Mare Monte Beceriksizliği (2/2)

Mare Monte Beceriksizliği  (2/2)

Zaman içinde rekabete dayanamayan, kendini yenileyemeyen ve devletin hemen hemen her kuruluşunda olduğu gibi yüksek yüksek ücretlere ve verimsiz çalışmaya dayanamayan Mare Monte kapılarını kapatmak zorunda kaldı ve çürümeye terk edildi.

 

Besim TibukTerk edilişle yok oluş süreci başlar güzelim Mare Monte otelin. Zamanın acımasız kemirgenleri, süreç içinde bir dönemin starı Mare Monte’yi yedi bitirdi ve harabeye çevirdi.

 

Mare Monte otelin kaderi adamıza aşık ve birbiri ardına gözde yatırımlar yapmış olan bir şirket ve bu şirketin yöneticisinin dikkatini çekmesiyle, değişim sürecine girdi aniden. Yeniden “Star” olmasının ve eski görkemli günlerini yaşamasının yolu yeniden açılır gibi olur sanki de bu ilgiyle.

 

Bu yabancı yatırımcı dediğimiz kişi, kişiler, şirket ve de her neyse, adamıza yıllar önce gelmiş, havasına, suyuna, iklimine, insanına ve Kıbrıs’ımıza hayran kalarak yatırımlar yapmışlar. Yatırım derken aklınıza öyle elli, yüz bin TL, Dolar, Avro veya Sterlin gibi çerezlik rakamlar gelmesin. Yarım milyar dolar ve üstünü hayal edin.  KKTC’nin 2015 yılı bütçesinin yaklaşık beşte biri gibi bir rakamı düşünün. Aklınıza her ay Maliye’den çıkan 72 bin çekin neredeyse 6 aylık karşılığı büyüklüğünde bir para miktarı gelsin.

 

Bu kuruluşun adamızdaki en son yatırımı, daha önceleri adeta deniz kenarında bir çöplük görünümünde olan alan içine yüz otuz milyon dolarlık bir yatırımla, 5 yıldızın en üst kademesinde veya segmentinde bir otel yapmak olmuş. Dubai’de 7 yıldız olarak tanımlanan “Burj Al Arab” kalitesinde ve düzeyinde yaptıkları otel.

 

(Gerçekte uluslararası standartlarda, otellerin alabileceği en yüksek yıldız sayısı 5. Burj Al Arab’ın da yıldızı 5 tane aslında 7 tane değil. Tanıtımı o şekilde yapılmış halk arasında. 5 yıldız kalitesi de kendi içinde 3 segmente, kademeye ayrılmış. Bunu Standart 5 yıldız,  Lüks 5 yıldız ve Delüks 5 yıldız gibi de düşünebilirsiniz. Bu üst sınıflardan birine girebilmek için hizmet kalitesi, servis potansiyeli, hizmet süreci, hizmet sonucu, oda sayısı, rekreasyon alanları ve benzeri faktörler önemli rol oynamakta.)

 

Bence bu oteli bir gün ziyaret ederek, odalarını, salonlarını, mutfağını, restoranlarını, havuzunu, bahçesini, plajını, çocuk bakım ve rekreasyon bölümü görüp inceleyerek, çağa ayak uydurmanın ne demek olduğunu gözlerinizle görüp idrak ederek mevcut kültür, bilgi ve de görgü dağarcığınızı yenilemenizde büyük fayda var. Dünyada konaklama alanında yaşanan gelişmeleri KKTC’de görmek gerçekten de onur verici, gurur verici. Böylesi bir yatırımı yarım asır sonra dahi olsa- devlet eli ile yapabilir miydik, emin değilim.

 

Mare Monte olayının içyüzüne gelince; Bu kuruluş harabeye dönmüş Mare Monte otelinin içinde bulunduğu alanı ikinci bir diğer Delüks 5 yıldızlı otele dönüştürmek için planlar yapmaya başlar. Olasılık çalışmaları sonrasında mevcut 350 dönümlük arazi içine 800 yataklı Delüks 5 yıldızlı bir otel, 350 yatak kapasitesinde dubleks villalar, 2 bin kişilik kongre merkezi, “SPA”, “Wellness”, “Fitness”, açık ve kapalı spor alanları, alışveriş merkezi, köy meydanı, Aqua park, botanik bahçe, arkeolojik açık hava parkı, gezinti alanları, sahil tesisleri, marina, golf alanı ve talih oyunları salonu inşa edilebileceği ortaya çıkar. İstihdam edilecek kişi sayısının da 3 binin üzerinde olacağı hesaplanır.

 

Vakıflar idaresine gidilir, bir buçuk milyon Sterlin, yani yaklaşık altı milyon Türk Lirası hava parası ödenir ve her ay 75 bin Sterlin, yani yaklaşık 300 bin TL kira ödemek kaydı ile de arazi uzun vadeli kiralanır. Başkalarına dönümünü 1 Sterline kiralayan Vakıflar İdaremiz, bu kuruluşa 3 yüz bin TL’ye kiralar dönümünü…

 

Hazırlanmasına neredeyse 5 milyon TL’den fazlası ödenen inşaat projesi uyarınca, arazide kazı başlayınca ortaya arkeolojik değeri olan taşlar çıkar ve tarihe saygılı bu kuruluş tarafından kazı durdurularak gerekli birimlere buluntu ile ilgili haberler verilir.

 

Uzmanlar gelir, arkeolojik alan tellenir ve 350 dönümlük araziden geriye 90 dönüm kalır ama Vakıflar İdaremiz kirasını tam ister, ödenen hava parasından geriye iade de yapılmaz. Aylarca süren görüşmelerden sonra Vakıflar İdaremiz kirada düşüş yapmayı kabul eder ama bu sefer de işin içine Sayıştay girer. Gene aylar süren çalışmadan sonra Sayıştay olumsuz bir rapor yayınlar ve kira düşüşüne karşı çıkar.

 

Konu şimdi mahkemede. Kimin haklı olduğuna elbet mahkememiz karar verecek.

 

Mare Monte’yi canlandıracak çalışmaların tümü durmuş durumda. Ortada hazırlık için harcanmış paralar, ödenmiş milyonlar, kaybedilmiş vergiler ve büyük bir de istihdam kaybının olduğu da bir başka gerçek.

 

İçine düşülen kaos tam bizim, yani KKTC’nin bürokrasi felsefesine uygun, hem de tıpa tıp uygun. Ne eksiği var, nede fazlalığı. İşte biz böyleyiz. Tüm ülkeler aman yatırımcı gelsin diye yırtınır, çeşitli teşvikler çıkarır, bizi geleni kaçırmak ve geldiğine geleceğine pişman etmek için elden geleni yaparız, ki Mare Monte bunun güzel bir örneği…

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

1 Nisan 2015

31 Mart 2015
Mare Monte Beceriksizliği (2/2) için yorumlar kapalı
Okunma 126
bosluk

Mare Monte Beceriksizliği (1/2)

Mare Monte Beceriksizliği (1/2)

Devletimiz ve devletin neredeyse tüm kurumları maalesef dökülüyor.

Uzun vadeli plan yapmak yok, zaten böylesi bir mantık hiç yok.

Büyük boyutta planlama yapmak diye bir alışkanlığımız da yok.

Hükümetin aldığı kararlar, Bakanlıkların uygulamaları hep günü birlik olaylara yönelik ve çoğu da art niyetli. Bazıları popülizme yönelik, bazıları da yasaklamaya. Araştırma yapmak ise hak getire. Yasaklama zaten yeteneksiz idareciler için en kolay çözüm. Yaşanan olayın köküne inmek ve sorunu çözmek yerine,  yasaklama getirerek sorunu çözdüklerini zannederler.

Mare Monte Hotel

Girne’de halen uygulamada olan imara yönelik “Emirname” de bu ülkenin yüz karalarından bir tanesi. Emirname, ilgili konuda yasa yapılana kadar uygulanacak geçici kurallar demektir gerçekte.  O yüzden de bir Emirname yıllarca uygulamada kalamaz, kalmaması gerekir.

 

Vakıflar İdaremiz ve adamıza milyonlarca Dolarlık yatırım yapmış olan özel bir şirket arasındaki Mare Monte oteli ile ilgili yaşanan soruna her yönden bakmak gerekmekte gerçekte. Eğrisiyle doğrusuyla.

 

Nedense bu konularda “Vurulan abalı” hep yatırımcı şirketler.

Bizim devlet kuruluşlarımızın ve bürokratlarımızın hiçbir suçu, ihmali veya da iş bilmezliği yok sanki. Hepsi de adeta sütten çıkmış ak kaşık. Genelde her şey devlet tarafında doğru yapılmış veya yapılmakta ama yatırımcı şirket illaki devlete, vatandaşa ve ülkeye kazık atmak peşinde havası verilmek isteniyor. Ve her zaman, her benzeri olayda bu tür mesajlar gönderiliyor kamuoyuna.

 

Bürokratlarımız yasaların kendilerine tanıdığı dokunulmazlığın arkasına saklanıp hiçbir iş yapmıyorlar, inisiyatif de almıyorlar. Tek bildikleri ve kusursuz olarak yaptıkları iş, vatandaşı kendileri için çalıştırmak, işleri vatandaşa yaptırmak, iş çıkmaza girdiğinde de vatandaşı veya da yatırımcıyı suçlamak ve de grev yapmak. Bildikleri başka bir şey yok.

 

Hiçbir zaman birileri çıkıp da, bürokratlarımızın deneyimsizliği, vurdumduymazlığı, iş bilmezliği ve inisiyatif almak cesaretleri olmadığı için işler sarpa sardı, çıkmaza girdi yatırımcılar bu adaya geldiklerine geleceklerine bin pişman demek cesaretini göstermiyor nedense. Hep suçlu yabancı yatırımcılar, bürokratlarımızın ise asla ve kat’a hiçbir konuda zerre kabahati yok!

 

Mare Monte konusu da beceriksizliğin, deneyimsizliğin ve iş bilmezliğin sonucunda, kullanım kaybına uğradığımız, ekonomimizi gelirlerinden mahrum ettiğimiz, istihdam kaybı yaşadığımız, hazinemizin vergi gelirin göz göre göre mahrum kaldığı yüz karası bir olay ve hala daha devam ediyor. İnanılmaz bir vurdumduymazlık ve yönetim beceriksizliği gerçekte.

 

Bir dönemin, her yönü ile önde gelen oteli ve tatil köyü olan Mare Monte, altın kumlu plajı, kusursuz hizmet veren restoranı, odalarının ve iç dekorunun güzelliği ile ünlüydü. Geçen gün çok sevdiğim ve takdir ettiğim gazeteci bir arkadaşımın köşesinde yazdığı gibi, diskosu da gençlerin gözdesiydi. Dolup dolup boşalırdı hem otelin kendisi, hem restoranı, hem de diskosu.

 

Zaman içinde rekabete dayanamayan, kendini yenileyemeyen ve devletin hemen hemen her kuruluşunda olduğu gibi yüksek yüksek ücretlere ve verimsiz çalışmaya dayanamayan Mare Monte kapılarını kapatmak zorunda kaldı ve çürümeye terk edildi.

 

Terk edilişle, yok oluş süreci de başladı güzelim Mare Monte otelin. Zamanın acımasız kemirgenleri, süreç içinde bir dönemin starı Mare Monte’yi yedi bitirdi ve harabeye çevirdi.…. (Devam edecek)

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

30 Mart 2015

29 Mart 2015
Mare Monte Beceriksizliği (1/2) için yorumlar kapalı
Okunma 145
bosluk

Mehmet Altan’ın Kıbrıs Yanılgısı (3/3)

Mehmet Altan’ın Kıbrıs Yanılgısı (3/3)

15 Kasım 1967 tarihinde Grivas komutasındaki Rum Milli Muhafız Ordusunun Geçitkale (Köfünye) ve Boğaziçi (Ayios Theodoros) köylerine saldırmasından sonra Türkiye’nin ağır protestosu ve müdahale kararı ile karşılaşan Makarios, silah zoru ile Kıbrıslı Türkleri adadan yok edemeyeceğini anlayarak strateji değiştirmiş ve kendi tarafında ekonomik gelişmeye hız verirken, Kıbrıslı Türklere de ekonomik baskı ve ambargo uygulamaya başlamıştı.

Denktas & Klerides

Dünya Bankasından Kıbrıs Cumhuriyetine verilen hibe ve kredilerden Kıbrıslı Türklerin payına düşen yüzde 30’luk kısmının, yüzde sıfır faiz ve 20 yıl vade ile Rum yatırımcılara verilmesine başlanmasından sonra 1970’li yılların başında, Maraş’ta başlayan otel inşaatı, apartman ve ev inşası furyasından sonra Mağusa Rum Belediyesi, izinlerin verilmesi ve yapılan inşaatların kontrolü için bir İnşaat Mühendisi istihdam etmek gereksinimini duymuş ve yerel Rumca ile İngilizce gazetelere “İnşaat mühendisi alınacaktır” başlığı ile ilan vermişti. “Rumca, İngilizce veya Türkçe dillerinden herhangi ikisini iyi konuşan ve yazan” diye başlıyordu bu ilan… Söz konusu ilanı Türkçe gazetelere vermek gereğini duymadı Mağusa Rum Belediyesi ne hikmetse.

 

Kıbrıslı Türklerin işsizlikten kırıldığı bu dönemde ilanı gördüm ve Rumların Kıbrıslı bir Türkü istihdam edebileceğini düşünerek -veya etmek zorunda kalacağına inanarak- başvurumu yaptım.

 

55 Kayıt numarası ile Kıbrıs Cumhuriyeti Mimarlar ve Mühendisler odasına kayıtlı olmam, imza hakkımın bulunması, istenilen 3 dilden 2 buçuğunu konuşup yazabilmem ve en önemlisi de o dönemde koskoca Maraş ve Mağusa’da bu ilana başvurabilecek kıstaslardaki kişinin sadece Rumların ünlü zengin ailesi Lordos’un oğlunun olması beni çok cesaretlendirmişti. Aile şirketlerinin Belediye’den bile büyük bir yapıda olması nedeniyle Lordos’un oğlunun başvuracağını sanmıyordum…

 

Tahminim doğru çıktı ve başvuran sadece ben oldum. Aranılan tüm evsafa sahiptim ve işe alınmamam için de hiçbir neden ve de engel yoktu. Maaşı da aylık 108 Kıbrıs lirasıydı. Rahmetlik Kıbrıs Türk Yönetimi Başkanı ve Cumhurbaşkanı Muavini Dr. Fazıl Küçük ile Kıbrıs Türk Cemaat Meclisi Başkanı rahmetlik Kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf R. Denktaş bile o dönemde 60 Kıbrıs Lirası maaş alırken benim 108 Kıbrıs Lirası maaşlı bir işte çalışmamı- o günlerde- rüyamda bile görsem inanmazdım.

 

Mağusa Belediyesi tarafından ilan edilen “İnşaat Mühendisi mevkiine başvuru” tarihinin bitiminden sonraki ilk iş gününde Mağusa Belediyesi’ne gittim ve başvurumla ilgili olarak Belediye Reisini görmek istedim.  Beni Belediyenin ilgili birime yönlendirdiler.

 

Mevkiinin Belediye Başkan Yardımcısı veya da İdari Amiri olduğuna inandığım bir kişi beni karşıladı ve konuşmak için odasına kabul etti. Sıcak ve samimi bir sohbet ortamında çaylar kahveler geldi. Adının Bambos olduğunu hatırladığım kişi sözlerine, gayet sevinçli ve mutlu bir şekilde “Giriye Anton (Atun bey), sen aradığımız her evsafa sahipsin, seninle çalışmak bizim için büyük bir zevk olacaktır” diye başlayınca, benim yelkenler suya indi ve yüzde yüz işe alındım duygusuna kapıldım. O dönemde 4-5 yaşında kaliteli bir araba 250 Kıbrıs Lirasına satılıyordu. 2 aylık maaşla güzel bir arabayı satın alabileceğimin hayalini kurdum hemen.

 

Sonra ağzından bal akarak sözlerine devam etti Bambos; “Biliyorsun Bay Glafkos Klerides (Dönemin Rum Cemaat Meclisi Başkanı) ile Bay Rauf R. Denktaş (Dönemin Türk Cemaat Meclisi Başkanı) adada yaşanan sorunlara bir çözüm bulmak için görüşmeler yapmaktalar. Görüşmeler bitsin, bir çözüme ulaşılsın, sen hemen gel ve işine başla” dedi ve beni kibarca kapı dışarı etti. Aslında hala bekliyorum müzakerelerin bir çözümle sonuçlanmasını. İlk işim bir yolunu bulup Mağusa Belediyesine gidip işe başlamak olacak, öbür dünyada olsam bile.

 

Sayın Mehmet Altan, 1974 öncesi yaşamımızla ile ilgili düşüncelerini, herhalde tekrardan gözden geçirir ve duyduklarının doğruluğunu da araştırır bu yazdıklarımdan sonra. Tabii yazım bir şekilde eline geçerse…

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

27 Mart 2015

26 Mart 2015
Mehmet Altan’ın Kıbrıs Yanılgısı (3/3) için yorumlar kapalı
Okunma 184
bosluk

Mehmet Altan’ın Kıbrıs Yanılgısı (2/3)

Mehmet Altan’ın Kıbrıs Yanılgısı (2/3)

1955’leri, 57’lileri, 63’leri, 64’leri, 67’leri ve 1974 Barış Harekatını yaşayan jenerasyonun içinden kaç kişinin Sayın Mehmet Altan’ın dediği gibi Rumcayı iyi bir şekilde konuştuğunu, okuyabildiğini ve yazmayı bildiğini çok merak ediyorum doğrusu. Rum okullarında okuyan veya jimnasyoya (Rum Lisesine) gitmiş olan hiçbir arkadaşım yok benim. Benden önceki jenerasyonda da bu sayının yok denecek kadar az olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

Mehmet Altan

Bu dönemi yaşamayanların kafadan attıkları veya da hayal dünyalarında yaratıp zenginleştirdikleri gibi Kıbrıslı Türklerle Rumlar arasında ortak bir kültür ve yaşam hiç olmadı bu adada.

 

Karma köylerde, Kıbrıslı Türklerin kahvehanesi ile Rumlarınki ayrı ayrıydı. Bakkalları da, fırınları da, kebapçıları da, dülgerleri de, ayakkabı tamircileri de, köy kooperatifleri de, köy muhtarları ile destebanları da (kır bekçileri) ve diğer halka hizmet veren, mal satan işletmeler ve kuruluşlar da hep ayrı ayrı idi. Hiçbir şey, hiçbir iş ve hiçbir görev ortak değildi.

 

Kız alıp vermek bile neredeyse hiç olmadı. 1960 yılında öylesine bir anayasa kabul edilmişti ki, Kıbrıslı bir Rum ile Kıbrıslı bir Türk’ü evlendirmek, deveye hendek atlatmaktan daha zordu. Zaten 1960 öncesinde de adadaki mevcut ve yaşamlarını sürdüren iki halk (Türk ve Rum) ile 3 azınlık (Ermeni, Maronit ve Latin) arasındaki evlilikler bir elin parmaklarını bile aşmayacak sayıdaydı. Kıbrıslı Türk ile Kıbrıslı Rum hasbelkader birbirine aşık olmuşsa, toplum tarafından dışlanır, yaşamlarını ancak ada dışında sürdürebilirlerdi. Karışım olmadığı için asimilasyona uğramadık ve erimedik. Yüzyıllarca kimliğimizi, geleneklerimizi, örf ve adetlerimiz ile dinimizi korumayı da başardık.

 

1974 öncesi bir Türk köyü ile bir Rum köyünü sormadan ve adına dahi bakmadan ayırabilmek çok kolaydı. Hangi köyün yolu asfalt, elektrik direkleri mevcut, damlarda TV antenleri bulunuyor ve evlerindeki çeşmelerden su akıyorsa, o köy kesinkes bir Rum köyüydü. Makarios hükümeti hiçbir şekil ve koşulda Türk köylerinin yolunu yapmamış, elektrik götürmemiş ve su bağlatmamıştı. Hangi köyün yolu topraksa, bilin ki Türk köyüydü orası. Ne yolu vardı, ne elektriği ne de suyu Türk köylerinin.

 

1974 yılına kadar Mağusa’da ikamet eden Kıbrıslı Türklerin kullandıkları tüm arabaların plaka numaralarını ezbere biliyor, sahiplerini de ismen tanıyordum. Birçok ailede araba alacak para bile yoktu. Alabilenlerin sayısı da çok azdı.

 

Ve şimdi birileri çıkıyor ve Türkler 1974 öncesi refah içinde yaşıyordu diyor. Bu sözlere çocukluğumun unutulmaz arkadaşları “Kantara’nın (yaban) keçileri” bile güler, hem de kahkahalarla.

 

1963 yılında, Rumların Kıbrıslı Türkleri adadan yok etmek amacı ile silahlı saldırılara başlamasından ve BM’nin yüzkarası 4 Mart 1964 tarihli ve 186 No.lu kararından sonra Makarios Kıbrıs Cumhuriyetine el koymuş ve Rumlar da bu şekilde adanın mutlak yönetimini ele geçirmişlerdi. Makarios hükümeti Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Dünya Bankasından aldığı hibe ve kredilerinin yüzde 30’unu Kıbrıslı Türklere vermek yerine Rum yatırımcılara yüzde sıfır faiz ve 20 yıl vade ile vermeye başlaması ile Mağusa’nın Maraş bölgesinde oteller yükselmeye başlamış, Maraş’ın her köşesini bir inşaat furyası kaplamıştı.

 

1970’li yılların başında, bu beklenmedik yatırım gelişmesinden sonra Mağusa Rum Belediyesi, izinlerin verilmesi ve yapılan inşaatların kontrolü için bir İnşaat Mühendisi istihdam etmek gereksinimini duydu ve yerel gazetelere “İnşaat mühendisi alınacaktır” başlığı ile ilan verdi, “Rumca, İngilizce veya Türkçe dillerinden herhangi ikisini iyi konuşan ve yazan” diye başlıyordu ilan…

(Devam edecek…)

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

25 Mart 2015

24 Mart 2015
Mehmet Altan’ın Kıbrıs Yanılgısı (2/3) için yorumlar kapalı
Okunma 192
bosluk

Mehmet Altan’ın Kıbrıs Yanılgısı (1/3)

Mehmet Altan’ın Kıbrıs Yanılgısı (1/3)

Dün yerel bir gazetemizde Prof. Dr. Mehmet Altan’ın, söz konusu gazetenin muhabiri ile yapmış olduğu röportajı büyük bir merak ve ilgi ile okudum. İlgimin nedeni, Van 100. Yıl Üniversitesinin kurucu rektörü olan rahmetlik babam Prof. Dr. Hakkı Atun’un bir Çetin Altan fanatiği olmasından kaynaklanmıştı.

 

Babam, Türkiye’nin önde gelen yazarlarından biri olan Çetin Altan’ın hemen hemen tüm yazılarını okumuştu. Günlük gazeteleri alınca ilk işi Çetin Altan’ın ve diğer kıymetli yazarların köşe yazılarını okumak olurdu. Köşe yazılarını okuması bittikten sonra da ön sayfaya geçer, neler olup bittiğine bakardı.

Bu nedenle de Sayın Mehmet Altan’ın röportajını söz konusu yerel gazetemizin ön sayfasında görünce, kaçırılmaması gereken bir fırsat diyerek soluk almadan okudum ve büyük bir düş kırıklığına uğradım. Kıbrıs’ın gerçeklerini iyi bilmeyen kişilerin, Kıbrıs konusunda genelin dışına çıkıp konuştukları vakit maalesef sonucu düş kırıklığından, güven kaybına, karizmanın çizilmesinden, inanılırlığın yitirilmesine kadar uzanıyor.

 

Sayın Mehmet Altan, röportajında özetle 1974 öncesinde Kıbrıslı Türklerin Kıbrıslı Rumlarla mesut ve mutlu bir şekilde yaşadıklarını, kültür birliktelikleri olduğunu, birlikte sosyal faaliyetlerde bulunduklarını ve Kıbrıslı Türklerin zenginlik ve refah içinde yaşamlarını sürdürdüklerini “o dönemde her iki toplumun Rumca ve İngilizceyi çok güzel konuştuğu, kendilerine ait bir kültürel paylaşımlarının olduğu, dolayısıyla adadaki yaşam standartlarının bugünden daha iyi olduğu” sözleri ile dile getirmiş.

 

Bence birileri Sayın Mehmet Altan’ı hayali bir geçmişi anlatarak yanıltmış.

Kıbrıslı Türklerin 1963-1974 yılları arasında, toplamı Kıbrıs adasının yüzölçümünün yüzde 3’ünü bile geçmeyen büyüklükte, bölük pörçük, bir biri ile bağıntısı olmayan küçücük alanların içinde silah zoru ile yaşamaya zorlandıkları kendisine anlatılmamış herhalde.

 

Bu gettolardan her ne sebeple olursa olsun, tarlasına veya da işine gitmek için dışarı çıkanın acımasızca öldürülüp kuyulara atıldığı kendisine hiç söylenmemiş anlaşılan.

 

1963-1967 yılları arasında Kıbrıslı Türklerden devlet dairelerinde çalışanların veya da mücahit olanların, Cumhurbaşkanından kapıcısına kadar herkesin eşit bir şekilde, Türkiye’den gönderilen 30’ar Kıbrıs Lirası maaş alabildiklerini ve zar zor hayatta kalmayı başarabildiklerini, 1967 yılından sonra da maaşların kademeli olarak 60 Kıbrıs lirasına çıkarıldığını anlatmamışlar kendisine.

 

Bırakın Rumlarla ortak yaşamı, 103 tane köyden Kıbrıslı Türklerin kovulduklarını ve 34 bin Kıbrıslı Türk’ün arkalarında evlerini, bağlarını, bahçelerini, tarlalarını, hayvanlarını, zahirelerini ve en önemlisi de hatıraları ile mezarlıklarını bırakarak 1963 yılının soğuk kış günlerinde göçe zorlandığını söylemediler herhalde Sayın Mehmet Altan’a.

 

1955’leri, 57’lileri, 63’leri, 64’leri, 67’leri ve 1974 Barış Harekatını yaşayan jenerasyonun içinden kaç kişinin Sayın Mehmet Altan’ın dediği gibi Rumcayı iyi bir şekilde konuştuğunu, okuyabildiğini ve yazmayı bildiğini çok merak ediyorum doğrusu. Rum okullarında okuyan veya jimnasyoya (Rum Lisesine) gitmiş olan hiçbir arkadaşım yok benim. Benden önceki jenerasyonda da bu sayının yok denecek kadar az olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim…

(Devam edecek…)

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

23 Mart 2015

22 Mart 2015
Mehmet Altan’ın Kıbrıs Yanılgısı (1/3) için yorumlar kapalı
Okunma 220
bosluk
  • Sayfa 1 ile 3
  • 1
  • 2
  • 3
  • >
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar