ST. DOMINIC CHURCH WAITING TO BE EXPLORED IN THE OLDTOWN OF FAMAGUSTA

ST. DOMINIC CHURCH WAITING TO BE EXPLORED IN THE OLDTOWN OF FAMAGUSTA

1) Abstract :

The names and identities of the Antique Monuments, with in the oldtown of Famagusta, Cyprus are determined according to the historical documents or to the historical records in hand or in the national archives. Most of the times, due lack of the true records or original documents or real details, wrong information or wrong names are in daily use.

With in the city walls of  Oldtown, popularly known as Oldtown of Famagusta, nearly 1300 years old and situated in the eastern cost of the island of Cyprus, the name “Ayia Photou Church” is given to two side by side antique monuments, 20 m. apart, which are now in  ruins. These two ruins are situated at the north east sector of the town and are very close to the midpoint of  Torrion del Diamante (Karpaz Tabya)  and  Torrion del Mozzo (Köpük Kulesi).

According to the new findings based on a dense research in archives and old texts, the name of the antique monument on the south should be “Ayia Photou Church” and the name of antique monument on the north should be “St. Dominic Church”.

In Famagusta, once a very rich town of Medieval, were two Bishoprics and seven churches of different [Christian] religious orders. One of them was the famous “St. Dominic Church” of Franciscan order.

The Dominicans were first arrived to the island around 1225 and their population was not very significant till the conguest of Acra. After the conquest of the city of Acra by Muslims on 1291, the King of Cyprus released an order and enabled settlements to the Christian immigrants of Acra to Kingdom of Cyprus. They were warmly well comed and the Dominic Church flourished as from this date and became one of the important and richest orders in the island.

In the gravure of Stephan Gibellino dated 1571 named “Citta di Famagosta”, the “St. Dominic Church” was clearly drawn with the belfry and backgarden encircled with highwalls and marked with No.5 and footnoted as “St. Dominic Church”. It was located on the north east part of the town and close to the midpoint of  Torrion del Diamante and Torrion del Mozzo.  On the east part of the church, hippodrome  “loro di trar al palio” was drawn, which till1950’s this area served to the similar purpose.

Unfortunately the “St. Dominic Church” suddenly disappeared from the papers, documents, registries, records, archives and even memories after the conquest of the town by the Ottomans on 1571 although the Ottomans tried their best to preserve the antique monuments of Christian religion for almost 300 years and handed over the town to British on 1878 as it was on 1571.

The traces and location of the “St. Dominic Church is now found by SAMTAY foundation of  Famagusta, and needs to be declared officially and reborn again.

8 Mayıs 2006
ST. DOMINIC CHURCH WAITING TO BE EXPLORED IN THE OLDTOWN OF FAMAGUSTA için yorumlar kapalı
Okunma 187
bosluk

Karadağ, KKTC’nin kaderini değiştirecek

Karadağ, KKTC’nin kaderini değiştirecek

Karadağ’ın referandumundaki ayrılık sonucu ve BM’nin buna yaklaşımı,  Kıbrıs konusunda yeni bir pencereyi açtı ve Kıbrıs konusuna yeni bir vizyon ile alternatifi getirdi.

 

Türkiye’nin KKTC’ye uygulanan izolasyonların ve ambargoların bir daha geri gelmemesi koşulu ile kaldırılmadan, hava ve deniz limanlarını Kıbrıs Rum uçak ve gemilerine açmak niyetinde olmadığı iyice ortaya çıktı.

Türkiye’nin AB ile yürüttüğü katılım müzakerelerinin tehlikeye girmesi pahasına da olsa, siyasi açıdan bunu yapmayacağını, iktidardaki AKP hükümetinin  çok değil sadece 17 ay sonra Ekim 2007 tarihinde yapılacak Milletvekilliği seçimleri öncesinde böylesi bir kararı almayacağını artık Avrupalısı da, Asyalısı da, Amerikalısı da ve de en önemlisi Türkiye’deki halk ve siyasetçilerde biliyor.

 

AKP’nin seçimlere kadar bu kararı almaması yeterli değil, seçmene böylesi bir kararı seçildikten sonra da asla almayacağını kesin bir şekilde belli etmesi ve o güveni vermesi gerekiyor.

Güney Doğuda işlerin iyi gitmemesi, Kürt kazanının hala kaynaması ve dış güçlerin PKK kepçesi ile doğuyu karıştırmaya devam etmesi,  Türkiye’deki mevcut siyasi iktidarı ve 17 Ekim seçimlerinden sonra iktidara gelecek olanları da Kıbrıs konusunda taviz vermemeye zorlamaktadır.

 

Şimdi AB, 1 Mayıs 2004 tarihinde Kıbrıs Rum tarafını üye olarak kabul etmekle ne denli büyük bir hata yaptığını yeni yeni fark etmeye başladı.

 

AB toprağı olarak ilan ettiği KKTC topraklarının, Kıbrıs konusunda taraf tutmasından ve beceriksizliğinden dolayı hiçbir zaman AB toprağı olamayacağının dehşeti içinde, kafası kesik bir tavuk gibi çırpınıyor.

 

Karadağ referandumu Kıbrıs konusunda, AB için beklenmedik kötü bir örnek olarak aniden ortaya çıktı.

 

Aslında bizim şimdi yapmamız gereken, adada artık barışı engelleyenin KKTC olmadığının kesin bir şekilde ortaya çıkmış olması nedeni ile BM’den 541 ve 550 No.lu kararları kaldırmasını talep etmek olmalıdır.

Arkasından da  Karadağ’da yapılan “Sırplarla Birleşmek veya Ayrılmak” Referandumu gibi Rumlarla “Ortak Devlet Kurmayı” isteyip istemediğimizin” Referandumu yapılmalıdır.

 

Referandum sonuçları “Hayır” çıkarsa, Karadağ örneğinde olduğu gibi bunu BM’nin saygı ile karşılamasını istememiz ve BM’nin KKTC’yi bağımsız yeni bir devlet olarak tanımasını talep etmemiz gerekmektedir.

 

Beklenmedik Karadağ referandumu Kıbrıs konusunda yeni bir kapıyı açtı ve Türkiye’nin elini müthiş güçlendirdi.

 

Türkiye’nin ve Kıbrıs’lı Türklerin önünde artık canlı bir örnek var. Ya ambargolar kaldırılmalı ya da “KKTC’de Referandum yapılmalı” diye ısrarlı olunmalıdır. Buna hiç kimsenin artık “Hayır” demeye cesareti olamayacak.

 

Eğer AB iki yüzlü değilse, eğer AB Hıristiyan kulübü değilse, eğer AB’de Hukukun üstünlüğü geçerli ise ve de eğer AB’de insan haklarına saygı varsa, Hıristiyan Karadağ’lıların haklarına saygı gösterirken, Müslüman KKTC Türklerinin de haklarına saygı göstermelidir.

5 Mayıs 2006
Karadağ, KKTC’nin kaderini değiştirecek için yorumlar kapalı
Okunma 95
bosluk

Kıbrıs buzdolabına girmek üzere

Kıbrıs buzdolabına girmek üzere

Günlerdir, hatta haftalardır Türkiye’nin KOB’da yer alan “Türk deniz ve hava limanlarının Kıbrıs (Rum) gemi ve uçaklarına açılması koşulu”nun 2007’ye erteleneceği, bunun için ABD’nin devrede olduğu, AB-LAK Viyana zirve toplantısında Erdoğan ile Karamanlis’in konuyu görüşüp mutabakata vardıkları söylenmekte ve yazılmakta.

 

Bu söylentilerde gerçek payı var mı?.

Evet var. Hatta az bile var.

 

Gerçekte son zamanlarda Kıbrıs Rumlarının dışında hiçbir Allah’ın kulu Ek protokolü hayata geçirmesi konusunda, Ankara’ya baskı yapmıyor. Ankara’nın 29 Temmuzda açıkladığı karşı protokole de, “Geri çekin” diye bir baskı da yok.

 

AB,  Türk yetkilileri ile yaptığı görüşmelerde Türk hükümetinin Gümrük Birliği Ek Protokolü’nün 10 yeni üye ülkeye ve dolayısıyla Kıbrıs Cumhuriyeti’ne uygulaması konusunda özellikle ısrarlı davranmıyor.

 

İşin kayıtsız koşulsuz kabul edilen tarafı söz konusu protokolün hiçbir zaman Türkiye’nin üyelik sürecinde sorun olamayacağı gerçeğinin tüm üyeler tarafından bilinmesi ve konuya artık o mantıkla yaklaşılması ve bakılması.

 

Türkiye protokolü hayata geçirmek konusunda resmen bir yıl uzatma istemedi ama bunu büyük abi ABD, uygun bir zaman ve mekanda dile getirdi.   Şimdi herkes biliyor ve sesini çıkarmıyor.

 

Zaten çıkarsa da, baskı yapsa da olacak hiçbir şey ve değişecek hiçbir koşul yok. Kıbrıs konusu 22 Mayıs 2006 ile 21 Ekim 2007 arasında buzdolabına girmek zorunda ve girdi bile.

 

Hele 2006 Kasımından sonra Türkiye’de hiçbir siyasi, Kıbrıs konusunda taviz verilmesini, limanların açılmasını, Maraş’ı iadesini ve benzeri  tavizleri veya kayıpları ağzına almaya bile cesaret edemeyecek.

 

2007 yılında Türkiye’de 2 seçim birden var.

 

Mayıs 2007’de Cumhurbaşkanlığı seçimleri, 21 Ekim 2007’de de Parlamento seçimleri var.

 

AKP, Türbanın yasaklanmasının altına imza atan yargıçlara karşı benzeri görülmemiş saldırıdan ve yargıçlardan birinin öldürülmesinden sonra Mayıs 2007 tarihinde yapılacak Parlamento içindeki seçimle Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkabilmesini garantilemek için çok daha dikkatli olmak ve Türkiye’nin “İç Politikası” ile “Dış politikası”nda daha da başarılı olmak zorundadır.

 

Türkiye iç politikası için dış politikasındaki başarısı, “Taviz vermemekten” geçmektedir.

 

Bunun için Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Hükümet olarak Kıbrıs’taki kısıtlamaların kaldırılması hedefini taşıyan  Eylem Planı’nda ısrarlı olduklarını, ve ‘KKTC’ye uygulanan izolasyonların kaldırılmadığı sürece Türkiye’nin hava ve deniz limanları Kıbrıs Rum uçak ve gemilerine açmayacaklarını ısrarla her ortamda dile getirmektedir.

 

Gidişat ve 2007 seçimleri, AB ile yapılan görüşmeleri dondurma noktasına dahi getirebilir.

Zaten Türkiye, 17 Mayıs tarihinde Viyana’da, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinin Wassenaar Düzenlemesi’ne katılım için yaptığı başvuruyu ve  18 Mayıs’ta da Dublin’de Avrupa Taşımacılık Bakanları Konferansı’na katılmak için yaptığı başvuruyu hiç düşünmeden “VETO” etti.

 

Söz konusu Vetoların 24 saat içinde gerçekleşmiş olması ve AB’yle Katılım Konseyi ışığında 25’lerin, Ortak Tutuma yönelik belirleyici kararlarını almalarının arifesinde,  Türkiye’nin,  Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinin uluslar arası örgütlere katılımını engellemekteki ısrarlı tutumu, Türkiye’nin Kıbrıs ve AB müzakereleri konusunda düşündüklerinin, açık ve net bir mesajıdır.

 

Bence bu mesaj Brüksel tarafından doğru algılanacaktır.

4 Mayıs 2006
Kıbrıs buzdolabına girmek üzere için yorumlar kapalı
Okunma 61
bosluk

Rumlara göre Federasyon öldü

Rumlara göre Federasyon öldü

Şimdi Rum tarafında DIKO Genel Başkanı Papadopulos’a ilaveten  bir de “Avrupa Partisi” (EVROKO) çıktı, Federasyona karşı çıkan.

 

Bakın Avrupa Partisi, (EVROKO) Başkan Vekili Nikos Kutsu neler diyor. “İki bölgeli, iki toplumlu bir federasyon ırk ayırımına dayanmaktadır. Demokratik ilkeleri çiğnemektedir ve çalışabilmesi imkansız olan bir devlet oluşturmaktadır.

 

Yani kısa ve öz olarak “Biz artık federasyon istemiyoruz” demektir bu sözler.

 

Peki ne istiyorlar bu sevgili ve çok kıymetli Rum adadaşlarımız. “Üniter Rum Devleti” istiyorlar. Rumların mutlak hakim oldukları, Türklerin ise azınlık haklarına sahip oldukları bir devlet.

 

Her ne kadar Rum tarafındaki seçimler AKEL (solcu) ve DİSY (sağcı) arasında geçiyor gibi gözükse de arada çaktırmadan Papadopulos’un başkanı olduğu DIKO partisi ise oylarını ve Milletvekili sayısını yükseltiyor. Filler tepişirken karıncalar ezilir gerçeği uygulamada iken ve küçük partiler AKEL ve DISY arasında ezilirken, aynı savaş alanında bulunmayan DIKO ezilmekten kurtulup, yavru fil numarası yapıyor.

 

Son kamu oyu yoklamalarına göre yoların dağılımı; AKEL %30.9, DİSİ %29.8, DİKO %20.5, EDEK %7.1, EVROKO %5.8, Çevreciler %2.6, EDİ %2.4, EVRODİ %0.3, Özgür Vatandaşlar %0.3, diğer %0.3.

DIKO daha geçen haftaya nazaran yolarını %4 artırmış durumda. Bu haftada ben eminim DIKO oylarını %3-%5 oranında arttırıp seçimlerde %24’lere yakın oy toplayacak ve 12-15 arası Milletvekili çıkaracak.

 

Gelecek Pazar günkü seçimlerde baraj %1.79 civarında. Bu baraj EVRODİ, Özgür Vatandaşlar ve bir olasılıkla da EDİ’yi ve EKOLOG’ları politik sahneden silecek. Sahne AKEL, DISY, DIKO, EDEK ve EVROKO’ya kalacak.

Bu günkü oy oranına göre Milletvekilliği dağılımı AKEL(18), DISY(17), DIKO(14), EDEK(4), EVROKO(3) gibi gözüküyor. Arada 1 milletvekili de küçüklerden birine çıkabilir. Ama bu 1 milletvekili iktidar oluşumunu pek etkilemeyecek.

 

Bu dağılım tamamen DIKO’ya yani Papadopulos’a yarayacak. Bu seçimlerde Papadopulos’un partisi DIKO anahtar parti olacak, iktidarın ortağını belirleyecek veya seçecek parti konumuna yükselecek. DIKO’nun 13 veya 14 Milletvekiline rağmen iktidar partisi olacağı kesin.

AKEL ile DISY kedi ile köpek gibi. Asla birleşip iktidar olamazlar ve karşılarına DIKO’yu yani Papadopulos’u alamazlar. İllaki DIKO iktidar yapılaşmasının içinde olacak.

 

Artık federasyonu istemeyen ve “Üniter Rum Devleti” peşinde koşan Papadopulos, büyük bir olasılıkla koalisyonu gene AKEL ile kurup, “Bu plan yeniden müzakerelere zemin teşkil edemez”  diyen EDEK’i ve “federasyon ırk ayırımına dayanmaktadır” diyerek Federasyonu istemeyen EVROKO’yu da koalisyonun içine alarak geniş tabanlı ve DISY’i tamamen dışlayan bir hükümet kuracaktır.

Zaten AKEL’in de “İki toplumlu, iki bölgeli  Federasyon” sözleri de artık mazide kaldı. AKEL’in yeni sloganı “Tek vatan, tek millet” olup, buna “Tek devlet”i de ekleyerek soldaki yerini, milliyetçilikle sağlamlaştırıp, kilisenin desteğini arkasına alacaktır.

 

Gelecek hafta kurulacak “Federasyon karşıtı” Rum hükümeti şimdiden Rumlara hayırlı olsun.

Bize de, nasıl kendi başımıza dünya ile entegre oluruz ve “KKTC’yi nasıl kalıcı yaparız” sorununu çözmek için girişimler yapmak kalacak.

3 Mayıs 2006
Rumlara göre Federasyon öldü için yorumlar kapalı
Okunma 57
bosluk

Kıbrıs’ta ayrılık kesinleşiyor

Kıbrıs’ta ayrılık kesinleşiyor

Daha düne kadar, Türkler kardeşimizdir, biz onlarla kucak kucağa, barış içinde yaşarız diyen Rumlar, 24 Nisan 2004 Referandumunda gerçek düşüncelerini ortaya koydular. Sonra da referandumdan günümüze kadar geçen zaman içinde de Türklerle ortak bir Federal Devlet kurmak yerine içinde sadece Rumların söz sahibi olduğu “üniter” bir devlet kurmak istediklerini açık açık söylemeye ve tezlerini de pekiştirmeye başladılar.

CTP ile yıllardır dirsek dirseğe temasta olan AKEL, her gün, günde 3 vakit Türkler kardeşimizdir, biz onlarla iç içe, kucak kucağa yaşarız diyen AKEL, 22 Nisan Cuma günü Referandumda “Evet” diyeceğini ima etmiş ve sonra da Cumartesi günü ne olmuşsa olmuş ertesi gün “Hayır” oylarını kullanarak, yılların kardeşliğine son vererek adadaki son barış çabasını da dinamitlemiştir.

 

Şimdilerde AKEL’in kademici Genel Sekreteri yani patronu aynı Dimitris Hristofyas, “Tek vatan, tek millet”ten söz etmektedir. Bu politik koltuk nelere kadirdir, insanı nasıl böyle tükürdüğünü yalatır, en güzel örneğini yaşattı Hristofyas’a Brüksel’de. Parasını kendi cebinden ödediği ve Brüksel’de yaptığı etkinliğe davet ettiği yoldaşı Kıbrıs’lı Türkler bile dayanamadılar sözlerine ve toplantıyı terk ettiler.

 

Artık adada ortak devlet hayali bitti. Ortak olarak kurulması düşünülen Federal yapıdaki “Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti” tarihin tozlu sayfalarına gömüldü artık.

Rum tarafında 21 Mayısta yapılacak Parlamento seçimleri Papadopulos’u bile bayağı ürkütmüşe benziyor.

 

Seçim startının verildiği son iki aydır Papadopulos, güneydeki Rumları gaza getirmek ve başkanı olduğu DIKO’nun oylarını arttırabilmek için olmadık sözler söylüyor, mantıksız açıklamalar yapıyor ve hayali anlaşmalar imzalıyor, sırf oy uğruna.

Şimdi bir de hanedanlık kurmaya çalıştığı iddiaları var güneyde. Papadopulos şimdiden kafasına Şubat 2008 seçimlerini kazanmayı koymuş, 21 Mayıs 2006 seçimlerinde hem bunun alt yapısını oluşturmaya çalışıyor hem de başkanı olduğu DIKO’nun Milletvekili sayısını arttırmaya çalışıyor.

 

Ne kadar köfte o kadar ekmek misali, 2008’de ne kadar DIKO’lu milletvekili o kadar fazla destek felsefesi ile Cumhurbaşkanlığı yatırımına şimdiden başladı.

 

Papadopulos son çıkışları ve aşırı milliyetçi konuşmaları ile oylarını bir hayli arttırdı. Barometre Papadopulos’un başkanı olduğu DIKO’nun oylarının yüzde 16’lardan yüzde 24’lere çıktığını ve 21 Mayıs’taki seçimlerde Milletvekili sayısını da 9’dan 12 veya 13’e çıkaracağını gösteriyor.

 

Papadopulos, geçmiş günlerde Fransız L’Express gazetesinden bir gazeteci ile yaptığı  röportajda “%82 nüfusa sahip Kıbrıs’lı Rumlarla, %18 nüfusa sahip Kıbrıs’lı Türklerin Federasyon kurması olanaksızdır” demesi hem çok aşırı sağcı ve şövenist bir söylem, hem de 2005 yılında EOKA’nın 50.ci yıldönümünde madalya verdiği EOKA’cılardan ve ailelerinden, yani Kıbrıs’lı Rumların sağ kesimden oy almaya yönelik bir davranış.

 

Mısır ile yaptığı “Münhasır Ekonomik Bölge” anlaşması ve bölgedeki deniz altındaki Petrol ile doğal gazı ortak çıkarma girişimleri ve imzalanan anlaşma tam bir seçim “show”u. İnanın Las Vegas’ta bile böyle showlar yapılmıyor artık.

 

Üstelik Papadopulos’un gazladığı medya, Mısır’la imzalanan anlaşma ile ilgili yazdığı yazılarda petrol ve doğal gaz çıkarıldıktan sonra Kıbrıs’lı Rumların çalışmaya gereksinim duymayacaklarından ve aile başına her yıl 1 milyon Kıbrıs Lirası gelir elde edileceğinden bahsediyor. Saf Rumlar da buna inanmışlar ve bayağı da seviniyorlar.

 

2006 yılındaki teknoloji sadece ve sadece 1600 m. derindeki petrolü ve doğal gazı çıkarmaya yeterli. Mısır ve Güney Kıbrıs’ın Münhasır Ekonomik Bölgelerinin kesiştiği yerde olduğu tespit edilen petrol ve doğal gaz, tamı tamına 6000 m. derinde. Şimdilik çıkarılması olanaksız.

 

Bu hikayeye şimdi Papadopulos bir de “iki toplumlu, iki devletli” bir yapıyı asla kabul etmeyeceklerini, hedeflerinin Kıbrıs’ın, yüzde 82 çoğunluğu oluşturan Rumların liderliğinde tek bir devlet, yani üniter bir devlet olmasını hedeflediklerini ekledi.

 

Tabi bir de Avrupa Parlamentosu Milletvekili Marios Matsakis var. DIKO’lu Matsakis. Tüm şovları sağ oylara yönelik. Boşuna seçimlerden önce dozunu arttırmadı şovlarının.

 

Tüm bunlardan sonra gelsin sağ oylar DIKO’ya.

 

Gelsin de, bu kafadaki Papadopulos’un tekrar Cumhurbaşkanı seçilmesi ile “adada barış” en iyimser bir tahminle 2013 sonrasında yapılacak görüşmelere kaldı demektir.

2 Mayıs 2006
Kıbrıs’ta ayrılık kesinleşiyor için yorumlar kapalı
Okunma 50
bosluk
  • Sayfa 1 ile 2
  • 1
  • 2
  • >
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-2

Arşivler

Son Yorumlar