AB’deki Değişim

AB’deki Değişim

Son zamanlarda Avrupa Birliği içinde “Kıbrıs konusu”nda bir takım değişimler yaşanıyor.


Sanki AB, Kıbrıs konusunda günah çıkarır gibi bir havaya girdi.


Kıbrıslı Türklere karşı daha evvel var olmayan bir ilgi var.


Yıllardır sanki Rum propagandası altında kalmış olan beyinler değişmiş ve adada sadece Rumları haklı gören gözlükler de çıkarılmış gibi bir hal var AB’de.


Zaten zaman zaman samimi ortamlarda AB’li diplomatlar ve siyasiler, “Kıbrıs konusu çözülmeden Kıbrıslı Rumları aramıza almakla hata ettik” diyorlardı. Şimdi belli oluyor ki bu sayı gün geçtikçe artmaya başlamış.


AB Dönem Başkanlığını 1 Temmuzda devralan Belçika’nın Güney Kıbrıs Büyükelçisi Guy Servin’in geçen gün düzenlediği basın toplantısında, Kıbrıs sorununun çözüme ulaşması konusunda ümitsiz olduğunu ima etmesi, Avrupa’nın kalbi olan Brüksel’in Kıbrıs sorununun çözümünü öngörmediğini ortaya koyuyor.


AB, Kıbrıs sorununun yarattığı problemlerden kurtulmak ve ilerlemek için BM Genel Sekreteri’nin raporunu bekliyor ki, bu AB’nin yaşam sürecinde ilk kez gerçekleşmekte.


AB’nin ileri gelen siyasileri, adadaki iki halk arasında 1968 yılından beri sürdürülen müzakerelerin pek bir sonuç vereceğine inanmıyor artık. Kıbrıs’ın kuzeyini de kaybetmek istemiyorlar. Bu nedenle de Kıbrıs Türk tarafı ile ilişkileri daha da genişletmenin ve derinleştirmenin hesaplarını yapıyorlar.


Avrupa Parlamentosu (AP) Başkanlarının son toplantısında, komitelerin Kıbrıslı Türkler ile ilgili konulara ilişkin bilgilendirilmesi kararı alındı ve AP’nin Kıbrıslı Türkler ile ilgili konulara müdahil olma derecesinin artırılması öngörüldü.


Daha evvel AP, Kıbrıslı Türklerin varlığını bile kabul etmezdi. Sonralarda birazcık insafa geldi ve “Kıbrıslı Türklerle Yüksek Düzeyde Temas Grubu”nu kurdu. Kurmasına kurdu ama ilk etapta içine grup üyesi olmadığı halde Yunanistan’ın en milliyetçi Milletvekilerinden Karacaferis girmeyi başardı ve uzun müddet Yüksek Temas Grubunu açıkça zehirledi ve felç etti. Grubun ilk Koordinatörü (başkanı) Fransız sağ partili bayan François Grossetete de zaten bir başka beyni Türk düşmanlığı ile yıkanmış biriydi. Birlikte dayanışıp, Yüksek Temas Grubunu çalışamaz hale getirmişlerdi. Neyse ki AP içindeki siyasi gruplar gerçekleri görüp Yüksek Temas Grubuna gönderdikleri temsilcilerini tarafsız ve art niyetsiz kişilerden seçmeye başlayınca bu olumsuzlukların tümü sona erdi ve geride kaldı.


1 Temmuz 2010 tarihinde AP içindeki siyasi grupların Başkanları, yaptıkları toplantıda Yüksek Temas Grubu’nun Koordinatörü’ne, AP komitelerini bilgilendirmesi yetkisini verdi.


Daha evvel Kıbrıslı Türklere ilişkin konular sadece AP Yüksek Düzeyde Temas Grubu’nun içinde konuşulup tartışılıyordu ve genelde de bayan Grossetete ile Karacaferis’in engellemelerine takılıp dışarı çıkamıyordu.


1 Temmuz 2010 tarihli resmi karardan sonra Temas Grubu’nun koordinatörü, AP içindeki Siyasi grupları Kıbrıslı Türklerle ilgili bulguları doğrultusunda bilgilendirebilecek. İlk etapta, 1983 yılından beri süregelmekte olan Kıbrıslı Türklere uygulanan Ekonomik, Sportif, Kültürel ve Akademik ambargolar gibi kısıtlamalar AP Dışişleri Komitesi’nde ve diğer komitelerde tartışılmaya başlanacak.


AP Siyasi Grup Başkanları 1 Temmuzda aldıkları bu radikal karardan sonra,  AP ile “Kıbrıs Türk toplumu” arasında oluşturulacak bir köprünün çok önemli olduğunu ve Kıbrıs sorununa bulunacak çözümü hızlandıracağına inandıklarını dile getirdiler.


Bu gelişme gerçektende çok önemli.


Kıbrıs sorunun geçmişine bakıldığında, neredeyse yarım asırdır Kıbrıslı Türkleri hep Rumların boyunduruğu altına sokmaya çalışmış Batı dünyası. Alternatif bir çözüme de hiç sıcak bakmamış. 18 Kasım 1983 tarihli ve 541 No.lu BM Güvenlik Konseyi kararı ise insanlık tarihinde tam bir yüz karası. Yıllar sonra bu kararı alanlar, biz bunu nasıl yaptık diye kendi kendilerini sorgulayacaklarından da eminim.


Neyse ki Türkiye’nin bölgedeki Politik, Ekonomik ve Askeri gücünün belirgin bir şekilde artması nedeni ile koşullar artık değişmeye başladı.


AB’nin fikir değiştirmesinin ardında aslında Türkiye’nin önlenemez yükselişi yatıyor.

9 Temmuz 2010
AB’deki Değişim için yorumlar kapalı
Okunma 26
bosluk

Eroğlu ve Anastasiadis

Eroğlu ve Anastasiadis

Evvelki gece Cumhurbaşkanı Eroğlu ile Rum ana Muhalefet partisi DISY’nin Başkanı Nikos Anastasiadis’in eşleri ile birlikte yemekte bir araya gelmeleri ve de yemek yiyerek samimi bir şekilde sohbet etmeleri, Kıbrıs konusunda önemli bir gelişme.


İş dünyasında, önemli konuların yemek masalarında yumuşatılıp sonra da işbirliğine doğru yol alınması bir gelenek. Buna olmazsa olmaz “Anlaşma kuralı” da diyebilirsiniz.


DISY, 1974 Mutlu Barış Harekâtının hemen sonrasında Makarios ile yollarını ayıran ve sonradan da Kıbrıs Rum tarafının 4. Cumhurbaşkanı seçilen Glafkos Klerides tarafından kurulmuş bir siyasi parti.


1950 yılında Başpiskopos seçilen Makarios’un yanından ayrılmayan, 1955’de EOKA’nın kuruluşunda rol alan, 1960’lı yılların başında Türkleri organize bir biçimde imha etme çalışmaları başlatılan “Akritas Planı”nın hazırlanmasında ve uygulamaya konmasında önemli görevler yapan ve Makarios’un talimatı ile 1968 yılında Türklerle görüşmeler yapmak için Türk Yönetimi Meclis Başkanı Rauf. R. Denktaş ile masaya oturan Glafkos Klerides, darbeden hemen sonra Makarios adaya dönenen kadar “Vekil Cumhurbaşkanı” görevini yaptı. Makarios’un dönüşünden sonra da darbeyi organize eden EOKA B’ciler ile 1955-59 yılları arasında Enosis için kan dökmekten çekinmeyen EOKA’cıları da yanına alarak 1976 yılında kendi partisi olan DISY’i kurdu. Bu nedenle de kuruluşunda Yunan milliyetçiliğine canı gönülden bağlı Kıbrıslı Rumların çoğunlukla yer aldığı sağcı bir parti oldu DISY.


Klerides’e göre Enosis olasılığı 15 Kasım 1967 Geçitkale olaylarından sonra gittikçe zayıflamaya başlamış ve 20 Temmuz 1974 Barış Harekâtı ile de tarihe karışmıştı. Bu nedenle de Barış Harekâtından sonra görüşü, adaya çözümün ancak “Coğrafi bölünmeye dayalı federasyon” ile gelebileceği şeklinde değişti ve kurucuları olan EOKA’cılar ile EOKA B’cileri bu fikir altında toplama yoluna gitti. O yıllarda EOKA kökenlilerin gidebilecekleri başka bir yer de olmadığından hepsi Klerides’in bayrağı altında toplandılar. DISY’nin kuruluşundaki politik yelpazedeki yeri “Enosis taraftarı milliyetçi”. 2006 seçimlerinde aldığı %30.33 oy ile 56 sandalyelik Rum Meclisinde 18 sandalye sahibi oldu.


DISY’in felsefesi, Papadopulos’un miras bıraktığı ve Hristofyas’ın da yeni yeni hazmetmeye başladığı, içinde Kıbrıslı Türklerin azınlık olarak yer alacağı “üniter bir Kıbrıs Devleti” değil, “Coğrafi bölünmeye dayalı bir federasyon”.


Anastasiadis geçtiğimiz haftalar içinde, DISY’in siyasi felsefesinde yer alan bu “Federasyon”a bir de şekil verdi ve tanımlamasını da “Gevşek Federasyon” olarak yaptı. Anastasiadis’e göre çalışan Türk ve Rum bürokratların sayısının en fazla 300 olacağı Merkezi Federal Hükümet’in faaliyet alanı sadece Dış İşleri ve Kültür olacak. Geriye kalan Eğitim, Savunma, Tarım, Ekonomi, Enerji, İç İşleri, Adalet, Ulaştırma, Çalışma ve benzeri diğer Bakanlıklar, Kurucu Devletlerin uhdesinde olacak ve ayrı ayrı yürütülecek.


DISY’de bir sağ parti UBP de.


Komünist bir parti olan AKEL’in başkanı Hristofyas ile gene aynı kökenden gelen CTP’nin başkanı Talat, iyi dosttular ama 2008 Şubatından 2010 Nisanına kadar geçen süreç içinde hiçbir başlıkta anlaşamamış, Kıbrıs sorununa bir çözüm getirememişlerdi.


DISY Başkanı Anastasiadis’in Kıbrıs sorununa yaklaşımı, kendisinden evvelki Rum Cumhurbaşkanlarından ve Rum görüşmecilerden çok farklı, çok radikal ve çok daha gerçekçi olduğu kesin.


Eroğlu ile Anastasiadis’in yıl sonuna kadar müzakereleri sonlandırabilmek konusunda hem fikir oldukları kesin. Bunun için de her iki siyasi, müzakerelerin sık sık ve programlı bir şekilde sürdürülmesinin, adada yaşayan her iki halkın kabul edebileceği, sürdürülebilir bir çözüme ulaşabilmek için, çok iyi ve verimli bir yöntem olacağı düşüncesinde.


Hristofyas ise, Türklerle anlaşarak adaya barış getirmek ve ortak bir devlet kurmak gibi bir niyeti olmadığından, müzakereleri ayağını sürüyerek devam etmek ve ilk fırsata da Kıbrıslı Türkleri suçlayarak masadan kalkmak niyetinde.


İkisi de Kıbrıslı Rum. Biri solcu, hem de komünist. Diğeri sağcı ve de EOKA’cıların hamisi. Ortak yönleri yok ve ikisinin de Kıbrıs konusuna yaklaşımı farklı. Hristofyas’ın yıldızı gittikçe sönerken, Anastasiadis’in ki parlamaya başladı. Yıllardan beri ilk kez kamu oyu yoklamalarında DISY öne geçti. 2013 seçimlerinden sonra Eroğlu’nun karşısına Anastasiadis oturursa şaşmamak gerekir.

7 Temmuz 2010
Eroğlu ve Anastasiadis için yorumlar kapalı
Okunma 35
bosluk

Beşli Konferans

Beşli Konferans

Kıbrıs sorununa çözüm gündemine yavaş yavaş oturmaya başlayan “Beşli Konferans” konusu bir ilk değil ve beni ister istemez 16 Ocak 1964 tarihine götürdü.


Başucumda Kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf Denktaş’ın “Rauf Denktaş’ın Hatıraları 1964-1974” serisi var. “Kıbrıs Sorunu” konusunda bir bilgi hazinesi bu kitaplar.


“1. Cilt 1964” kitabı beni 21 Aralık 1963 sonrasına götürdü ve içinde de söz konusu “Beşli Konferans” da var.


“Tarihini Bilmeyen Geleceğini Belirleyemez” ilkesine çok inandığımdan, daha doğrusu yaşadıklarım beni, ister istemez bu doğru saptamaya inanmak zorunda bıraktığından, geçmişte yaşadıklarımızı, bizlere yapılanları ve reva görülenleri, detayları ile birlikte iyice öğrenmeye ve unutmamaya çalışıyorum.


Açılış konuşması, 15 Ocak 1964 tarihinde saat 12:00’de Londra’da Marlborough House da dönemin İngiliz Milletler Topluluğu İşleri Bakanı Duncan Sandys tarafından yapılan “(Beşli) Londra Konferansı”nda görüşmeler, ertesi gün başlamış.


Beşli Konferansa;


Türkiye’den Dışişleri Bakanı Feridun Cemal Erkin, Zeki Kuneralp ve Haluk Bayülken;


Yunanistan’dan Dışişleri Bakanı Palamas, Melas ve Pilavachi;


İngiltere’den Duncan Sanys, Lord Carrington, Sir Arthur Clark;


Kıbrıs Türk tarafından Türk Cemaat Meclisi Başkanı Rauf Denktaş, Savunma Bakanı Osman Örek ve Halit Ali Rıza;


Kıbrıs Rum tarafından Dışişleri Bakan Spiros Kyprinu, Rum Cemaat Meclisi Başkanı Glafkos Klerides, Çalışma Bakanı Tassos Papadopulos ve Bayan Soulioti katılmış.


Belgelerin içindeki önemli bilgi, 16 Ocak’ta Marlborough House’a giden Kıbrıs Türk Ekibi’nin çalışma odasının kapısına  “Kıbrıs Türk Cemaatı”, Kıbrıs Rum Ekibi’nin çalışma odasının kapısına da “Kıbrıs Hükümeti” levhaları asılmış olması.


Daha o tarihte bile, Kıbrıslı Türkler 1960 Anayasasında Kıbrıs Cumhuriyeti’nin eşit siyasi haklara sahip kurucu ortağı olarak yer almasına rağmen Kıbrıs Hükümetinin dışında ve “Azınlık” statüsünde konumlandırılmak istenmiş.


Yapılan itirazlar kabul edilmiş ve bu ayırımcı, Kıbrıslı Türkleri de “Azınlık Statüsü”ne indirgeyen levhalar kapılardan kaldırılmış.


İkinci oyun ise temsiliyette sahneye konmuş.


Salona girilince de Spiros Kiprianu , Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Dış İşleri Bakanı olarak ayrı oturmuş, Rum Cemaat Meclisi Başkanı Glafkos Klerides ve Çalışma Bakanı Tassos Papadopulos da “Kıbrıs Rum Cemaatı”nı temsilen ayrı oturmuş.


Gene itirazlar yapılmış, Kıbrıs Hükümeti’nin meşru olmadığı kabul edilince Kiprianu, Klerides’in yanına oturmak zorunda kalmış ve “Beşli Konferans” bu koşullarda başlamış.


“(Beşli) Londra Konferansı”nda Rumlar Türklere “Azınlık Statüsü” önermişler, Türkler de “Federasyon” talebinde ısrarlı olmuşlar. Yani Federasyon fikri aslında 1977-1979 Doruk Anlaşmalarında ortaya atılmış değil, kökeni 1964 yılına kadar gitmekte.


Sonuç bir hiç ve “(Beşli) Londra Konferansı” başarısızlıkla kapanmış.


Bunları niye mi yazdım.


Tamı tamına 46 buçuk yıl Londra’da gerçekleşen “Beşli” konferans, BM’den gelen duyumlara göre Kasım 2010’da gene düzenlenecek.  Geçmişte yaşanan olayları bilmekte fayda var.


Görünen o ki, 46 buçuk yılda değişen pek bir şey olmamış.


Rumlar kendilerini kayıtsız koşulsuz “Kıbrıs Hükümeti” ve “Kıbrıs adasının sahipleri” addediyorlar, Türkleri de “azınlık” olarak görüyorlar. Beşli bir konferansa da, Kıbrıs Rum ve Kıbrıs Türk Cemaatı temsilcileri ile birlikte, onları temsilen Kıbrıs Hükümeti olarak katılmak istiyorlar. Konferansta da hedefleri Kıbrıs Hükümetinin adanın mutlak hakimi olduğunu ve Türklerin de azınlık statüsünde adada yaşamlarını sürdürebileceğini kabul ettirmek.


Hiç değişmeyecekler anlaşılan.


Belgelerin içine serpiştirilmiş aşağıdaki kısa notlar da beni şoka uğrattı.


21 Aralık 1963-15 Ocak 1964 tarihleri arasındaki kısacık 24 günde Rumlar, Larnaka’da “Turabi Türbesi”ni yıkmışlar ve Türk emlakine de 700 bin Kıbrıs Liralık zarar vermişler. Girne’de tüm Türk dükkanlarını yağmalamışlar, Güzelyurt’ta bir milyon adet portakalı toplayarak satmışlar ve 3000’den fazla portakal ağacını da dozerlerle söküp atmışlar. Öldürdükleri silahsız masum Kıbrıslı Türkler ise soruşturulup hesabı sorulması gereken bir başka konu.


Lefkoşa, Mağusa, Baf ve Limasol’da Türk emlakine verdikleri zarara da bir başka yazımda değineceğim.


Bunları ABAD gibi AİHM gibi mahkemelere artık taşımamız gerekli…

5 Temmuz 2010
Beşli Konferans için yorumlar kapalı
Okunma 44
bosluk

Rumların Türkiye Stratejisi

Rumların Türkiye Stratejisi

Türkiye’nin yeni müzakere başlığı olan “Gıda Güvenliği Bitki ve Hayvan Sağlığı”nın, İspanya dönem başkanlığının son günü olan 30 Haziran da, aralarında Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinin de bulunduğu 27 AB üyesinin “Evet” oyları ile açılması, Güney Kıbrıs’taki siyasileri ayağa kaldırdı.


Gerekçeleri de “Kendilerinin hiçbir siyasi kazanımları olmadan” müzakere başlığının açılmış olması.


Rumlar Türkiye-AB Katılım müzakereleri başlayınca, her üyenin boyuna posuna bakılmadan, başlıkların açılmasında “Veto” hakkının bulunması nedeni ile her başlık açılacağında Türkiye’den, Kıbrıs konusunda bir şeyler koparacaklarının hayallerini kurmuşlar.


Hiç üşenmeden, Maraş’ın iadesinden, Karpaz’da “Otonom Rum Bölgesi kurulması”na, tüm Rum göçmenlerin geri dönmesinden, KKTC’de Rum Ortodoks Kilisesi dini bölgeleri olan Metropollerinin hayata geçirilmesine dek Türkiye’den büyük tavizler koparacaklarını hesaplayarak bir de program yapmışlar.


Hem de Rum Ortodoks Kilisesi tarafından 1924 yılında kurulmuş olan Rum Ulusal Konseyinde.


İster aşırı sağdan olsun, ister ortadan, isterse de aşırı soldan olsun. Kim Rum Cumhurbaşkanı seçilirse seçilsin, kararlarına uymak zorunda kalacağı Rum Ulusal Konseyi’inde bu konuda bir seri de kararlar almışlar.


Bu kararlardan bir tanesi de Rum Cumhurbaşkanı Hristofyas’ın “Türkiye Kıbrıs sorununun çözümünde işbirliği yapmaz ve içeriğinde Türkiye hava ve deniz limanlarının Rum bayraklı uçak ve gemilere açılmasının da yer aldığı 1964 Ankara Anlaşması Ek Protokolünü devreye sokmazsa, başka müzakere başlığının açılmasına rıza göstermemesi” şeklinde.


Hristofyas, AB’nin baskısı karşısında zoraki de olsa başlığın açılmasına “Evet” demek zorunda kaldığından şimdi bu kararı çiğnemiş konumda.


Yaşanan her olay, bir başka gerçeğin üzerinden örtüleri kaldırıyor.


Rumların Avrupa Birliğine giriş nedenleri ve Ulusal Konseylerinde aldıkları kararlar yavaş yavaş su yüzüne çıkmaya başladı.


Belli ki Rum siyasiler her başlığın açılmasının bir diyetini tespit etmiş Ulusal Konseylerinde.


Bu nedenle de dün, EURO.KO Başkan Yardımcısı Stelios Amerikanos, Hristofyas’ı Ulusal Konsey kararlarını dikkate almamakla suçladı.


DIKO’da da aynı düşünce var ve bu konuda bayağı huzursuzlar. Bir müddet sonra DIKO’nun koalisyondan ayrılma kararını da doğurabilir bu huzursuzluk.


Arkasından EDEK ve EVROKO’cular da, “Doğrudan Ticaret Tüzüğü”nün Avrupa Komisyonu’nda yeniden canlandırılmasından beri ilk kez hiçbir karşılık elde etmeden Türkiye’nin müzakere başlığının açılmasına rıza gösterdikleri iddiası ile Rum Hükümetine ve Hristofyas’a karşı kazan kaldırdı.


Tüm bu gelişmelerden sonra Rum tarafındaki siyasiler ve basın mensupları, “Katılım Müzakerelerinin Kıbrıs Sorunu ile ilişkilendirilmesi düşüncesi ve uygulaması başarısız oldu” şeklinde yorumlar yapıp, yazılar yazmaya başladılar.


AB’ye girişlerinde tek bir amaçlarının olduğu artık kesin.


AB’yi arkalarına almak ve Türkiye-AB katılım Müzakereleri sürecinde olduğunca engel çıkartmak ve bu engellerin kaldırılması karşılığında Kıbrıs konusunda tavizler kopartmak.


Neyse ki 2014 çok uzak bir zaman değil.


2014 yılında Lizbon Anlaşması yürürlüğe girince başlıklarının açılmasını engelleyebilmek için kendileri ile birlikte aralarında İngiltere, Fransa, Almanya ve İtalya’dan en azından iki tanesinin de yer aldığı 14 devletten daha “Hayır” oyu almaları gerekecek.


Türkiye, 30 Haziranda açılan başlığa ilaveten “Eğitim-Kültür”, “Enerji”, “Tarım” ve “Balıkçılık” başlıklarının da müzakereye açılmasını talep etti. Türkiye’nin bu talebinin içinde, 24 Nisan 2004 Referandumunda Annan Planına evet diyen Kıbrıslı Türkler üzerindeki İnsan Haklarına aykırı olarak uygulanmakta olan izolasyonların kaldırılması da var.


Hristofyas’ın başı, hem birkaç kezdir kendisini sıkıntılı pozisyonlara düşüren Eroğlu ile, hem de Türkiye ile bayağı dertte. Popülaritesi bu son günlerde bayağı yara almış durumda. Siyasi geleceği pek parlak görünmüyor.

2 Temmuz 2010
Rumların Türkiye Stratejisi için yorumlar kapalı
Okunma 27
bosluk
  • Sayfa 3 ile 3
  • <
  • 1
  • 2
  • 3
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar