durumda.

 

Cardiff Havacılık şirketi, gerekli bakımlar yapıldıktan sonra söz konusu uçakların yeni bir havayolu şirketinin logosu altında uçacağı kehanetinde bulunuyor.

 

Bir olasılıkla Kıbrıs Rum Yönetimi yeni bir şirket kurarak uçakları bu şirketin ismi ve logosu altında uçuracak veya halen faaliyette olan, 2012 yılında işadamı ve rock şarkıcısı Bruce Dickinson’un kurduğu Cardiff Havacılık gibi bir şirkete kağıt üstünde alacağı-vereceği ve ödemiş kirası ile devrederek AB’nin ve kreditörlerin elinden kurtulmaya çalışacak. Kurtuldu kurtuldu, aksi takdirde hem AB’den kurallara aykırı olarak aldığı 66 milyon Avro geri ödenecek hem de kreditörlerden alınan milyonlarca avroluk borç.

Kıbrıs Rum Havayolları batarken yanında Kıbrıs Rum Elektrik Dairesini (EAC) ve Kıbrıs Rum Telekomünikasyon Dairesi’ni de (CYTA) sürükleyecek.

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

14 Ocak 2015

 

13 Ocak 2015
Rumlar Uçakları Saklıyor için yorumlar kapalı
Okunma 117
bosluk

Anastasiadis Kendisini Köşeye Sıkıştırdı

Anastasiadis Kendisini Köşeye Sıkıştırdı

Nikos AnastasiadisRum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis, geçen yılın Ekim ayında Barbaros sismik araştırma gemisinin Kıbrıs Rum Yönetiminin tek taraflı ilan ettiği Münhasır Ekonomik Bölgesine (Türkçe MEB, İngilizce EEZ) girmesini ve araştırma yapmasını bahane edip masadan kalkmış, masaya oturmak için de Türkiye’nin ilan ettiği Navtex’i kaldırması gerektiğini ilan etmişti.

 

Avrupa Birliği’nin kendi arkasında duracağı ve Türkiye’yi geri iteceği, böylece de tek başlarına Kıbrıslı Türklerin onayını almadan tek yanlı ilan ettikleri Münhasır Ekonomik Bölgeye sadece Rumların egemen olacağını hesaplıyordu Rum lider.

 

Aslında hesabı bir taşla iki kuş vurmaktı.

Bu girişimi ile hem Münhasır Ekonomik Bölgenin üzerine konacaktı, hem de AB’nin yardımıyla Türkiye’nin Kıbrıs Rum Yönetimini tanımasını sağlayacaktı.

 

Daha ilk günden, çok güvendiği Yunanistan’dan beklediği desteği görmedi. Samaras’ın Atina’dan çıkıp Lefkoşa’ya gelmesini ve kendisine kayıtsız koşulsuz destek vermesini bekliyordu. Çağrı da yaptı kendisine… “5 Dakikalığına olsun gel, yanımda dur bana destek çık” mesajını gönderdi ama Başbakan Samaras, “Durup dururken Türkiye ile başımı derde soktun. Ne halin varsa gör” yanıtını iletti ve Lefkoşa’ya aradan birkaç hafta geçtikten sonra, Kahire’ye giderken kerhen uğradı.

 

Avrupa Birliği ise laf ola bir açıklama yaptı hepsi o kadar. Anastasiadis Avrupa Birliği’nden Türkiye’ye karşı yaptırım kararı çıkartmasını bekliyordu ama çıka çıka hiçbir yaptırım gücü olmayan bir çağrı çıktı AB’den.

 

Türkiye’nin ilan ettiği Navtex’in süresi 31 Aralık’ta dolunca, hemen AB’yi devreye sokmayı ve masaya dönmek için de Türkiye’nin hem Navtex açıklaması yapmaması koşulunu, hem de bir daha Barbaros Hayrettin Paşa Sismik Araştırma Gemisi’nin bölgeye gelmemesi garantisinin verilmesini istedi. Üstüne üstlük bir de Türkiye’nin “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenlik haklarını fiilen tanıması” talebinde bulundu masaya dönmek için.

 

Söylemeye tüm bunları söyledi ve talep etti ama Yunanistan,  Fahri Büyükelçisi Pavlos  Apostolidis kanalı ile endirekt bir yanıt verdi kendisine ve aynayı yüzüne tutmasını tavsiye etti ikide bir masaya koşul koyacağına.

 

Türkiye ile Yunanistan arasında sürdürülmekte olan istikşafı (bilgi toplamak ve gerçekleşme olasılıklarını saptamak amacı ile yapılan ön araştırma)  görüşmelerde Yunanistan’ın temsilcisi olan Fahri Büyükelçi Pavlos Apostolidis, tam da bu günlerde Yunanistanda yayınlanan Kathimerini gazetesine bir açıklama yaptı. Bu açıklamasında Apostolidis, Yunanistan Milli İstihbarat Teşkilatı (EYP) başkanlığı döneminde elde ettiği deneyimlere ve bilgilere dayalı olarak “Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin de oyuncu olduğu gerçek. Dolayısıyla deniz bölgelerinde Türkiye’nin gıyabında sınırlama yapılamaz. Sayın Davutoğlu bu konuda haklı. Mısır ile Türkiye’nin hak iddia ettiği bölgeleri kapsayan bir alanda sınırlama yoluna gidersek ve Türkiye’nin çıkarlarını göz önüne almazsak bu, her türlü fiili ve hukuki sonuçlarıyla Türkiye tarafından kabul edilmez” ifadeleriyle Anastasiadis’e, Yunanistan’ın resmi mesajını iletti. Aynı açıklamanın devamında da “Kıbrıs gelişmelerinin artık Yunanistan-Türkiye ilişkilerinde belirleyici olamayacağı” sözlerine yer verdi Apostolidis.

 

Açıkçası Yunanistan Apostolidis kanalı ile Anastasiadis’e, “otur oturduğun yerde ve kendini dev aynasında görme” mesajını gönderdi.

 

Anastasiadis kendi kendisini fena bir şekilde köşeye sıkıştırdı şimdi. Yaptığı stratejik hatadan “tükürdüğünü yalamadan” kurtulmaya çalışıyor ve bu nedenle de Kıbrıs Rum tarafından ne kadar eski politikacı varsa saraya çağırıp görüş alıyor.

 

Büyük bir olasılıkla yeni stratejisi, bir bahane ile Türkiye’de Haziran ayının ilk haftasında yapılacak olan TBMM seçimlerine kadar müzakere masasına oturmamak ve seçim sonuçlarını beklemek olacak. Anastasiadis’in 2015 falı, siyasi hayatının 2015 yılında biteceğini ve 2016 yılının Ocak ayını göremeyeceğini söylüyor.

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

12 Ocak 2015

11 Ocak 2015
Anastasiadis Kendisini Köşeye Sıkıştırdı için yorumlar kapalı
Okunma 163
bosluk

Öldürürsen Birgün Öldürülürsün

Öldürürsen Birgün Öldürülürsün

Orta Doğu Arap Baharı Arap Baharı hepimizin hafızasında hala.

Afganistan’ın Amerika ve Rusya tarafından işgali unutulmuş değil.

ABD’nin “Kitle İmha Silahları” var diyerek tek taraflı savaş ilan ederek Irak’a girmesi ve yarattığı karmaşa hala devam ediyor.

Libya lideri Kaddafi ile Irak lideri Saddam Hüseyin’in hayatlarını kaybediş şekilleri hala gözlerimin önünde.

Fransa’nın Libya’nın petrol kaynaklarına, ABD’nin de Irak’ın petrol kuyularına el koyuş yöntemleri hiçte kabul edilebilir bir sonuç değil.

Batılı ülkelerin “Demokrasi getireceğim” diyerek kendi akıllarınca karar alıp tek taraflı müdahale ederek, acımasız yöntemlerle işgal ettiği ülkelerde anarşi halen devam ediyor.

Batının bu kabul edilemez hareketi sonrasında ölen masum insanların, sivillerin, çocukların, kadınların ve yaşlıların sayısı ise çoktan 10 milyonu geçti.

Her gün Suriye’de yüzlerce insan ölürken batı medyasında bu ölümlere 1 puntoluk bile yer verilmedi.

Irak’ta, Afganistan’da ve Libya’da milyonlar öldürülürken, cılız bir iki muhalefet dışında hiçbir Avrupa gazetesinde bu ölümler yer almadı, AB’nin kılı bile kıpırdamadı.

Peygamber efendimiz Hz. Muhammed’i (S.A.V.) aşağılayan yayınlar yapan Fransa’da yayınlanan Charlie Hebdo dergisinin yayın merkezine yapılan saldırıda 12 kişinin hayatını kaybetmesi sonrasında Avrupa basını ayağa kalkmış. Avrupa halkı da infial içindeymiş…

Sanki de Avrupa Birliği dünyanın yegane merkezi ve Avrupa Birliği’nin sınırları dışında yaşayan insanoğulları da insan sınıfında değil.

Son birkaç yılda batılı zihniyetin Orta Doğu insanını birbirine düşürmesi ve işgali sonucunda milyonlar ölürken yaşananlara kafasını çeviren Avrupa, Fransa’da 12 kişi öldürüldü diye ayağa kalkmış…

Elbette ki terörü asla onaylamıyoruz ama çoktan ayağa kalkmalıydı Avrupa, Orta Doğu’da milyonlar ölürken, acımasızca öldürülürken..

Türkiye’nin başına PKK’yı bela eden, güçlensin diye Avrupa’da haraç toplamasına ve uyuşturucu satmasına göz yuman, kendilerine Türkiye’de iç savaş çıkarsın diye silah satıp, eğiten Avrupa, ayağa kalkmış. Keşke amuda da kalksalardı.

Libya’yı BM kararı olmadan, petrol yataklarına el koyabilsin diye havadan bombalamaktan çekinmeyen Fransa bunun intikamını alacakmış.

Önce içerden başlandı intikam alınmaya. Fransa’nın batısındaki Le Mans bölgesinde bir camiye el bombası atıldı, güneydeki Port-la-Nouvelle kentinde de bir mescide ateş açıldı daha aradan 24 saat geçmeden.

Etme bulma dünyasında yaşıyoruz.

ABD, Afganistan’da acımasızca öldürdüğü masumların bedelini, 11 Eylül 2010’da ikiz kulelere yapılan saldırılarla ödedi. Görünen o ki daha hesaplaşma bitmedi.

Avrupa da elbette ödeyecek Ortadoğu’da petrol uğruna acımasızca döktüğü ve döktürdüğü kanların bedelini.

İsrail zaten çoktan listeye girmiş durumda. Bana göre kurulduğu günden beri de listenin başında ve bu bedeli çok ağır ödeyecek gibi görünüyor.

Araplar da bir gün ileri teknolojiyi yakalayacaklar ve intikamlarını alacaklar. İnsanoğlunun doğasında var intikam almak.

Zavallı Ortadoğu…

1960’lı yıllarda huzurun, mutluluğun ve insanca yaşamın hüküm sürdüğü Ortadoğu, şimdi batılıların bitmeyen hırsları nedeni ile kan gölüne dönmüş durumda.

Masumlar ölürken ve öldürülürken, elbette bu hırsın, bu karışıklığın sorumluları da bunun bedelini günü gelince ödeyecek.

Artık, sadece Avrupa’da ve ABD’de değil, dünyanın her yerinde, hırsı bir kenara koyup, insanca yaşamın kapılarını zorlamak gerekiyor…

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

9 Ocak 2015

8 Ocak 2015
Öldürürsen Birgün Öldürülürsün için yorumlar kapalı
Okunma 126
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar