KKTC’deki İmar planında değişme zamanı geldi

KKTC’deki İmar planında değişme zamanı geldi

Kuzey Kıbrıs’ta yapılaşma, Şehircilik Dairesinin yıllar süren ısrarlı kısıtlaması ile bu güne dek hep yatay gelişti.

Bize ne kadar enerji zenginiyiz, ne kadar varlıklıyız ve ne kadar toprak fazlamız var ki yıllardır hep yatay yapılaşmaya zorlandık.

Bana göre bu yatay yapılaşma felsefesi ile toplumumuz yıllarca, parasal olarak, topraksal olarak ve ekonomik olarak  cezalandırıldı.

İki ayrı yapılaşma tarzının artılarını ve eksilerini beraber yazılı düşünelim.

Birisi yatay yapılaşma diğeri dikey yapılaşma.

Yatay yapılaşma : KKTC’de yıllar önce başlatılan ve bu güne kadar sürdürülen şimdiki yapılaşma tarzı. Elli tane ev yapılacaksa, devletin veya toplumun sırtına sırası ile aşağıdaki masraflar yüklenmektedir.

1-    50 adet arsa

2-    1100 m. (3500 ft.) yol

3-    1100 m. Ana Su dağıtım borusu ve 50 su çıkışı.

4-    1100 m. Yer altı kablosu veya direkli elektrik dağıtım sistemi.

5-    22 adet elektrik direği ve 50 eve elektrik girişi

6-    1 adet küçük trafo

7-     1100 m. Pis su toplama sistemi

8-     50 adet ev temeli

9-    Ve benzeri diğer küçük giderler.

10-     Tarımdan koparılmış 50 arsa

Dikey yapılaşma : Küçük adalarda ve toprak sıkıntısı çekilen yerlerde uygulanan sistem. Örnek: New York, Singapur, Kuala Lumpur vb şehirler. Elli tane konut yapılacaksa, devletin veya toplumun sırtına sırası ile aşağıdaki masraflar yüklenmektedir

1-    10 adet arsa

2-    65 m. (210 ft) yol

3-    65 m. Ana Su dağıtım borusu ve 1 su çıkışı.

4-    30 m. Yer altı kablosu veya direkli elektrik dağıtım sistemi.

5-    2 adet elektrik direği ve 1 adet elektrik girişi

6-    1 adet küçük trafo

7-     65 m. Pis su toplama sistemi

8-     6 adet ev temeli

9-    Ve benzeri diğer küçük giderler

10-     Tarıma ayrılmış 40 arsa

Basit ve kaba bir kıyaslama örneği yukarıda aynen gördüğünüz gibi.

Şimdi siz bana söyleyin KKTC koşulları göz önüne alındığında, yatay yapılaşmamı  daha mantıklı ve ekonomik yoksa dikey yapılaşma mı.

Aklınıza 30 yıldır kapalı olan ve temelleri 1965’li yıllarda atılan Maraş’ı getirin. Mağusa’daki Palm Beach otelden Maraş’a doğru bir bakın ve yukarıdaki kıyaslamaları bir daha aklınızdan geçirerek, KKTC’de yatay yapılaşma mı her yönden bize uygundur yoksa dikey yapılaşma mı uygundur.

Siz kararınızı verin. Sonra benimle hem fikirseniz, gelin hep beraber KKTC’de yapılaşmayı atık dikeye çevirelim… Biz yatay yapılaşacak kadar ne toprak zenginiyiz ne de boşa harcayacak paramız var. Dikey yapılaşma ile tasarruf edeceğimiz parayla toplum olarak yeni oteller, bilgisayar yazılım firmaları veya sanayi tesisleri kurabiliriz.

13 Temmuz 2005
KKTC’deki İmar planında değişme zamanı geldi için yorumlar kapalı
Okunma 60
bosluk

Aklının bir köşesinde Tayvan modeli olan Briza, 4 hafta sonra resmen Kıbrıs’ta

Aklının bir köşesinde Tayvan modeli olan Briza, 4 hafta sonra resmen Kıbrıs’ta

Briza, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yeni müsteşar yardımcısı ve çok değil daha 6 gün evvel, KKTC için Tayvan modelinin uygun olacağını yaptığı yarı resmi açıklama ile üstü kapaklı işittiren  kişi.

ABD hükümeti,  KKTC’ye uygulanan izolasyonunun kaldırılmasına karşılık Türkiye’nin liman ve havaalanlarının Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetine ait gemi ve uçaklara açması önerisini desteklediğini geçen hafta, ABD’nin Kıbrıs işlerinden de sorumlu olan yeni Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Mathiew Briza’nın ağzından taraflara işittirmişti.

Mathiew Briza, Yunanistan’ın Tirajı haftada 32,000 olan “Kosmos Tu Ependiti” (Girişimcinin Dünyası) adlı gazetesine yaptığı açıklamada, “Gül’ün, Türkiye’nin Güney Kıbrıs’a uyguladığı ambargoların kalkması anlamına da gelecek olan, adanın tümüne yönelik izolasyonların kaldırılması önerisinin, tüm taraflar için ekonomik yararlar getirecek ilginç bir dinamiğin başlamasına sebep olacağını” söyleyerek konuya ciddiyet kazandı.

Mathews  Braiza’nın Ağustos ayının ilk yarısında bölgeye gelecek olmasıyla ABD’nin Kıbrıs konusunda bazı hareketler başlatacağı kesin.

Bayan Laura Kennedy adaya gelip, perde arkasında Papadopulos’un kolunu kıvırınca, BM Genel sekreteri Annan’a önerilerini yazılı iletmek konusunda ısrarla OXI diyen Papadopulos hemen, Annan ile görüşmek ve önerilerini aktarmak için BM’ye temsilci göndermişti.

AB’ye tam üye olmanın rahatlığını yaşayan ve sırtını AB’ye dayamanın güvenini duyan Papadopulos, adanın tümünü ele geçirmek, Türkleri ikinci sınıf vatandaş yapmak, elimizden egemenliğimizi almak ve Türkiye’nin garantisini yok etmek için her yolu deniyor ve her tür girişimi yapıyor.

Bugünkü olgularla, oluşturulmuş bir güven yaratıcı önlemler paketi çerçevesinde küçük adımlar dahi yok.

Bu nedenle emin olun gelecek ay da Bayan Kennedy’nin yaptığı gibi aynı şey olacak ve Briza, gene Papadopulos’a aba altından sopayı gösterecek ve Kıbrıs konusunda bir adım daha atılacak.

Genel Sekreter’in raporundan da anlaşıldığına göre Kıbrıs konusu şu anda bir çıkmazda bulunuyor. İki taraf arasındaki uçurumun büyük. Annan planının Rumlar tarafından reddedilmesi ile 30 yıl önce başlanılan noktaya tekrar geri dönüldü.

Görünen o ki, işin sonunda Rumlar Annan planından daha kötü bir plan ile karşı karşıya kalacaklar ve 2004 Nisanında Planı reddettikleri için pişmanlık duyacaklar. Kuş ellerinden bir kere kaçtı. Plan kabul edilseydi, bir tek mermi atmadan ve beş kuruş harcamadan tüm Kıbrıs’ın yöneticileri olacaklardı. Bizlerde onların kulları olacaktık.

Artık gidişat çok farklı. Annan Planının Rumlar tarafından reddedilmesi ile Federasyon düşüncesi önemini kaybetti ve gündemde Konfederasyon var.

Briza’da aynı şeyi düşünüyor ve zemin hazırlamak için geliyor. Hayırlısı…

11 Temmuz 2005
Aklının bir köşesinde Tayvan modeli olan Briza, 4 hafta sonra resmen Kıbrıs’ta için yorumlar kapalı
Okunma 55
bosluk

TC yardımları yanında AB’nin vaat ettiği Mali yardım devede kulak kaldı

TC yardımları yanında AB’nin vaat ettiği Mali yardım devede kulak kaldı

Türkiye, 1974’ten beri yaklaşık 3 milyar dolar yardım yaptığı KKTC’ye bu yıl da kesenin ağzını açtı. Ankara bu yıl Kuzey Kıbrıs’a 900 milyon YTL (900 trilyon lira) yardım yapacak.

Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçiliği, ilk kez 2005’te Türkiye’nin KKTC’ye yaptığı ve yapacağı yardımların raporunu yayımladı. Büyükelçi Aydan Karahan’ın hazırlattığı raporda, Türkiye’nin yaptığı yardımlar açıklamalarıyla birlikte verildi. Raporda, yardımın gideceği karayolları, eğitim, reel sektörü geliştirme, tarım, sağlık, havaalanları, limanlar, kamu hizmetleri projeleri içinde 600 yeni proje var.

AKP hükümeti, pakette 12 cami inşası için de ödenek çıkardı. ‘Din Hizmetlerinin Geliştirilmesi ve Katkı Projesi’nin faturası ise 3.5 milyon YTL (3.5 trilyon lira).

6 Temmuz 2005
TC yardımları yanında AB’nin vaat ettiği Mali yardım devede kulak kaldı için yorumlar kapalı
Okunma 34
bosluk

Şaka bir kenara KKTC için “Tayvan Modeli” işi ciddiye bindi

Şaka bir kenara KKTC için “Tayvan Modeli” işi ciddiye bindi

ABD hükümeti,  KKTC’ye uygulanan izolasyonunun kaldırılmasına karşılık Türkiye’nin liman ve havaalanlarının Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetine ait gemi ve uçaklara açması önerisini desteklediğini dün ABD’nin Kıbrıs işlerinden de sorumlu olan yeni Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Mathiew Briza’nın ağzından [resmen ?] açıkladı.

Mathiew Briza, Yunanistan’ın Tirajı haftada 32,000 olan “Kosmos Tu Ependiti” (Girişimcinin Dünyası) adlı gazetesine yaptığı açıklamada, “Gül’ün, Türkiye’nin Güney Kıbrıs’a uyguladığı ambargoların kalkması anlamına da gelecek olan, adanın tümüne yönelik izolasyonların kaldırılması önerisinin, tüm taraflar için ekonomik yararlar getirecek ilginç bir dinamiğin başlamasına sebep olacağını” açıkça dile getirdi.

Çiçeği burnunda ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Mathiew Briza, ağustos ayı içerisinde Kıbrıs’a gelecek ve tarafları ayırım yapmadan ziyaret edecek. Aklında ve cebinde olan plan, “KKTC’yi ekonomik bakımdan güçlendirmek”. ABD’nin bu düşüncesinin “Kıbrıs Rum tarafının cezalandırılması olarak algılanmaması gerektiğini” de yaptığı açıklamada özellikle dile getirdi.

Şimdi ortada yeni bir olasılık daha var. KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın Washington’u ziyaret etmesi, ABD yetkililerince yüksek sesle telaffuz ediliyor ve Briza’ya göre bu ziyaretin olasılığı bayağı yüksek ve “ihtimal dahilinde”. Tabi hangi düzeyde olacağı şimdilik meçhul. En azından düzeyi belli olmasa bile resmi bir davet yapılacağı ve bu ziyaretin de resmi bir ziyaret olacağı kesin.

Dış politika gurularının yaptığı yoruma göre Briza’nın bu açıklamalarının iki amacı bulunmakta.

İlk ve temel amaç “Kıbrıs’lı Türklerin ekonomik ve siyasi anlamda güçlendirilmesi yönündeki Türk talebinin desteklenmesi”

İkinci amaç ise, “Türkiye’nin gümrük birliği protokolünü uygulamaya koymasının kolaylaştırılması”.

Peki bunun arkasından ne gelecek. İlk kez Dış İşleri Bakanı Serdar Denktaş tarafından ortaya atılan “Kıbrıs için Tayvan Modeli” fikri hayat bulacak. Bu model Kıbrıs’ta çözüme gidilememesi durumunda, KKTC için en geçerli gelecek.

Şimdilik Kıbrıs’ta birinci hedef, Kıbrıs Rumlarıyla ortak bir oluşum yaratmak.  Ancak Kıbrıs Rum yönetimi lideri Tasos Papadopulos, Kıbrıs Türklerini muhatap kabul etmek istemiyor ve bu sorun sanki, Türkiye ile Rumlar arasında bir sorunmuş gibi izlenim yaratmak istiyor.

Daha dün yaptığı girişimle Kıbrıs’ta ekonomik entegrasyonun tamamlandığını söyleyen Papadopulos bu kafada gittiği müddetçe ve uluslararası camia da onu çözüme zorlamadığı müddetçe Kıbrıs’ta bir çözüm bulunması mümkün değil. Zaten artık adada yaşayan iki toplum hızla ayrılığa gidiyor. Papadopulos da bu ayrılığı elinden geldiğince körüklüyor.

BM Genel Sekreteri iki tarafta da çözüm niyeti olmadığı müddetçe yeni bir inisiyatif başlatmayacağını söylüyor. Bu bir anlamda Kıbrıs Türklerinin cezalandırılmasına devam kararıdır. Ama artık bu böyle olmayacak.

Kıbrıs Türkleri belirsizlik altında yaşamaya mahkum edilemeyecek ve KKTC Türkiye ile birlikte kendi yolunu çizecektir.

6 Temmuz 2005
Şaka bir kenara KKTC için “Tayvan Modeli” işi ciddiye bindi için yorumlar kapalı
Okunma 49
bosluk

AB, tüm dayatmalarına rağmen Türkiye’nin Rumları siyaseten tanımayacağını nihayet kabul etti

AB, tüm dayatmalarına rağmen Türkiye’nin Rumları siyaseten tanımayacağını nihayet kabul etti

Yurt dışında önemli bir toplantıya katıldığım için günlük yazılarıma ara vermek zorunda kaldım. Akademisyen, Araştırmacı ve Kalkınma Bankası Yönetim Kurulu Başkanı olarak sürdürmek zorunda kaldığım yoğun çalışma tempom nedeni ile sizlere bundan böyle Pazartesi, Çarşamba ve Cuma günleri seslenebileceğim. Sevgili okuyucularımın beni anlayışla karşılayacaklarına ve affedeceklerine inanıyorum.

17 Aralık tarihinden beridir, 3 Ekim AB-TR müzakerelerinin başlaması koşullarından birisi olan, 1963/4 Ankara Anlaşması Gümrük Birliği ek protokolünü AB’ye yeni üye olan 10 ülkeyi de kapsayacak şekilde genişletme çalışmalarını sürdüren Türkiye, aylardır bu anlaşmanın “Ticari bir anlaşma” olduğunu ısrarla vurgulayarak, Rumların bunun arkasına saklanarak Türkiye’den “Siyasi bir tanınma” beklememeleri gerektiğini dile getirmişti.

Bu ve görüşün ve çabaların nihayet Türkiye’nin istediği yönde veya diğer bir deyimle “Bizans entrikalarının yenildiği ve Hukukun üstün geldiği” yönde geliştiği,  AB Büyükelçilerinin dünkü kapalı kapılar arkası tavsiyeleri ile açıkça ortaya çıktı.

Aylardır Türkiye’nin bu konuda bir deklarasyon yapacağı ve Ek protokolü genişletirken, protokole ilaveten, söz konusu “Ticari genişlemenin Siyasi tanıma anlamına gelmeyeceğine” dair bir de çekince yazısı vereceği yüksek sesle dile getirilmekteydi. Bunun gerekçeleri de tanınmış hukukçulara danışılarak ve tavsiyeleri alınarak sağlam bir zemine oturtularak tüm savunmaları da hazırlanmıştı.

Bu hukuksal haklılık gelişmelerinin sonucunda AB çevrelerinde Türkiye’nin, AB ile müzakere ettiği ve üzerinde anlaşmaya vardığı Ek Protokol’ün başka bir yorumu olabileceği kaygısı ile bir deklarasyon yapma kararını verdiği kabul ediliyor.

AB büyükelçileri, Türkiye’nin bir deklarasyon yapma hakkı olduğunu kabul etmekle birlikte deklarasyonun yeni sorunlar doğmasından korkuyorlar ve müzakereler başlamadan evvel AB içinde siyasi fırtınaların esmesine mani olmak istiyorlar.

Görünen o ki, savunmaya artık gerek kalmadı. Türkiye’nin tezinde haklı olduğu ortaya çıktı ve şimdi Türkiye’den, Ankara Antlaşması’nı genişleten Ek Protokol’ü imzalarken, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetini siyaseten tanımadığı yolunda yapacağı deklarasyonun yazılı değil ama sözlü ve hafif olması rica ediliyor.

AB’nin, Türkiye’nin bu deklarasyona karşı “karşı deklarasyon” yapmak zorunda kalmaması için de, Türkiye’nin deklarasyonunun, genel, kısa, hafif, hukuki ayrıntılar içermeyen ama çok ayrıntılı hukuk unsurları olan bir deklarasyon olması isteniyor ve yazılı yerine sözlü olması tavsiye ediliyor.

Maksat şimdilik yolda aheste aheste giden “Fincancı katırlarını ürkütmemek”.

Ben, Türkiye’nin yazılı bir deklarasyon yapacağını düşünüyorum.

4 Temmuz 2005
AB, tüm dayatmalarına rağmen Türkiye’nin Rumları siyaseten tanımayacağını nihayet kabul etti için yorumlar kapalı
Okunma 29
bosluk
  • Sayfa 2 ile 2
  • <
  • 1
  • 2
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-3

Arşivler

Son Yorumlar