KKTC’nin Toprak Verileri

KKTC’nin Toprak Verileri

Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs adası üzerinde sahip oldukları topraklar ve bu toprakların gerçek miktarının yanlış lanse edilmesi 1963’den beridir süregelen bir sorun.

 

İngiliz Döneminde Kıbrıslı Türklerin toprakları, ada üzerinde özel kişilere ait olan toprakların yüzde 18’i olarak kayıtlara geçmişti. 1960 yılında ilan edilen Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasını oluşturan 1959 Lozan ve Londra Anlaşmalarının ekinde de bu miktar belirtilmişti.

 

1963-1974 yılları arasında biz Kıbrıslı Türklere yaşatılan soykırım sürecinde, bir kısım Türk toprakları da Rumlar tarafından çerez parasına gasp edilmişti.

 

1974 Mutlu Barış Harekatı sonrasında ise Güney Kıbrıs Rum Yönetimi sınırları içinde kalmış olan Kıbrıslı Türklerin taşınmaz malları, birçok vesile ile kamulaştırıldı ve otoyol, havaalanı, elektrik santralı, devlet daireleri, Belediye binaları, parklar gibi kamuya açık yerler hep Kıbrıslı Türklerin toprakları üzerine yapıldı.

 

Bu yağma süreci içinde -parasını ödeme koşulundan dolayı- küçük bir miktar Rum toprağı dahi istimlak edilerek kamulaştırılmadı.

Yalanın binini bir paraya satan Rumlar, utanmadan arada sırada bir de açıklama yapıp “istimlak paralarını bir hesaba yatırdık, çözümden sonra Kıbrıslı Türklere ödeyeceğiz” gibi laflar ettiler.

 

İşin garip tarafı, geçen sene Kıbrıs Rum Yönetiminin 2012 Bütçe görüşmeleri yapılırken, Kıbrıslı Türklere ait taşınmaz malların kullanımından dolayı oluşan kira ücretleri ile kamulaştırılan taşınmazların istimlak bedellerinin yatırıldığı iddia edilen hesabın içinin boş olduğu ve hesapta bir tek Avro (Euro) bile olmadığı ortaya çıktı.

 

Aslında kamulaştırdıkları Kıbrıslı Türklere ait taşınmaz mallarını istimlak bedellerini ödemedikleri ve Kıbrıslı Türklere ait taşınmazların kullanımından tahsil edilen kira gelirlerini bu hesaba yatırmadıkları için bizim yapmamız gereken Kıbrıs Rum Yönetimini AİHM’de veya ABAD’da dava etmek olmalı… Kıbrıs Rum Yönetimini hırsızlık ve gasp ile suçlamalıyız Avrupa Mahkemelerinde.

 

Yıllardır BM himayesinde yapılan Kıbrıs Müzakerelerinde esas alınan Kıbrıslı Türklere ait toprakların miktarı, bir Rum akademisyenin yaptığı çalışma ve Kıbrıs Rum Yönetiminin BM’ye verdiği rakamlar üzerine dayalı. KKTC olarak henüz sağlıklı bir çalışma yapamadığımız için bize ne denirse onu kabul ederek müzakereleri sürdürüyoruz.

***

Ama 2011 yılının Şubat ayından beridir KKTC Tapu Dairesinde, Türkiye Cumhuriyeti (T.C.) Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) tarafından başlatılmış olan bir çalışma çok hassas bir şekilde KKTC sınırları içinde var olan Türk, Rum, İngiliz, Maronit ve diğer özel kişilere ait olan toprakların yanılgısız ve sapmasız dökümünü ortaya çıkaracak, yerel tabirle “milimetrik” olarak saptayacak.

T.C. DPT görevlisi Sayın Hasan Kirman başkanlığında, 3 kişiden oluşan ekip gerçekten de harikalar yaratıyor. DPT’te görevli Fatih beyin baştan sona kendisinin yazdığı bilgisayar programı ile KKTC’deki her sınıf taşınmaz mal, bir bir DPT’nin maaşlarını ödediği 60 gencimiz tarafından her gün düzenli ve sıkı bir şekilde çalışılarak bilgisayar ortamında kayıt altına alınmakta.

 

Hasan bey, devlete 80 bin Euro’luk bir tarayıcı aldırmak yerine, kendi elleri ile bir marangoza yaptırdığı 2 adet düzeneğin üzerine şahsına ve Mağusa’mızın saygın bir iş adamı olan Ramazan Gündoğdu’nun hediye ettiği bir fotoğraf makinesini monte ederek önce tüm Osmanlı, İngiliz, Kıbrıs Cumhuriyeti ve KKTC döneminde ısdar edilmiş koçanların (Tapuların) resimlerini çekmiş. Bu veriler, tapu kayıtları ile birlikte çağdaş bir kavram ve düzenlemeyle 60 gencimiz tarafından tek tek bilgisayara işlenmekte.

 

Çalışma bittiğinde, KKTC’deki tüm taşınmazların detaylı bir envanteri elimizde olacak. Rumlar tarafından 1913-1974 yılları arasında gasp edilen Vakıf mallarımızın dökümleri de berrak bir şekilde ortaya çıkacak. Birkaç yıl içinde elde edilecek olan bu şaşmaz ve kesin veriler, belki de 1964’den beridir devam eden Kıbrıs Müzakerelerinin “Toprak Başlığını” temelinden sarsacak.

Sabahtan akşama kadar başını kaldırmadan çalışan ekibe yapılan bir ayıba da değinmeden geçemeyeceğim. DPT’nin ta Ankara’dan gönderdiği ve hata kabul etmeyen bir çalışma yapan gençlerimizin 2’şer saatlik aralarla verdikleri beyin dinlendirme mollaları esnasında içmelerini ön gördüğü çayın parasını, “Maliye Bakanlığı”daki bir görevlinin “Ben içmiyorum, onlarda içmesin” mantığı ile onaylamaması.

 

Bu mantığı ve uygulamayı kınıyorum ve Ankara’dan gönderilen çay ücretinin derhal serbest bırakılmasını talep ediyorum.

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

9 Kasım 2012

8 Kasım 2012
KKTC’nin Toprak Verileri için yorumlar kapalı
Okunma 170
bosluk

Öğrencilerimizin Muhaceret İşkencesine Son

Öğrencilerimizin Muhaceret İşkencesine Son

Geçen hafta KKTC üniversitelerinde okuyan 45 bin öğrencinin büyük çoğunluğunun her sene çekmek zorunda kaldığı “İkamet İzni” veya da diğer adıyla “Muhaceret İzni”için çektikleri işkencenin bir parçasını dile getirmiştim.

 

İnanılır gibi değil, yazıyla ilgili yüzlerce mail aldım.

Her sömestre ortalama yüz elli öğrenciye ders veririm bu nedenle de her yıl 300 yeni öğrenci ile tanışırım. İlk derste beyaz tahtaya telefonumu ve mail adresimi yazarım.Öğrencilerimle aramda aşılmaz duvarlar yoktur, her öğrencim gerek duyduğu zaman bana telefonla veya e-mail ile ulaşır, sorusunu sorar, bilgisini alır.

 

KKTC vatandaşları hariç, tüm öğrencilerim için muhaceret işlemleri kesinlikle işkenceye dönüşmüştür.

 

Asıl anlamadığım Maliye Bakanlığı ile Muhaceret işlemlerinin ne ilgisinin olduğu idi. Biraz araştırınca ne olduğu çıktı ortaya.

 

İşin temelinde öğrencileri angarya çalıştırmak yatıyor, kendileri çalışıp bulacağı ve ay sonu aldıkları maaşı hakedecekleri yerde.

 

Zamanın birinde aklı evvel bir müdür çıkmış ve her öğrenciden kira kontratı isteyelim, böylece mükellef ev sahiplerini tespit etmiş oluruz demiş! Dolayısıyla talimatını da bu doğrultuda vermiş.

 

Binlerce, on binlerce öğrenci Muhaceret Belgesi almak için ilk adım Maliye Bakanlığına çağrılıyor ve onlardan kira kontratları isteniyor. Kontrat yoksa, Muhaceret İzni de yok.

Bu öğrencilerimizin her biri Maliye Bakanlığına gitmek için 10 TL harcasa, 360 bin TL ediyor her yıl boşuna harcanan para. KKTC’nin parası bu, hepimizin ortak Milli Hazinesi…

 

Maliye Bakanlığındaki cin müdürümüz, öğrencileri zorla bakanlığa gelmeğe mecbur edeceğine, 2009 ve 2010 yıllarında Devlet Planlama Örgütü’nün yaptığı nüfus sayımının istatistik sonuçlarını alır, vergi mükelleflerini sokak sokak, konut konut tespit ederdi. Tabii bunu yapmak için çalışan eleman, verim ve zaman gerekli.

 

Bunu yapacak ve organize edecek yetenek yoksa, en kısa ve verimli yol öğrencileri zorla Maliye Bakanlığına getirtmek ve kira kontratı istemek oluyor. Durup oturduğun yerde kontratlar ayağına kadar geliyor ve sen de ay sonu, hiç terlemeden, çalışmadan maaş alıyorsun, kira kontratlarını senin ayağına kadar getiren öğrencilere ücretini vereceğin yerde.

 

Artık bu çağdışı uygulama kalkmalı.

Maliye bakanlığı kira kontratlarını kendi bulmalı ve tespit etmeli. Kaç tane konut var ki KKTC’de. KIB-TEK’in sayaçlarının dökümünü bile alsa Maliye, vergi mükelleflerini yüze 5 yanılgı ile tespit edebilir.

 

 

Tüm bu olumsuzluklara karşın olumlu şeylerde yapılıyor ülkemizde… Bazı üniversiteler öğrencilerine olan saygılarından ve akademik hayata verdikleri önemden dolayıMuhaceret İzni işini kendi bünyelerinde çözmenin yöntemini tespit edip uygulamaya koymuşlar.

Kaymakamlığın yönetimi ve idaresi altında, Muhaceret İzni ile ilgili Bakanlıkların memurlarının, kayıt döneminde bir ay müddetle, mesai saatleri boyunca üniversiteye gelmelerini ve tüm Muhaceret işlemlerinin bu işlerin aksamadan yapılabilmesi amacı ile üniversite kampüsü içinde tahsis ettikleri ofiste yapılmasını sağlamışlar. Pullar da orda, sağlık personeli de, Maliye personeli de, Muhaceret polisi de orda.Öğrenciler derslerinden fırsat buldukça bir koşu bu ofise geliyorlar ve Muhaceret işlerini kısa bir zaman içinde hallediyorlar.

 

Özetle; Devletteki bürokrasiyi azaltacak, gereksizleri de kaldıracak bir ekip oluşturmanın zamanı geldi. ÖncelikleDamga Pulu yasası ele alınmalı ve tümden iptal edilmeli. Pul paraları harçların üstüne ilave edilmeli ve insanımız pul peşinde koşmaktan kurtarılmalı. Pul bulmak için harcanan zaman ve yakıt, pulun kendisinden çok daha fazla olmakta çoğu zaman. Avrupa’nın 50 sene önce ortadan kaldırdığı damga pulunu bizde kaldırmalıyız artık.

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

7 Kasım 2012

7 Kasım 2012
Öğrencilerimizin Muhaceret İşkencesine Son için yorumlar kapalı
Okunma 66
bosluk

Çıktık Açık Alınla 10 Yıldan

Çıktık Açık Alınla 10 Yıldan

Anavatan Türkiye’de 10 yıl evvel yapılmış olan seçimler gerçekten de Türkiye’nin kaderini değiştirdi. Benim gibi dıştan Türkiye’ye bakanlar bunu çok daha rahat görebiliyor.

 

Bir işi yapamamanın nedeni olarak engelleri dile getirmek yerine, engelli işlerin üzerinden gelebilmek için çabalayan bir ekip 3 Kasım 2002’de iş başına geldi.

 

Başbakan Erdoğan’ın AK Parti’nin Kızılcahamam kampında yaptığı konuşmayı iyice okudum, hem de birkaç kez. Geniş, kapsamlı, içerikli, hamasetten uzak, rakamlarla ve verilerle alınan sonuçların dile getirildiği bir konuşmaydı bu.

 

Bu sayılı, rakamlı, verili konuşmayı mühendis kafamla değerlendirmem benim için kolay oldu. Bu kısacık on yıl içinde nelerin üstesinden gelindiğini ve nelerin gerçekleştirildiğini çok daha iyi anladım ve hayal gücümde canlandırabildim.

 

Merkez  Bankasındaki döviz rezervleri 26.8 Milyar Dolar’dan 115 Milyar Dolar’a çıkmış. Artış yüzde 568.

Gayrı Safi Yurt İçi Hasıla 230 Milyar Dolardan 799 Milyar Dolar’a çıkmış. Artış 569 Milyar Dolar.

Borcun GSMH’ya olan oranı yüzde 73.4’den yüzde 36.5’a düşmüş. Yani yarıya inmiş.

Kişi Başına Milli Gelir, 3,492 Dolardan 10,673 Dolar’a yükselmiş. Artış yüzde 305.

Dış Satım (İhracat) 36 Milyar Dolardan 149.5 Milyar Dolar’a yükselmiş. Yüzde 415 artmış.

Çift Şerit duble yollar 6,101 km’den 21,227 km’ye çıkmış. 15,126 km yeni yol yapılmış.

Hastane sayısı 271’den 825’e yükselmiş. 554 yeni hastane hizmete açılmış.

Derslik sayısı 369 binden, 554 bine çıkarılmış. 185 bin yeni derslik inşa edilmiş.

Üniversite sayısı 92’den 168’e çıkarılmış. 76 adet yeni üniversite açılmış.

Elektrik Enerjisi Kurulu Gücü 31, 846 Mega Watt’dan 55,784 Mega Watt’a çıkarılmış. 23,938 Mega Watt elektrik enerjisi kullanıma sunulmuş.

Havaalanları sayısı 25’den 47’ye yükseltilmiş. Yeni 22 Havaalanı uçuşlara açılarak halkın hizmetine sunulmuş.

 

Beni en çok etkileyen Kişi Başına Milli Gelir’deki (KBMG) artış oldu.

2002 yılında KBMG 3,492 ABD Doları ($) iken 2012 yılında bu rakam 10 bin 673 Dolara çıkmış. Artış kendi başına on yılda yüzde 305 gözüküyor ama gerçekte mühendis kafası ile bu konuya bakarsanız artış yüzde 305 değil. Nüfustaki artışı da dikkate almak gerekiyor.

Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) verilerine göre Türkiye’nin 2002 yılındaki nüfusu 69 milyon 875 bin iken projeksiyon tahminlerine göre Türkiye’nin 2012 nüfusu 75 milyon 733 bin 46 olacak. Bu verilere göre son 10 yıldaki nüfus artışı yüzde 1.08. KBMG artarken nüfusta beraberinde artmış.

 

Elektrik enerjisi üretimindeki artış ise gerçekten çarpıcı. Türkiye’nin toplam üretim gücü 55,784 MW’ye çıkarılmış iken komşu Yunanistan’ın toplam elektrik enerjisi kurulu gücü 12,276 MW, Bulgaristan’da ise 9,400 MW düzeyinde kalmış. Bu kıyaslamalar yapılanların ne denli büyük boyutlarda olduğunu göstermekte.

 

Enerji, üretimin olmazsa olmazı. Üretim artmazsa dış satım da artmıyor. Lafla ve mış’lı, muş’lu vaatlerle hiçbir şey olmuyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’cü kuruluş yıldönümünde dışsatım hedefi 500 milyar dolar ise elektrik enerjisi kurulu gücü de bu hedefi gerçekleştirecek düzeyde olmalı. Belli ki hızla o kapasiteye doğru gidilmekte.

 

Bu 10 yılda bir Kıbrıslı Türk olarak beni birebir etkileyen, adaya suyun ve elektriğin Türkiye’den gelmesi için tüm olanakların zorlanarak projenin hayata geçirilmesi, Türkiye ile birlikte KKTC’de de çift şerit yolların yapılması, telefon sisteminin analogdan dijitale geçirilmesi, posta sistemimizin küresel sisteme uyumlanması, havaalanımızın çağdaşlaştırılarak hava ulaşım kapasitesinin arttırılması, yeni üniversiteler açılarak öğrenci sayısının artması, alt yapı hizmetlerinin neredeyse tümden tamamlanıyor olması, Türkiye’nin bölgesel ekonomik ve politik liderliğinin Kıbrıs müzakerelerinde önümüzü açması ve elimizi güçlendirmesi.

 

10 sene evvel bunları hayal bile edemiyorduk. 2001 yılında yaşanan bankalar krizinden sonra Kıbrıs Türk halkının yaşadığı travmaya AK Parti hükümetinin getirdiği çözümü unutmak mümkün değildir. AK Parti elini uzatmasaydı, şimdiye kadar çoktan KKTC devleti, KKTC ekonomisi ve KKTC halkı çökmüş, neredeyse Rum’un kölesi haline gelmiş olacaktı.

Dolayısıyla bir Kıbrıslı olarak  bu 10 yılın nelere tekabül ettiğini çok iyi anlayabiliyorum.

 

Bence bu yazının başlığı, bu son 10 seneyi en iyi şekilde tanımlayabilen cümlelerden bir tanesi.

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.org

5 Kasım 2012

4 Kasım 2012
Çıktık Açık Alınla 10 Yıldan için yorumlar kapalı
Okunma 90
bosluk

Rumlar’da Erdoğan Endişesi

Rumlar’da Erdoğan Endişesi

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan Almanya ziyaretinde iki ayrı yerde çok önemli konuşmalar yaptı.

 

Bu konuşmalardan bir tanesi Almanya’nın başkenti Berlin’deki Türk Büyükelçilik binası açılışında, diğeri de aynı günün akşamı verdiği konferansta yapıldı.

 

1918 yılında Osmanlı Devleti Berlin’de Büyükelçilik açmak üzere bir bina satın aldı ve Cumhuriyetin kurulmasından sonra da 1944’e kadar da bu bina Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği olarak hizmet verdi. II. Dünya savaşında Müttefiklerin hava bombardımanı sonucu bina tamamen yıkılarak yerle bir oldu. Açılışı evvelki gün Başbakan Erdoğan tarafından yapılan yeni elçilik binası, savaşta yakılıp yıkılan eski büyükelçilik binasının yıllarca boş kalmış arazisi üzerine inşa edildi.

 

Bence her iki konuşmada can alıcı noktalar, Kıbrıs ve AB-Türkiye Katılım Müzakerelerinin gidişatı olurken, en gurur verici kısmı da ekonomisi gün geçtikçe batağa saplanan AB’ye yardım teklifinde bulunmasıydı.

 

O an gözümün önüne Türkiye ile Batı Almanya arasında 13 Haziran 1961 günü imzalanan İşgücü göndermeye ilişkin protokol ve 31 Ekim 1961 günü Sirkeci’den Almanya’ya doğru yola çıkan ilk işçi treninde çekilen o meşhur fotoğraf geldi. 

 

Zaman, çalışma ve başarı nelere kadir… Çok değil aradan 50 yıl geçtikten sonra Almanya’ya işçi gönderen ülke, Almanya’ya ve etrafına topladığı beslemelerine yardım için el uzatıyor.   

 

Başbakan Erdoğan’ın her iki konuşmasının satır aralarındaki mesajlar da Rumları ürkütmeye ve çılgına çevirmeye yetti de arttı bile.

 

Her zaman, her koşulda Avrupa tarafından sırtları sıvazlanmaya alışmış olan Rumlar, Başbakan Erdoğan tarafından, duymak istemedikleri doğrular dile getirilince belli ki bayağı rahatsız oldular.

 

Kendilerini Kıbrıs adasının tek temsilcisi olarak AB’nin 26 ülkesine satmış olan Kıbrıslı Rumlar, ilk kez tanınan, bilinen ve saygın bir ülke tarafından işin doğrusunu böyle olmadığı, AB’nin yanlış yaptığı, kendi kurallarını çiğnediği ve Rumların Kıbrıs adasının tümünü temsil etmediği açık ve net olarak dile getirilince adeta şok oldular.

 

Zaten şok olan sadece Rumlar değildi. Bu tanımlamalar Başbakan Erdoğan tarafından ortaya konulurken Alman Şansölyesi (Başbakanı) Merkel de şaşkın ve hayret dolu bakışlarla dinledi kendisini. Yaptıkları hataların dile getirilmesi onu da etkilemiş belli ki.

 

Başbakanın konuşmasında, Türkiye’nin AB’ye giriş müzakerelerinde siyasi engellemelerden kaynaklanan tıkanıklıklarla karşılaştığını – ki burada Kıbrıs Rum Yönetimini engel çıkartması için sahaya süren Almanya ve Fransa ima edilmektedir-  buna rağmen Türkiye’nin bölgede barış ve işbirliğinden yana bir politika izlediğini söylemesi ve “Kıbrıs” diye bir devletin olmadığını vurgulayarak, “Avrupa Birliği’nde ‘Kıbrıs’ diye bir isim geçiyor. Dünyada ‘Kıbrıs’ diye bir ülke yok. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi var. Kuzey Kıbrıs var arada da yeşil hat var. Şimdi bu yeşil hattı AB üyesi ülkeler görmüyor. Ne diyor, ’Kıbrıs’ diyor. Nasıl oluyor? Kuzey Kıbrıs ile Güney Kıbrıs ile bir alakası var mı? Yok. Kuzey Kıbrıs tamamıyla ayrı, Güney Kıbrıs’ı ise AB veya birileri tanıyor. Şu anda AB’de dönem başkanlığını Güney Kıbrıs Rum Yönetimi yapıyor. Biz de şimdi onu tanımadığımız için müzakereler şu anda kesilmiş durumda. Yani bu dönem sonuna kadar müzakere olmayacak. Şimdi bu AB müktesebatına ters. Bayan Merkel şunu söylemişti: ’Biz Güney Kıbrıs’ı AB’ye almakla hata ettik.’ Ama hatada ısrar var. O süreçte Türkiye’ye yapılan haksızlığı Şansölye Schröder hatırasında yazdı” demesi, ekonomileri çöp sınıfının da en alt kısmına indirgenmiş olan Rumları çok telaşlandırdı.

 

Dünkü Rumca gazetelerin tümü Başbakan Erdoğan’a yanıt vermek isteyen Rum politikacıların açıklamaları ile doluydu. Komşumuzun Ne denli gocundukları ve Başbakan Erdoğan’ın bu doğru sözlerini hazmedemedikleri belli bu açıklamalarında. Endişelerinin başını, Türkiye’nin bu gidişle zaman içinde AB’yi etkisi altına alacağı ve istediklerini yaptıracağı.

 

Elbette ki bu daha başlangıç. Kıbrıs Türkçesi deyimi ile “Tekerlek döndü artık…”

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com 

2 Kasım 2012

1 Kasım 2012
Rumlar’da Erdoğan Endişesi için yorumlar kapalı
Okunma 79
bosluk
  • Sayfa 3 ile 3
  • <
  • 1
  • 2
  • 3
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-3

Arşivler

Son Yorumlar