Rumların Büyük Yanılgısı

Rumların Büyük Yanılgısı

Rumlar ciddi ciddi tanınan bir devlet olduklarına inanarak ve de Rusya ve Fransa ile kurdukları derin dostluklara güvenerek hem Kıbrıs konusunda hem de doğalgaz konusunda büyük oynamayı tercih ettiler yıllar önce.

 

Oynamaya oynadılar da, bu sefer oynadıkları büyük oyunun altında kaldılar.

Kendilerini dokunulmaz sandılar, geleneksel “OXİ”lerini (HAYIR’larını) çekince her sorundan kurulacaklarını sandılar ama bu sefer güvendikleri dağlar kendilerine OXİ çekti.

 

Avrupa Birliği’ne girişlerini görkemli gösterilerle, havai fişeklerle, meydanlarda içkinin su gibi aktığı eğlencelerle kutlamışlardı. Hedefleri Avrupa Birliğine üye tüm ülkeleri Türkiye’ye karşı kışkırtıp, adanın tümünü ele geçirmekti.

 

Türkiye’nin üyelik başvurusunda olmadık engeller çıkarıp, Kıbrıslı Türkleri de BM’nin aldığı yüz karası 18 Kasım 1983 tarih ve 541 numaralı kararla dünyadan soyutlayıp kendilerine kul köle etmek için elden geleni yaptılar. Sandılar ki dünyayı kendileri idare ediyordu ve işler hep de öyle gidecekti. AB’yi arkalarına alacaklar ve hem Türkiye’yi hem de Kıbrıslı Türkleri adadan atıp adanın mutlak sahibi olacaklardı.

 

Uluslararası Deniz Hukukuna aykırı olarak tek taraflı Münhasır Ekonomik Bölge ilan edebileceklerini, Amerikan, Rus, Çin, Fransız ve İngiliz şirketlerini işin içine bulaştırıp hepsini toptan Türkiye’ye karşı kışkırtacaklarını ve doğalgaz kemiğini de bu devletlerin önüne atarak Türkiye’ye Kıbrıs’tan çekilmesi için baskı yaptırabileceklerini sandılar.

 

Ancak megalomanlar, kısa görüşlüler ve aptallar böyle davranabilir.

15 Mayıs 1919’da İzmir’e 20 bin kişilik bir ordu ile çıkarak boylarına poslarına bakmadan Anadolu’nun Ankara’ya kadar olan batı kısmını fethedip idareleri altına sokacaklarını sanmışlardı, 9 Eylül 1922 günü 2 bin kişilik bir ordu kalıntısı ile İzmir’den kaçmak zorunda kaldılar.

 

Türkiye’yi hiçe sayarak ve “Bekledim de gelmedin” şarkısını radyo ve TV’lerde çalarak Kıbrıs adasını Yunanistan’a ilhak amacı ile 15 Temmuz 1974 tarihinde Yunanistan’dan gönderilen subaylarla Kıbrıs’ta darbe organize ettiler. Darbeden hemen sonra da yaptıkları plan uyarınca önce “Kıbrıs Helen Cumhuriyeti”ni kurdular sonra da “Enosis” ilan ettiler. Yani adayı Yunanistan’a bağladılar, güya.

 

Adanın tümünü ele geçirip Yunanistan’a bağlamanın planını yapmışken Türkiye’nin Barış Harekatı ile hem adanın üçte birini ebediyen kaybettiler hem de ada sathında dağınık bir halde yaşayan Kıbrıslı Türklerin kuzeyde toplanarak kendi devletlerini kurmalarına neden oldular. Akıllanmadıkları için 1922 yılında yaşadıklarının Kıbrıs versiyonunu 1974 yılında tekrardan yaşadılar.

 

Adanın tümünü ele geçirmek için Kıbrıs müzakerelerini incir ipi gibi uzatıp, kendilerinin tanınmış, Kıbrıslı Türklerin de tanınmamış statülerinin devamını sağlayıp Türkiye’nin en zayıf anını beklemeyi planladılar ama aniden karşılarına Türkiye faktörü, Ekonomik kriz ve doğalgaz sorunu çıktı. Çıktıdan da öteye dağ gibi dikildi.

 

Doğalgaz şimdi Rumların başına bela olmuş durumda. Afrodit parselinde var olduğu iddia edilen doğalgaz satacak kadar çok değil, iç tüketim için ise çok fazla. Bu doğalgaz için bir tesis kurmanın astarı yüzünden pahalı. Bu nedenle 2. tura geçmek ve doğalgaz kaynaklarını ihracat yapabilecek düzeye çıkarmak istiyorlar. İstiyorlar istemesine ama ABD “Dur bakalım, Türkiye’nin itirazlarına kulak ver” diyerek bu işe çomak soktu. Rum lider Anastasiades’in İsrail ziyareti boşuna değil.

 

Doğalgaz’ın söz konusu parsellerden çıkarılıp dünya pazarında satılabilmesi için Kıbrıs sorununun çözülmesi gerekiyor. Bu nedenle de BM, ABD ve İngiltere Rumlardan müzakereci atamalarını, müzakerelerin takvimini netleştirmelerini, müzakereleri sonbaharda başlatmalarını ve en kısa zamanda da bir çözümle sonlandırmalarını istemekte.

 

İşte tam da bu noktada T.C. Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun tarihi tanımlaması “Ya Taksim, ya çözüm” bu isteğin içine giriyor.

 

Davutoğlu’nun mesajı net. Aslında BM, ABD ve İngiltere de aynı mesajı verdi Rumlara üstü kapalı olarak. “Müzakereleri Ortak devletin ilanı ile sonuçlandır. Çözüm olmazsa çözümsüzlük çözüm olacak ve adada 2 meşru devletin varlığı kabul edilecek” diye uyardılar Rumları.

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

8 Mayıs 2013

7 Mayıs 2013
Rumların Büyük Yanılgısı için yorumlar kapalı
Okunma 60
bosluk

AİHM’nin Çarpıcı Kararı

AİHM’nin Çarpıcı Kararı

Kıbrıs konusunda neredeyse betonlaşmış ve yerinden kıpırdaması mümkün görünmeyen taşlar yer değiştirmeye başladı. Kimi taş yerinden sökülüp başka bir yere konurken, kimi de dışarı fırlatılıyor.

 

Değişim müthiş boyutlarda. Geçmiş 50 seneye baktığımda Batının Kıbrıs konusuna bakışında hiç böyle bir değişim gördüğüm bir dönemi hatırlamıyorum.

 

Konu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) Rum avukat Eleni Meleagrou ve ailesinin “toprak iadesi” talebine bakmayı reddetmesi ve Rumların deyimi ile 1974 Mutlu Barış Harekatı nedeni ile mülklerini terk etmiş Kıbrıslı Rumların evlerine dönmek haklarını da etkin olarak hükümsüz kılması veya- daha doğru bir halk deyimi ile- üstünü çizmesi…

 

Bayan Meleagrou’ya AİHM tarafından verilen yanıt kesin ve nihai. Bunun istinafı da yok. Bu durumda mülkiyet konusundaki davalarda geriye sadece “Tazminat ödenmesi” veya “Takas yapılması” kalıyor.

 

Meleagrou ve aile fertleri Girne ve Bostancı’da bulunan 17 adet arazinin ve evlerinin kendilerine iade edilmesi talebi ile KKTC tarafından 2006 yılında kurulmuş olan “Mal Tazmin Komisyonu”na (MTK) başvuru yapmışlardı.

 

Gerçekte amaçları MTK kararını kasıtlı olarak beğenmeyip önce Yüksek Mahkemeye arkasından da AİHM’ye başvurup, MTK’nunun yasallığına ve iş yapabilirliğine leke düşürmek, Rumları tekrardan AİHM’ye yönlendirmekti.

 

MTK, 2006 yılında kurulduktan sonra AİHM’nin gördüğü Demopoulos davası ile meşrulaştı ve AİHM taşınmaz mallar ile ilgili talep davalarında izlenecek yolu Demopoulos davası kararı içine koydu. Rumlar önce MTK başvuru yapacak, MTK’nun kararını beğenmezse KKTC’nin yargı organı olan Yüksek İdare Mahkemesine başvurarak kararı istinaf edecek, onun da kararını beğenmezse son aşamada AİHM’ye başvuracak MTK ile Yüksek İdare Mahkemesinin kararlarının tekrar gözden geçirilmesini talep edecek…

 

Rum hukukçulara göre, MTK’na yapılacak başvurunun AİHM’ye kadar taşınması Türkiye’nin tekrardan AİHM’de yargılanmasına yol açacak ve MTK’nun da etkili bir çözüm merkezi olduğu iddiası çürütülebilecekti.

