Taşınmaz Mal Komisyonu’nun (TMK) Rumları korkuttuğu ve endişelendirdiği kesin.
Bütün çabaları mülkiyet konusunu ve adadaki mülkiyet sahipliliğini 1974 öncesi duruma getirebilmek.
Bunun için çok uğraşıyorlar, Rum Temsilciler Meclisinden yasalar geçiriyorlar ama AB’nin yürürlükteki kurallarına göre AİHM’nin Dempoulos Davasındaki kararı, yasaların uygulanması hiyerarşisinde Rum Temsilciler Meclisi Yasalarının üzerinde ve öncelikli. Demopoulos –Türkiye Davası, paragraf 107 bunu net bir şekilde ortaya koymakta.
Özellikle 1991 yılında Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) yürürlüğe koyduğu “Türk Malları Vasilik Yasası” Türk mülk sahiplerinin mülklerine erişimini/tasarrufunu yasaklamakta ve Türklere ait mülklerin değer kazanmaması için gelişimini önlemek amacını taşımakta. Rum Yönetimi tarafından dahiyane bir karar ve uygulama olarak tanımlanan bu yasa, zaman içinde iki tarafı keskin kılıca dönüştü.
Aynı yasa, Güneyde kalan Kıbrıs Türk mallarına zarar vermeye devam ederken, adadaki mülkiyet sorununun da iki boyutlu olduğunu ortaya çıkardı. Ortaya çıkarmaktan öte, Rumlara KKTC sınırları içindeki taşınmazları üzerindeki mülkiyet haklarını kaybetmeleri olasılılığının yolunun açan bu yasa, başlarına, kendi deyimleri ile TMK belasını sardı.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) “Kararların Bağlayıcılığı ve Uygulanması” başlıklı 46’ncı maddesinin, tarafları AİHM’nin kesinleşmiş kararlarına uymaya mecbur etmesine rağmen Kıbrıs Rum tarafı, KKTC sınırları içinde kalmış Rum mülkiyetli mallara bir daha geri dönemeyeceği gerçeği doğrultusunda sürekli olarak Taşınmaz Mal Komisyonu’nun “Yasadışı” bir kuruluş olduğu iddialarını öne sürmekte.
Taşınmaz Mal Komisyonu’nun sonuçlandırdığı her başvuru, Rum Tapu dairesinde itirazsız olarak işleme girmekte olduğundan, Kıbrıslı Rumların KKTC sınırları içinde var olduğunu iddia ettikleri mülkiyet ve egemenlik haklarını da her davada biraz daha azaltmakta.
Demopoulos davasında AİHM, KKTC sınırları içindeki 1974 öncesi Rumlara ait bir konutu, dükkanı, işyerini, atölyeyi, fabrikayı veya tarlayı 35 yıldan fazla kullanan kişinin veya Kıbrıslı Türk’ün, o mülk üzerinde eski sahibinden daha fazla hak sahibi olduğu kararına varmıştı. Ve bu karar Rumların bütün beklentilerini, çabalarını, taleplerini ve mülkiyet konusundaki hayallerini yerle bir etmişti.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, son olarak Mart 2010’da görüştüğü Arestis davasında verdiği kararda Taşınmaz Mal Komisyonu’nun “etkin iç hukuk yolu” olduğunu belirtti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki taşınmazlar üzerinde hak iddia eden Rumların Türkiye aleyhinde AİHM’de açtığı davaların tümünü reddederek TMK’ya yönlendirdi.
Belli ki Rumlar artık mülkiyet konusunda kendi isteklerinin kayıtsız koşulsuz yerine gelemeyeceğinin, KKTC sınırları içindeki 1974 öncesi Rumlara ait mülkleri geri dönemeyeceklerinin ve bu mülklerin de artık sahibi olamayacaklarının farkına varmışlar. Rum siyasilerin yıllardır kendilerine yalan vaatlerde bulunduklarının nihayet anlamışlar.
Kıbrıs Rum Yönetiminde Bakanlık yapmış olan eski Planlama ve İnşaat Dairesi Müdürü Yakovus Aristidu’nun evvelki gün Rum halkına yönelik yayınladığı öneri hayli ilginç. Aristidu, “Kıbrıslı Rumların Mal Tazminat Komisyonu’na, Kıbrıslı Türklerin de Kıbrıs mahkemelerine başvuruları günbegün çoğalmakta ve Mülkiyet işini Arap saçına döndürmekte” diyerek, Kıbrıslı Rumlara KKTC’de emlak işi yapan şirketlerle temasa geçip, en azından bir zamanlar sahibi oldukları malın inkişaf edilmesine ortak olmaya çabalamaya tavsiye etmekte.
İşin garip tarafı bu önerisini de, 1977 yılında rahmetlik Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş ile Makarios arasında gerçekleştirilen Birinci Doruk anlaşmasına dayandırmakta…
Ata ATUN
e-mail: ata@kk.tc
http://www.ataatun.com
20 Ocak 2013
Yunanistan bu yılın başında, Avrupa Birliği (AB) Dönem Başkanlığı görevini Litvanya’dan devraldı. Bu başkanlık Yunanistan’ın 33 yıllık AB üyeliği süreci içinde ilki 1983 yılında, ikincisi 1988’de, üçüncüsü 1994’e ve dördüncüsü de 2003 yılında olmak üzere 5. AB Dönem Başkanlığı olacak.
Geçen sene Kıbrıs Rum Kesimi AB Dönem Başkanı olduğu vakit Almanya Dışişleri bakanı “Sosis ambarının bekçiliğini köpeğe vermekle, Kıbrıs Rum Kesiminin AB Dönem Başkanı olması aynı şey” demişti. Bu benzetme Yunanistan için de geçerli ama pek de dile getiren olmadı bu sefer.
Gerçekte AB Dönem Başkanlığı ile 23 Nisan’da çocukların Başbakanlık koltuğuna oturmaları arasında pek bir fark yok. AB’nin üst düzey yönetimini oluşturan Komiserler, Komisyonlar ve Komisyon Başkanları tarafından kurumsal olarak yönetiliyor.
Kıbrıs Rum Yönetimi AB Dönem Başkanı iken mali sıkıntı ve iflas konumunda bulunduğundan, gene AB’nin görevlendirdiği ve Avrupa Komisyonu, Uluslararası Para Fonu ve Avrupa Merkez Bankası’ndan oluşan ve adına da kısaca Troyka denilen “Denetleme ve Kontrol Kurulu” tarafından sıkı bir mali denetim altına alınmıştı. Troyka’nın Rum maliyesi ve ekonomisi üzerinde kurduğu sıkı denetimi, Rum Yönetimi AB Dönem Başkanı olmasına rağmen hiç kıramamış, yumuşatamamış, koşul olarak masaya koyduğu özelleştirmeleri de başlatmak ve yapmak zorunda da kalmıştı.
Bu dönemin en önemli ve heyecanlı konusu Mayıs 2014 tarihinde yapılacak Avrupa Parlamento seçimleri olacak. Yunanistan kesinlikle bu seçimleri kendi çıkarı doğrultusunda kullanmaya çalışacak. Yunanistan Başbakanı Antonis Samaras’ın ajandasında, ülkenin toplam borcunun tekrar gözden geçirilerek yeniden bir yapılanmaya gidilmesi, AB’den daha büyük boyutlardaki dilimlerde kredi alınması konusunda AB üyesi ülkelerden siyasi taahhüt koparmak olduğu için bu kapıyı zorlayacağı kesin. Nede olsa kökende Bizans ve Bizans’ın politikaları var.
Antonis Samaras, Mayıs 2014 seçimlerini fırsat bilerek Yunanistan’ı AB ile yapmak zorunda kaldığı “Ekonomik Yardım Anlaşmaları”ndan yani diğer adı ile “Memorandum”lardan kurtarmak hedefini, kendine seçim stratejisi olarak belirledi. Buna AB Dönem başkanlığı içinde başa konan talih kuşu ve bu seçimleri fırsat bilip üye ülkelere yapacağı şantaj da diyebilirsiniz.
Samaras önce bu yıl içinde, daha doğrusu AB Dönem Başkanlığı süresi içinde AB Dönem Başkanlığını bir koz olarak kullanıp faiz dışı kredi almayı planlıyor. Bunu başarabilirse Yunanistan mali sınıflamaya göre batak devlet sınıfından çıkacak ve borcunu ödeyebilecek ve borç ödemesini aksamasız sürdürebilecek bir devlet konumuna yükselecek. Bu gelişme de Yunanistan’a yeniden para piyasalarına çıkabilme kapısını aralayacak. Tabii daha evvel AB’yi sömürmek için çevirdiği dolaplar ve yaptığı sahtekarlıklar dikkate alınmazsa.
Samaras’ın bu adımları atabilmesi için yeni reformlar yapması ve ekonomik tedbirler alması gerekiyor. Yapacağı en ufak bir hata ve atacağı küçücük bile olsa yanlış bir adım ortalığı karıştırmaya yetecek. ELAM ve Hrisi Avgi adlı aşırı milliyetçi gruplar zaten temsilcileri tutuklandığı için infial içindeler. Herhangi bir hatayı veya da hatamsı bir hareketi asla affetmeyecekleri kesin.
Yunanistan AB Dönem Başkanlığı sürecini pek de sakin geçirecek ve kendine yontabilecek gibi gözükmüyor…
Ata ATUN
e-mail: ata@kk.tc
http://www.ataatun.com
17 Ocak 2013
Anavatan Türkiye’mizin imal ettiği çağdaş ve son teknolojik silahlardan olan PARS Zırhlı Muharebe Aracı, 8×8 ve 6×6 olmak üzere iki tür. Suda gidebilen gece görüşlü araç, mayından etkilenmiyor.
TÜBİTAK “AKILLI BOMBA’nın beyin kısmını geliştirerek, hatta yanılgıyı neredeyse sıfıra indirerek, karadan havaya, havadan havaya ve karadan karaya füzelerde yeni bir dönemi başlattı.
Ve ASELSAN’ın Leopard 2A4 tanklarının modernizasyonunu gerçekleştirerek “Leopard 2 Next Generation” tanklarını yarattı. Yaptığı elektronik değişiklerle, bu tanklara diğerleri ile kıyaslanamaz bir üstünlük kazandırdı.
Türkiye, Ekonomisi ve Politikasına ilaveten artık silah üretiminde de bölgede söz sahibi ve tartışmasız lider.
Tüm bunlara ilaveten, daha detayını bilmediğimiz iki önemli gelişme, iki önemli sektör var bu yazı dizisi içinde olmazsa olmaz olarak yer alması gereken. Bunlardan bir tanesi “İlaç İmalatı” diğeri de “Turizm.”
İlaç konusu benim çok önem verdiğim bir sanayi dalı. Hiç farkında olmadan genetik yapımız ile ilgili bilgilerin elde edilebileceği, değiştirilmeye çalışılacağı ve bilgisayar teknolojisinin yaşamımıza girmesi ile de dinleme, izleme ve kaydetme gibi insanın özel yaşamı ile ilgili bugüne değin yaşananların benzerinin tıp sektöründe de yaşanabileceği nedeni ile patenti ülkemiz içinde alınan ve üretilen ilaçların ve kimyasalların önemi çok yüksek.
Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Türkiye’de ilaç sektörü ile ilgili yeni bir strateji belirledi ve “Türkiye’yi yeni molekül geliştirilmesinde merkez ülke haline getirmeyi” hedef haline getirdi. Bu hedef doğrultusunda da “ilaç, aşı, biyomalzeme, tıbbi tanı kiti ve medikal ekipman”larının yerli olarak geliştirilmesi için önemli bir çalışma başlattı. İlaç araştırması, yeni molekül geliştirilmesi ve yeni ilaç imalatı öncelikli hedef oldu. Türkiye, 1952 yılında rahmetli babam Prof. Dr. Hakkı Atun’un Elazığ’da kendi elleri ile kurduğu Elazığ Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitüsü’nde, o yokluklar döneminde bölge hayvanlarını kırıp geçiren şap hastalığıyla (antrax) mücadelede kendi yerli aşısını üretmeyi başarmıştı. Aradan geçen 60 yıllık zaman dilimi, Türkiye’yi aşı üretmekten molekül üretmek aşamasına getirdi. Bu çok büyük bir aşama ve gelişme.
***
Ve son olarak Türkiye’de yan sanayinin hiç olmadığı 1961 yılında sıfırdan otomobil üretmeyi başaran mühendislerimizin, teknisyenlerimizin ve Eskişehir’deki “TCDD Eskişehir Gar ve Türkiye Lokomotif ve Motor Sanayi A.Ş. (TÜLOMSAŞ)” kuruluşunun o günlerde “Devrim otomobili”ni imal ederek yarattıkları mucizenin günümüzde nelere ve nerelere kapı açtığına değineceğim.
TÜLOMSAŞ’da 7 üretim fabrikası bulunmakta ve yılda 100 adet çeşitli tipte lokomotif, 500 adet bojili yük vagonu ve 100 adet çeşitli tipte dizel motor üretmekte. Türk ağır sanayinin bel kemiğini oluşturan TÜLOMSAŞ, günümüzde Avrupa ülkelerine lokomotif ve vagon ihracatı yapmakta. Eskişehir’deki bu kuruluşun varlığı Bursa’da “İpekböceği” adlı tramvayın tamamen yerli olarak üretilmesine yol açtı. Dünyanın en büyük ve en önemli tramvay gövdesi imalatçısı olan Fransız şirket, artık tramvay gövdesi imal etmek yerine Türkiye’den almayı tercih ediyor.
Bu sektörde TÜLOMSAŞ, TÜVESAŞ, TÜDEMSAŞ, Bozankaya, Durmazlar, İstanbul Ulaşım A.Ş., Railtur ve Eurotem gibi Türk şirketler lokomotif, yolcu vagonu, yük vagonu, metro vagonu, hafif metro vagonu, tramvay, tanker vagon üretmekte ve dünyanın bir çok ülkesine ihraç etmekteler.
Bu yazı serimden sonra anavatan Türkiye’ye daha farklı bir şekilde bakacağınızdan eminim. Muhayyileniz içindeki Türkiye resminin içinde, mevcutlara ilaveten doğruluğu şüphe götürmeyecek bu yeni bilgiler de yer alacak ve daha farklı bir perspektife sahip olacaksınız Anavatan’a karşı… (Son)
Ata ATUN
e-mail: ata@kk.tc
http://www.ataatun.com
15 Ocak 2014
Bu güzel günde tüm okuyucularımın mübarek Mevlit Kandilini tebrik ederek Anavatan Türkiye’mizin imal ettiği ve etmekte olduğu gelişmiş ve son teknoloji silahların önde gelenlerini size aktarmaya devam ediyorum…
Türk Deniz Kuvvetleri Araştırma Merkezi Komutanlığı (ARMERKOM) yönetiminde, AKYA adlı 553 mm standart çaplı yeni tip ağır torpido üretildi. Torpidonun harp başlığı, elektronik devreleri ve sonar sistemleri ROKETSAN ve TUBİTAK yönetiminde imal edildi.
Milli Gemi’nin kısaltılmışı MİLGEM projesi ile muharip gemi üretimi başladı ve birincisinin adı Heybeliada (F-511), İkincisinin adı Büyükada (F-512) olan gemiler üretildi. Firkateyn tipinde olan bu gemilerin özelliği radarlarda görülememesi.
Türk Havacılık Şirketi TAI (Turkish Aerospace Industries) ANKA adlı insansız hava aracı üretti. ANKA 23 bin feet yüksekte 18 saat havada kalıyor ve radarlarda hayal meyal gözüküyor.
ROKETSAN şirketi, ATMACA adlı Gemi Savar füze üretimine başladı. Füzenin RF arayıcı başlığını ise ASELSAN geliştirdi.
OTOKAR’ın ürettiği ARMA 8×8 isimli zırhlı muharebe aracı karanlıkta, siste, dumanda hiçbir ışık yakmadan termal kamera ile önünü görme olanağına sahip. Amfibi kiti sayesinde suda yüzebiliyor ve suda saatte 8 km hız yapabiliyor. 12 personel ve 24 ton yük taşıma kapasitesinde.
“KİRPİ” adlı mayına karşı korumalı zırhlı aracı da yine Türkiye firması “BMC” üretti.
Otokar’ın ürettiği COBRA, 4×4 zırhlı tekerlekli araç (ACV) sınıfında ve şu anda Türkiye dahil on üç ülkenin silahlı kuvvetlerinde görev yapıyor. Güney Osetya savaş alanında da başarı ile kullanıldı.
GÖKTÜRK Milli Keşif Uydusu ise yüzde yüz Türk üretimi ve 2014 yılında yörüngeye konması planlanıyor. Avrupa, Kafkaslar ve Ortadoğu’da askeri istihbarat amaçlı olarak yüksek çözünürlüklü görüntü alınmasını sağlayacak. Uyduyu Aselsan, TÜBİTAK ve Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü hazırlıyor.
GÖZCÜ Mini İHA, Kale Kalıp ve Baykar Makine Sanayii tarafından üretilen insansız hava keşif ve haberleşme aracı. TSK Gözcü ile 25 bin saatten fazla keşif uçuşu gerçekleştirdi.
HÜRKUŞ Eğitim uçağını TAI üretiyor. Gece ve gündüz görev yapabilen uçak, öğretmen ve öğrencinin arka arkaya oturduğu tek turboprop motorlu.
İNSANSIZ DENİZ ARACI (İDA) TÜBİTAK’ın desteği ile Global Teknik A.Ş. tarafından üretiliyor. Üzerine radar, sonra, sualtı kamerası, robot kolları ve hafif makineli tüfek sistemleri monte edilebiliyor. İDA ile suyun üstündeki her tür hareket edebilen aracı takip etmek olası.
KASIRGA TR-300 Füzesi, 302 mm çapında ve 100 km menzilli.
MELTEM DENİZ KARAKOL UÇAĞI ise CN-235 tipi uçakların görev sistemlerinin HAVELSAN tarafından geliştirilmesiyle uçmaya başladı.
MİLLİ PİYADE TÜFEĞİ (MPT) MKE ve KALE Kalıp tarafından 3 ayrı ekiple 40 uzmanın 2 yıl çalışması sonunda üretildi. Tüfek, kendi sınıfının en hafifi…
(Devam Edecek)
Ata ATUN
e-mail: ata@kk.tc
http://www.ataatun.com
13 Ocak 2014
Tankını yapan, uydusunu fırlatan, uçağını imal kararını alıp, tasarım aşamasına gelen Türkiye elbette “Milli Gemi”sini de geçmiş yıllarda tasarlamış ve imal ederek yüzdürmüş durumda.
Türk Deniz Kuvvetleri Araştırma Merkezi Komutanlığı (ARMERKOM) yönetiminde, AKYA adlı 553 mm standart çaplı yeni tip ağır torpido üretildi. Torpidonun harp başlığı, elektronik devreleri ve sonar sistemleri ROKETSAN ve TUBİTAK yönetiminde imal edildi.
Milli Gemi’nin kısaltılmışı MİLGEM projesi ile muharip gemi üretimi başladı ve birincisinin adı Heybeliada (F-511), İkincisinin adı da Büyükada (F-512) olan gemiler üretildi. Firkateyn tipinde olan bu gemilerin özelliği radarlarda görülememesi.
Denizlerdeki son proje ise “Milli Çıkarma Gemisi.” 1964 yılında Kıbrıs’ta yaşanan Erenköy savaşından sonra Türkiye’nin adaya çıkarma yapamamasının nedenlerinden bir tanesi de elindeki ABD yapımı amfibik gemileri sınır ötesi bir harekatta ABD’nin izni olmadan kullanamayacağı idi.
Çok değil aradan sadece 50 yıl geçti. Proje ve tasarım aşaması bitmiş olan “Milli Çıkarma Gemisi”nin karinası (Ana omurgası) önümüzdeki aylar içinde kızağa konacak ve imalat başlayacak. Türk Deniz Kuvvetleri için imal edilecek olan “Milli Çıkarma Gemisi”, dünyanın tüm okyanus ve denizlerinde, her hava koşulunda seyir yapabilecek kabiliyette olacak ve denizcilerimiz için açık deniz eğitimini sağlarken, afet bölgelerine de acil yardım maksadı için kullanılabilecek donanıma sahip olacak.
Türkiye’nin dünya lideri olduğu deniz aracı “Sahil Güvenlik Botu.” Hızı saatte 75 deniz miline (140 km) kadar çıkabilen, kurşun geçirmeyen, asgari 60 cm. derinlikteki sığ suda seyir yapabilen ve radara yakalanmayan bu askeri kullanım amaçlı deniz aracı sadece Türkiye’de üretiliyor. Ortadoğu’da deniz kıyısına sahip birçok ülke, gereksinim duyduğu “Sahil Güvenlik Botlarını” Türkiye’den satın almayı tercih ediyor.
Bir anlamda hayalet uçaklar gibi olan botlar, 60 santimetre kadar sığ sularda 65 deniz mili hıza ulaşabilmekte. Radarlara yakalanmayan bu “Sahil Güvenlik Bot”unun imalatı gizlilik ve güvenlik çemberi altında yapılıyor. Tamamen Türk patentli olan botların yapımı; makine ve gemi-inşa, elektrik-elektronik, endüstri mühendislerinin yanı sıra savunma sanayi uzmanlarının da yer aldığı 120 personelle gerçekleştiriliyor.
Birçoğumuzun derinlemesine tanımadığı, fırsat oldukça çekiştirdiği Türkiye, günümüzde artık dünya savunma sanayi içindeki saygın ülkeler sınıfında yerini almış durumda. Dünya piyasalarında kabul görmüş “Otuz iki çeşit” gelişmiş ve son teknoloji silah üreten Türkiye hem bunları kendi iç piyasasında ve ordusunda kullanmakta, hem de dış ülkelere satmakta.
Bu askeri amaçlı silahların bazıları şunlardır;
Koç Grubuna bağlı Otokar’ın ürettiği üçüncü nesil ana muharebe tankı ALTAY, TSK’nin tüm zorlu sınavlarını geçerek dışa bağımlılığa son verdi. Bu tankın tasarımı, geliştirilmesi, prototip imalatı, test ve sertifikasyonu için 500 milyon Dolar harcandı…. (Devam Edecek)
Ata ATUN
e-mail: ata@kk.tc
http://www.ataatun.com
10 Ocak 2014