Yunanistan’daki SYRIZA-ANEL (Milliyetçi Bağımsız Yunanlar) koalisyonunun, AB’nin ABD ile birlikte başını çektiği ve sıkı sıkıya uyguladığı “Kapital düzen” içinde sosyalist bir düzen kurma çabaları duvara toslamakla sonuçlandı. Yunanistan bir şekilde IMF’ye olan 1.6 Milyar Avro’luk borç taksitini bugün saat 24:00’e kadar ödeyemezse, ister istemez ekonomik sona doğru yol alınacak.
Yunanistan’ın toplam borcu 323 Milyar Avro. Bunun yaklaşık;
142 Milyar’ı Avrupa Finansal İstikrar Fonuna, 53 Milyar’ı da AB’nin verdiği Borç Kredisi. Yani Yunanistan AB’yi toplamda 194 Milyar Avro çarpmış.
33 Milyar Avro’su Uluslararası Para Fonu’na (IMF),
19.5 Milyar Avro’su Avrupa Merkez Bankasına,
50 Milyar Avro’su Diğer Tahvillere,
26 Milyar Avro’su da Diğer Borçlara.
Şimdi kreditörler bu paraları geri istiyor. Bunun için de Çipras’ın önüne bir dizi yakıcı tedbirler listesi koydular. Zengin şirketlerden ve varlıklı vatandaşlardan daha fazla vergi alınmasını, erken emeklilik olanaklarının kısıtlanmasını, emeklilik primlerinin yükseltilmesini ve KDV’nin de yüzde 5 daha arttırılmasını sadece istemekle kalmıyor, şart da koşuyorlar.
İktidardaki SYRIZA-ANEL hükümeti de seçim meydanlarında bol keseden atarak ve halkın zayıf tarafını yakalayarak verdikleri sözleri tutabilmek için başta AB, Avrupa Merkez Bankası (AMB) ve IMF’den oluşan alacaklılar heyetinin masaya koydukları bu tedbirler paketinin önünde mertçe duramadıkları için, çarıklı politikacılara yakışır bir açıkgözlülükle Yunan halkının önüne koydular.
Yunan halkı 5 Temmuz referandumunda bu koşulları kabul ederse, “Sizler oylarınızla kabul ettiniz” diyerek uygulamaya koyacaklar ve yeni vergiler ile zamlara karşılık yapılacak olası gösterilere referandum sonucunu gerekçe göstererek “Siz istediniz biz de mecburen zamları yaptık” diyecekler. Sonra da ilk seçimde koltuğu Yeni Demokrasi partisine veya da PASOK’a teslim edecekler.
Yok eğer referandumdan “Hayır” kararı çıkarsa, AB’ye “Yunan halkı bu tedbirleri almamızı istemiyor, havada bulut, sen bu borcu unut” diyecekler ve Yunanistan, halk dilinde adı “İflas” olan moratoryumu ilan edecek. Moratoryumun arkası ise hiçte iç açıcı olmayacak. Avro’dan çıkış, Drahmi’ye geçiş, 2 haneli enflasyon, çarşıda temel tüketim malları ve temel gıda maddelerinde eksiklikler sonuçların birkaç tanesi…
Üçüncü olasılık ise referanduma katılım yüzde 40’ın altında olacak ve o vakit kabak SYRIZA-ANEL koalisyonunun başında patlayacak. Sonraki adım da kaçınılmaz bir erken seçim olacak.
Kreditörlerin talepleri içinde; KDV’nin yüzde 23’e çıkarılması, çiftçilere yapılan sübvansiyonun kaldırılması, çalışma süresinin uzatılması ve emekliliğin 67 yaşa çıkması, sosyal yardımların binde 5 azaltılması, Kurumlar vergisinin yüzde 28’e çıkarılması, emlak vergisinin arttırılması, KDV’den ayrı olarak konan Lüks Tüketim Vergisinin yüzde 10’dan 13’e çıkarılması var. Bunlardan daha önemlisi de askeri harcamaların her yıl 400 milyon Avro kısılması ve asker sayısının azaltılması ile Yunan devletinin elindeki tüm kurumların “Derhal” özelleştirilmesi, olmazsa olmaz koşullardan sadece ikisi.
Yunanistan bugün IMF’ye olan 1.6 Milyar Avroluk borcunu ödeyemezse, Türkiye- Yunanistan ilişkileri ve Kıbrıs sorunu yeni bir kulvara girecek, Türklerin güçlü, Helen’lerin zayıf olduğu yeni bir politik süreç başlayacak…
Ata ATUN
e-mail: ata.atun@atun.com veya ata.atun@gmail.com
http://www.ataatun.org
Facebook: Ata Atun
1 Temmuz 2015
KKTC’nin yeni Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ile Güney Kıbrıs’ta EOKA B’cileri bünyesinde barındıran ve onları bağrına basmış olan DISY partisinin eski başkanı, şimdiki Kıbrıs Rum Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiadis arasında başlayan görüşmeler, her iki taraftan farklı farklı mesajlar gelmesine rağmen hızla devam ediyor.
Bir taraftan Cumhurbaşkanları “Toplum liderleri” adı altında görüşmeler yaparlarken, diğer taraftan da Cumhurbaşkanlarının görüşmeciler olarak tayin ettikleri Nami ve Mavroyannis sık sık görüşüyorlar. Amaçları biran evvel Kıbrıs sorununa çözüm bulmak.
Bu süreç hızlı bir şekilde yaşanırken, işin garip tarafı, Kıbrıslı Türklerin “Kırmızı Çizgi” olarak tanımladıkları ve yıllardır hiçbir zaman tartışılmaya bile açılamayacağını beyan ettikleri “Garantörlük” konusunun KKTC Cumhurbaşkanının Basın Sözcüsünün “tabu değildir” açıklaması ile masaya konulacağı ima edilirken, Rumların tabu olarak ilan ettikleri hiçbir konu tabu olmaktan çıkarılıp, tartışılmaya açılacağı dile getirilmedi.
Rumlar için “İki Kurucu Devlet” kavramı, “Siyaseten eşit iki kurucu devletten oluşacak sınırları belirlenmiş iki bölgeli federasyon” tanımı , “Kıbrıs Türk Devleti” terimi, “Kıbrıs Türk halkı” tanımı veya da “Kıbrıs adasında yaşayan iki halk” cümlesi tabu.
“Federal Cumhuriyetin Kıbrıslı Türk Cumhurbaşkanı” ve de “Federal Meclisin Kıbrıslı Türk Başkanı” tanımları ile “Federal Kıbrıs Futbol Federasyonu” ve benzeri diğer kurumların “Türk Başkanı olabileceği ” kavramları ise –VIP- tabu. Bu makamlara asla Kıbrıslı Türkler seçilemez ve getirilemez.
“Türk Askerinin adadaki varlığı devam edecek” kavramı Rumların duymak istemedikleri ve ağıza alınmaması gereken tabu. Ve diğerleri…
Bunların maalesef hiçbirine ve üstelik 1964 yılından beridir adada konuşlanmış Yunanistan Silahlı Kuvvetleri’nin ve Rum Milli Muhafız Ordusunda görevli Yunanlı Subaylar ile sayıları neredeyse 20 bine ulaşmış Yunanlı paralı askerlerin geri gitmesi, önümüzdeki aylarda New York’ta gerçekleştirileceği dile getirilen olası bir beşli toplantı da görüşülmeyecekken, daha şimdiden Türkiye’nin garantörlüğünün ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin adadaki varlığı masaya konmuş bile.
“Garantörlük” konusunun New York’ta görüşüleceği konusunda Türkiye’nin onayının alınıp alınmadığını kesin olarak bilmiyorum ama Kıbrıs Türk halkının bu konudaki onayının alınmadığını çok iyi biliyorum.
Hiçbir kimse, Kıbrıs Türk halkının onayını almadan “Ben böyle düşünüyorum ve böyle istiyorum” mantığı ile “Garantörlük” konusunu kendi keyfince tartışıp görüşemez.
“Halkın onayının olmadığı bir kararın asla uygulamaya konulamayacağı”nın politikanın ve demokrasinin değişmez kuralı olduğunu, eminim yöneticilerimiz, acı tecrübeler ve yaşadığımız soykırımdan sonra “Kıbrıs Türk halkının kırmızı çizgileri” olarak kabul edildiklerini bilmektedirler.
Bu konuda aklıma hep, geçmiş yıllarda toplanan bir eğitim şurasında, Kıbrıs Türk halkına sormadan ve danışmadan kendi kendilerine kapalı kapılar ardında gelin güvey olup “KKTC’deki Türkçe yer isimlerinin iptal edilip, yerlerine eski Rumca isimlerin kullanılması” kararını alan komite üyelerinden bir tanesinin, Türk köylerinden birinin meydanına “St Nikolas Meydanı” tabelasını dikince, köy halkı tarafından anında kafasına tabelayı geçirmeleri geliyor.
Özetle, halkın onaylamadığı hiçbir konu, kararı kim alırsa alsın geçerli olmuyor….
Ata ATUN
e-mail: ata.atun@atun.com veya ata.atun@gmail.com
http://www.ataatun.org
Facebook: Ata Atun
29 Haziran 2015
KKTC’de doğmalarına ve 18 yıl gibi çok uzun bir dönem KKTC’de yaşamalarına rağmen iş başındaki bazı kişiler tarafından insanlık suçu işlenip vatandaş yapılmayan kardeşlerimizin konusu gerçekten de yürekler acısı.
Ekonomimizin daha iyiye gitmesi ve Kıbrıs konusunda da söz sahibi olabilmemiz için nüfusumuzun artması gerektiği kesin ve doğru bir olgu. Rumlar ne derse desin nüfusumuzu arttırmamız gerekmektedir ada üzerinde söz sahibi de olmak istiyorsak.
Hem askerlik kısalsın derler, hem de nüfus artışına karşı çıkar bu hastalıklı beyinler. Askerlik kısalsın diyerek popülizm yaparlar ama nüfus artışına da mani olduklarından sınırları kimin bekleyeceğinin hesabını da yapmazlar veya da yapmak istemezler.
Kıbrıs konusundaki müzakerelerin dönüp dolaşıp nüfusa dayanacağını, Rumların bu kişilerin yardımı ile Kıbrıslı Türklerin nüfuslarının artışını önleyip belli bir yüzdelik altında bırakarak, azınlık sınıfına sokmak isteyeceklerini, bu aşamaya gelindiğinde de Rumların “nüfusunuz kadar konuşun, bu nüfusla siz siyaseten eşit haklara sahip ortak değil azınlık olabilirsiniz ancak” diyeceklerini unutmuşa benziyor, nüfus sabitleme zaptiyeleri!
Nereden çıktı bu Rum hayranlığı ve barış adına Rum’a hizmet etmek sevdası hiç de anlamış değilim.
Bu hastalıklı beyinlerin bir başka uygulaması da Türkiye’de veya da başka bir ülke de yaşam boyu çalışıp emekli olarak, hayatlarının son baharını huzur içinde geçirmek için adamıza gelen kişilere olumsuz davranmak, zorluk çıkarmak ve gelmelerine mani olmak. Bundan daha aptalca bir karar ve uygulama olamaz. Başka bir ülkede kazandığı parayı KKTC’ye getirecek ve yaşam boyu harcayacak, üstelik benim ülkeme de herhangi bir yük olmayacak. Tüm devletler emeklilere kapılarını açar ama biz kaparız. Bu denli akıllı kişiler bizim bürokratlarımız ve yöneticilerimiz.
Bu konuda aşağıda, bana gönderilmiş mail mesaj her şeyi açıklamakta. Ne denli beceriksiz olduğumuzu da gözler önüne sermekte.
“Merhabalar Ata Bey. Sizin “……. Gazetesinde” 10 Haziran 2015 te yayınlanan Vatandaşlık ile ilgili yazınıza istinaden bu mesajı yazıyorum çünkü kimseden doğru bilgi alamadım. Ben ve kardeşlerim Türkiye’de emekli olduktan sonra Nisan ayı içerisinde Girne Lapta’da bir ev kiralayıp yaşamaya başladık. Oturma izini için Polis Kaza Müdürlüğüne gittiğimde bana gerekli evrakları söyleyip Lefkoşa’da Muhaceret Müdürlüğüne gitmemizi söylediler. Biz de Muhaceret Müdürlüğüne gittiğimizde oradaki sekreter, kesinlikle “oturma izini alamazsınız sadece mülk sahibi olursanız oturma izini alabilirsiniz” diye söyledi. Ben de çelişkide kaldım acaba hangisi doğru söylüyor. Sizden doğru bilgiyi alacağım kanısına vardığımdan bu mesajı yazdım. 60 yaş altında, emekli ve bankada belli miktar parası olan birine oturma izini verilebilir mi? Eğer beni bilgilendirirseniz çok sevinirim. Sizi sorunumla rahatsızlık verdiğim için çok özür dilerim. Saygılar”…G.S.
Bana bu yazıyı gönderen kişi kendi ülkesinde emekli olmuş, KKTC’ye gelmiş ve ev kiralayarak hayatının geri kalan kısmını ülkemizde geçirmek kararı almış. Biz bu insanlara hastalıklı beyinlerin hastalıklı uygulamaları nedeni ile son derece akılsız bir şekilde, batı ülkelerindeki tüm uygulamaların aksine “Git paranı nerede harcarsan harca ama KKTC’ye gelme” diyoruz, sanki de patlamış bir ekonomimiz varmış da, ülke olarak ilave gelire hiç gereksinimimiz yokmuş gibi…
Ata ATUN
e-mail: ata.atun@atun.com veya ata.atun@gmail.com
http://www.ataatun.org
Facebook: Ata Atun
26 Haziran 2015
Bana sorunlarını anlatan, ileten onlarca insanımız var. Kendilerini dinleyecek sorunlarına çare bulabilecek bir kapı arıyorlar ama ırkçı birtakım siyasilerle bürokratlar adeta duvar çekmişler bu insanlarla aralarına, çare bulmamak ve dinlememek için.
Bu talihsiz insanlardan bir tanesinin, tamı tamına 14 tane mührü var, birkaç yıl önce başvurusunu yapmış ve hala daha vatandaş olmayı bekliyor. Korkudan 14 yıl adadan hiç çıkmamış, “kalleşlik yaparlar, mühürlerimi iptal ederler” düşüncesi ile… Hükümete ve işbaşındaki bazı bürokratlara hiç güveni olmadığını anlıyorum bu cümlesinden. Elimde olsa, kolundan tutar AİHM’ye götürürüm kendisini, bu hastalıklı beyinlere sahip bürokratları ve bazı siyasileri dava edip hakkını araması için. Kim yetki verdi bu hükümete, halen yürürlükteki mevcut yasaya göre başvuruları kabul etmeme hakkını? Kendi kendilerine gelin güvey olmuşlar, yeni yasa yapılana kadar mevcut yasaya göre işlem yapmayacağız diye. Bu uygulama anayasamıza aykırı. Hiçbir hükümetin, değişiklik yasası veya da yenisi KKTC Meclisinden geçmeden mevcut bir yasayı rafa kaldırmak gibi bir hakkı yok.
Bu yüz karası, insanlık dışı uygulamadan dolayı bana gelen onlarca mesajdan birkaç tanesini aşağıda değerlendirmenize sunuyorum.
Bunlardan bir tanesi benim çok yakından tanıdığım ve vatandaş olabilmeleri için de yardımcı olduğum bir aile. Önce anne ve baba vatandaş olabildiler. Sonra da sıra her ikisi de KKTC’de doğan çocuklarına geldi. Uzun bir uğraştan sonra küçük olanı da vatandaşlığa (lütfen) kabul edildi. Sıra büyük oğlana geldi ama kendisine bile bile öyle bir oyun oynandı ki, inanılmaz. Tam akıllara ziyan bir tuzak kuruldu bu genç evladımıza. Başvurusu ele alındığında 18 yaşına girmesine 60 gün vardı. Seçim yasakları başladıktan 7 gün sonra da 18 yaşını doldurdu ve kendisine “seçim yasakları nedeni ile vatandaşlık işlemini yapamadık, 18 yaşını doldurduğun için artık vatandaş olamazsın” denerek baştan savıldı. Türkiye’de gidecek bir evi, akrabası yok. Bütün dünyası burası ve biz bu genç evladımızın hayatını bile bile kararttık birkaç tane hastalıklı beyin yüzünden.
Bu olaya benzer bir başkasının bana gönderdiği mesaj aşağıda.
“Hocam ağzınıza sağlık. İçimdeki her şeyi dile getirmişsiniz. Bahsettiğiniz doğum
belgesinde “vatandaş değildir” yazısı olan gençlerden biriyim. Burada doğup büyüdüm, burada okudum. Lise bu sene bitiyor. 18 yaşımı da geçtiğim için her ay Türkiye’ye gidip
gelmek zorunda bırakıldım, çünkü cezaya düşürüyorlar beni. 4 gün cezada kaldım adadan
çıkarken 250 TL paramı aldılar. Ben çok büyük maddi sıkıntılar içerisindeyken
doğduğum ülke bana bunları yaşatıyor …A.E.”
İşte bizim insan hakları anlayışımız bu kadar. Sen KKTC doğ, 18 yıl yaşa sonra da her ay girip çıkmaya mecbur edil. Neymiş, doğmuş ama mührü yokmuş…
Bu sene liseden mezun oluyorum YGS, LYS sınavlarına girdim ve Türkiye’deki Üniversitelerin KKTC vatandaşları için açmış olduğu hiç bir burs ve kontenjandan da faydalanamadım. Maddi durumum da iyi değil. Annemle babam 60 yaşında, ikisi de çalışmıyor ben hem çalışıp hem de okumaya çalışıyorum. Burada ablalarım var, onlar evlenip vatandaş oldu. Onlar biraz yardım ediyor. Hayatım böyle hocam, üstelik her ay adadan çıkıp geri giriyorum sırf doğduğum topraklarda günlük 75 TL ceza ödemeyeyim diye. Hayattan bezdirdiler beni burada. Sadece hakkım var mı, yok mu öğrenmek istiyorum. Ben bu topraklarda doğdum ve burada okuyorum. Nasıl oluyor da öğrenci belgemi adaya girerken gösterdiğim takdirde 30 gün vize veriliyor inanılır gibi değil. Neyse hocam başınızı ağrıtmayayım. Ben hayırlı günler dilerim size.”
Doğduğu günden beridir KKTC’de yaşayan bu evladımıza bu ezgiyi çektiren ırkçı beyinleri kınıyorum. İnşallah kendi başlarına da gelir bir gün, bu başkalarına çektirdikleri eza ve insanlık dışı uygulama….(devam edecek)
Ata ATUN
e-mail: ata.atun@atun.com veya ata.atun@gmail.com
http://www.ataatun.org
Facebook: Ata Atun
24 Haziran 2015
Vatandaşlıkla ilgili öylesine dramlar yaşanıyor ki ülkemizde, inanılır gibi değil. Vatandaşlıkla ilgili böylesine çirkin, böylesine insanlara eziyet çektirici yasayı hazırlayanları da, yapanları da kınıyorum. İşin içine girdikçe nasıl yüz karası, insanlık dışı bir yasa yapılmış olduğunu görmek beni gerçekten çok üzüyor. Bizim anlı şanlı solcularımız ve insan hakları denince mangalda kül bırakmayan aydınlarımız kendilerine yönelik böylesine çirkin ve insan haklarını hiçe sayan bir yasa yapılsaydı, düzeltilene kadar hiç durmadan grev yapıp protesto ederlerdi. Yazık ki yasanın mağdur ettiği bu insanların akıllarına her estiğinde grev yapma, protesto etme gibi bir seçenekleri yok. “Suç işledin” deyip anında sınır edecekleri için ağızlarını açıp tek kelime söyleyemiyorlar maalesef. İnsan Hakları ile ilgili derneklerimiz, vakıflarımız ülkemizde yaşanan insanlık faciasını göremiyorlar. Sadece Suriye’den veya da diğer Ortadoğu ülkelerinden kaçak gelenlere arka çıkıp, şov yapmak için seslerini çıkartıyorlar, hepsi o kadar.
Ve hala daha da mevcut hükümet, vatandaşlığı kolaylaştıracağına elden gelen zorluğu çıkarmak için, yeni kurallar getirmek ve uygulamaya koymak peşinde. Gerekçeleri de Kuveyt, Dubai gibi ülkelerde vatandaşlık verilmiyormuş çalışanlara! Bizim bağımsız ve egemen olarak tanınmadığımız ve hala daha var olmak için mücadele verdiğimizi unutmuşlar, tanınan, bağımsızlıklarını elli sene evvel kazanmış, egemen devletlerle aynı kefede olduğumuz düşünüp, insanlık için yüz karası olacak yasalar yapmaya, kurallar getirmeye çalışıyorlar. İş insan haklarına gelince hiçbir şeye dokundurtmayan, halk dili ile “mangalda kül bırakmayanlar”, konu bizim öz be öz Anadolu insanımızın vatandaşlık haklarına gelince, insan haklarını bir kenara fırlatıp, en azılı ırkçı kesiliyorlar.
Bana gelen, vatandaşlık konusu ile ilgili bazı mesajlar aşağıda. Okuyun kıymetli okuyucularım ve sizler karar verin nasıl yüz karası bir yasa yapıldığına.
Birinci yazıdaki gencimiz KKTC’de doğmuş, büyümüş ve başka hiç bir ülkeye gitmeden 18 yaşına gelmiş. Bırakın kendisini vatandaş yapmayı, açıkçası “defol git” diyoruz yüzüne. Her ay yurt dışına çıkmaya ve tekrar geri dönmeye mecbur etmişiz kendisini. Evladımızı buna zorlayan hastalıklı beyinlerin gerekçesi de, “ikameti devamlı olmasın ve vatandaşlık hakkı kazanmasın!” Gerekçeye bakın siz. Bu ülkede doğacak, büyüyecek, 18 yılını geçirecek ve biz hala Avrupa’da mevcut ve uygulamada olan insan haklarına tümden aykırı olarak kendisini vatandaş yapmamak için elden gelen her zorluğu çıkaracağız. Allah layık olduklarını versin, böylesine çirkin gerekçe üretenlerin ve de uygulamaya koydurtanların…
Ülkemde doğan ve 18 yıl yaşayan bir evladımıza vatandaşlık verilmeyecek de kime verilecek çok merak ediyorum gerçekten. Keşke Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurabilecek hakları ve konumları olsaydı. Ki, kendi adıma söyleyeyim; Bu çirkin, insanlık dışı kararları üretenleri dava ederek haklarını aramalarına yardımcı olmak için bir an olsun tereddüt etmezdim.
Muhaceret Polislerimizin bazıları da bir başka alem. Burada doğup büyüyen gençlerimizi hem yurt dışına çıkmaya mecbur ediyorlar, hem de girişlerinde, ailesinin, evinin, barkının, okulunun KKTC’de olduğunu, yurt dışında kalabileceği hiç bir yeri olmadığını bildikleri halde, sadece 30 günlük ziyaretçi izni veriyorlar gençlerimize, bu talihsiz, vatandaş olmalarına kasten izin vermediğimiz doğal vatandaşlarımıza…
Elimde, bana gönderilmiş çok sayıda iç burkan, insanı isyan ettiren mesajlar var. Dünyada okuma düzeyi en yüksek olan ülkeyiz diye övünüyoruz ama ülkemizde doğan büyüyen, emekli olup buraya yaşamlarının son baharını huzur içinde geçirmek için gelip yerleşmek isteyenlere de şeytanın bile aklına gelmeyecek zorluklar çıkartacak kadar kötü kalpli olduğumuzu da hiç söylemiyoruz. Herhalde dilimiz varmıyor, veya da işimize gelmiyor bu konuya girmek… (devam edecek)
Ata ATUN
e-mail: ata.atun@atun.com veya ata.atun@gmail.com
http://www.ataatun.org
Facebook: Ata Atun
22 Haziran 2015