 

Meleagrou davasında bu yol ısrarla denendi ve iddianın doğruluğu da test edildi ama bu sefer bu çirkin oyun duvara çarptı ve AİHM tarafından reddedilerek içtihat haline geldi. Yani bir sonraki başvurular için örnek alınacak karar haline dönüştü.

 

Avukat Meleagrou’nun AİHM’nin bu kararından sonra “Artık geriye dönüş hakkı yok. Bu hak gerçek olarak (AİHM tarafından) ortadan kaldırıldı” sözü ve “AİHM’nin bu kararından sonra benim MTK’dan alabileceğim, benim neyi talep ettiğim değil, kendileri neyi uygun görürlerse onu kabul etmek olacaktır” açıklaması hem MTK’nun meşruluğunu daha da pekiştirmiş oluyor hem de AİHM’nin verdiği kararın gücünü ve etkisini gözler önüne seriyor. Demopulos kararının ise mülkiyet konusunda bir dönüm noktasını oluşturduğu kesin.

 

Meleagrou davasının ikinci bir özelliği de, Rum Tapu Dairesinin yaptığı işlemin AİHM tarafından dikkate alınmamasıdır. AİHM bu davada KKTC yasalarını dikkate almış ve Kıbrıs Rum Yasalarına göre Rum Tapu Dairesinin isdar ettiği koçanları (Tapuları) dikkate almamıştır.

 

Meleagrou ailesi, taşınmazlarını geri almak amacı ile MTK’na baş vurabilmek için önce Meleagrou ailesine ait şirketinin sahibi olduğu 14 adet taşınmazı Eleni Meleagrou’nun annesi olan Bayan Evie Meleagrou’ya devretmiş ve devir işini de Rum Tapu Dairesinde kayıt ettirerek ilgili koçanları (tapuları) almıştı.

 

MTK ise mevcut KKTC yasalarına göre sadece mal sahibi olanların veya da onların mirasçılarının baş vurabileceği ve şirketlerin mirasçılarının olamayacağı gerekçesi ile 1974 Mutlu Barış Harekatı sonrasında yapılan bu mal devrini kabul etmeyerek Bayan Evie’nin başvurusunu reddetmişti.

 

AİHM, bu konudaki itirazı da reddederek, KKTC’deki taşınmaz mallarını 1974 Mutlu Barış harekatından sonra başkalarına devretmiş olan Rumların tazminat haklarını da ortadan kaldırmış oluyor.  Bu durumda MTK yapılan başvuruların bir çoğu, Lordos’unkilerin bir kısmı da dahil olmak üzere geçersiz hale gelmiş durumda.

Kıbrıs konusu aniden değişik ve ilginç bir sürece girdi ilk başta yazdığım gibi.

Mülkiyet konusundan sonra şimdi sıra, müzakerelerin “Çözümle” veya “Çözümsüzlükle” sonuçlanmasında.

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

6 Mayıs 2013

5 Mayıs 2013
AİHM’nin Çarpıcı Kararı için yorumlar kapalı
Okunma 190
bosluk

Bilişim Hukuku (2)

Bilişim Hukuku (2)

Bilgisayarlarla ilgili ilk kurallar üretim alanında ortaya çıktı. Özellikle Microsoft firmasının Disk Operating System (DOS) adı altındaki programının 1980’lerden sonra Hard Diskli (Sabit Disk) üretilen her bilgisayarda kullanımı koşul haline gelirken, programın kopyalanması ve korsan üretimi de hukuksal yollardan yasaklandı.

 

Bunu tüm programların korunması, çip tasarımı ve benzeri donanım ürünlerinin imalat ve kopyalanma hakları korunmaya alınırken, ilgili yasa maddeleri de oluşturulmaya başlandı.

 

Programlara ilaveten müzik parçaları, uzun ve kısa filmler ile birlikte diğer yazım, duysal ve görsel ürünlerin de kullanım haklarının korunması ile ilgili yasalar çıkmaya başladı.

 

Internet kullanımı, 1970’li yılların içinde Bob Kahn’nın geçmişte birçok araştırmacının kurmayı başardıkları bilgisayarlar arası iletişim sistemini TCP/IP mimarisi üzerine monte etmeyi başarması ile aşama aşama günümüzdeki kullanım kolaylığına erişti.

 

Erişmeye erişti ama beraberinde iyi niyetli kullanımın yanında kötü niyetli kullanımları da getirdi.

İyi niyetli kullanımlar insanlığa hizmet ederken, kötü niyetli kullanımlar da “Bilişim Suçları” adlı yeni bir kavramı polisiye olayların listesine soktu.

 

Polisin bünyesinde “Bilişim Suçları” ile ilgili bir bölüm kurulup, uzman kişiler göreve getirilmeye başlanırken, ortaya hukuksal eksiklikler çıkmaya başladı. Polis suç işledikleri iddia edilen kişileri yakalayıp mahkemelere götürüyor ama konu ile ilgili var olmayan yasalar nedeni ile yargı sistemi karar almakta zorlanıyor.

 

Masum insanlara, “Çamur at, silinse bile izi kalır mantığı” ile internet yolu ile türlü itham ve suçlamalarda bulunan kişiler, yasal eksiklikler nedeni ile çoğu zaman mahkemeden ellerini kollarını sallayarak çıkmakta.

 

İnternet üzerinden yapılan dolandırıcılığın, hesaplara girip para çalmanın, kişisel bilgileri afişe etmenin belirgin bir cezası yok.

 

Internet üzerinden ücretsiz veya da düşük ücretlerle telefonla konuşmanın önüne sadece mevcut telli telekomünikasyon hizmetleri ile ilgili yasalarla müdahale edilmeye çalışılıyor konu ile ilgili herhangi bir yasa olmadığı için.

 

1970 yılından günümüze kendine özgü internette yapılabilecekler ve yapılamayacaklar ile ilgili bir “Bilişim Hukuku” kurallarının yazılması ve bu bilim dalının oluşturulmasının zamanı geldi.

 

Mevcut literatürde Bilişim Hukuku “Sayısal bilginin paylaşımını konu alan hukuk dalı” olarak tanımlanmakta ve internetin kullanımına ilişkin yasal çerçeveyi belirleyen “İnternet hukuku”nu kapsamaktadır. Bu kapsamın içine gizlilik ve ifade özgürlüğü gibi kavramlar da girmekte.

 

Internet üzerinde ifade özgürlüğü, ahlak sınırlarını aşınca ilgili kuruluşlar ve hükümetler tarafından “Sansür” uygulamaları da devreye konmaya başlandı doğal olarak.

 

BM’ye üye bir grup ülke, internet yönetiminin, kaydının, alan adı verilmesinin ve kontrolünün BM’ye bırakılmasını talep ederken,  batı bloğundaki ve özellikle de ABD ve AB üyesi ülkeler,  anti demokratik ülkelerin sayısal olarak BM’de çoğunlukta olmaları ve internetin kısıtlanması ve sansürlenmesi kararlarının bu ülkeleri tarafından oy çokluğu ile alınabileceği endişesi ile karşı çıktı.

 

Bilişim Hukukunun gelecekte işlenen suçların büyük bir bölümünü kapsayacağı kesin. Bir an evvel Meclisimizin özel olarak toplanıp, eski klasik yasalardaki cezaların günümüz koşullarına uygun olarak düzenlenmesi kararını alırken, Bilişim Hukuku Kurallarını da oluşturması gerekmektedir.

 

Bünyelerinde Hukuk Fakültesi bulunan Üniversitelerimizin de, daha başlangıç aşamasında olsa bile eğitim programları içinde Bilişim Hukukuna yer vermeleri çok çağdaş bir adım olacaktır.

Bu konudaki öncülüğü devlet yapmalı ve ilgili yasaların hazırlanabilmesi için üniversitelerimizdeki hukuk bilimine gönül vermiş deneyimli akademisyenlerden ve bu konuya ilgi duyan hukukçulardan oluşacak bir Danışma Kurulu kurarak “Bilişim Hukuku” ile ilgili çalışmaları “derhal” başlatması gerekmektedir.  Aksi takdirde başka ülkelerin yaptıkları “Bilişim Hukuku Yasalarını” bize uysa da uymasa da alıp uygulamak zorunda kalacağız, birçok yasamızda olduğu gibi. Hala daha İngiliz sömürge döneminden kalan bazı yasaları kullanıyor olmamız ülkemiz için bence bir utanç kaynağıdır.

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

3 Mayıs 2013

2 Mayıs 2013
Bilişim Hukuku (2) için yorumlar kapalı
Okunma 127
bosluk
  • Sayfa 3 ile 3
  • <
  • 1
  • 2
  • 3
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar