Kıbrıs, Türkiye Ve Çözüm |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Kıbrıs, Türkiye Ve Çözüm
Birleşmiş Milletler, BM Güvenlik Konseyi, geçtiğimiz Cuma günü BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’un son Kıbrıs raporunu ele aldı.
Konseyde kapalı yapılan danışma toplantısında BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’un Kıbrıs özel temsilcisi Taye-Brook Zerihoun, adada 24 Mayıs ile 23 Kasım 2008 tarihleri arasındaki gelişmeleri özetleyen ve adadaki BM Barış Gücü’nün (UNFICYP) görev süresinin 6 ay uzatılmasını tavsiye eden raporla ilgili olarak konsey üyelerine bilgilendirmiş.
Tabii bundan böyle artık Güvenlik Konseyinde Türkiye de yer alacak ve gerektiğinde de konuşacak. Yanlış ve çarptırılmış bilgiler verilmeyecek, Rum tarafının tek taraflı sokuşturduğu ve talep ettiği istekler iki yıl boyunca artık olmayacak.
Adada bulunan 858’i asker, 69’u polis olmak üzere toplam 927 UNFICPY personelinin 6 aylık görev süresi, 15 Aralık 2008 tarihinde sona eriyor.
4 Mart 1964 tarihinde alınan 186 no.lu karar ile Mayıs içinde adaya ayak basan BM Barış gücünün (UNFICYP) görev süresi, her altı ayda bir, BM Güvenlik Konseyi kararı ile uzatılmakta. Bu nedenle de Genel Sekreter her altı ayda bir Kıbrıs ile ilgili bir rapor hazırlıyor ve UNFICYP’in görev süresinin uzatılması gerekli mi, değil mi tavsiyeleri ile Konseye sunuyor. Bir evvelki Genel Sekreter Kofi Annan’ın 24 Nisan 2004 Referandumundan sonra hazırladığı ve içinde Kıbrıslı Türklere uygulanan izolasyonların kaldırılması için güçlü bir çağrı yaptığı 28 Mayıs 2004 tarihli raporu da, UNFICYP’in görev süresi ile ilgili olarak hazırlanmıştı.
Uzun bir dönem adadaki tarafların onayı da, uzatma kararından evvel alınıyordu fakat son zamanlarda, özellikle de Rumların AB başvurusundan sonra tarafların onayı sorulmaz oldu.
Elimizden çok güçlü bir koz, Rumların çevirdiği bir dolap nedeni ile hiçbir geçerli gerekçe olmadan alındı. Rumların en büyük korkusu BM Barış Gücü’nün (UNFICYP) adadan ayrılması ve Türk Silahlı Kuvvetleri ile yüz yüze kalmalarıydı. Bunu da bir şekilde başardılar. Kendileri 1963-1974 yılları arasında adada tek güç iken ve BM Barış Gücünü adada istemezken ve de hareketlerini bile kısıtlamışken, 1974 sonrasında BM Barış Gücüne bir kurtarıcı gibi sarıldılar. Şimdi de adadan gitmemesi için elden gelen her şeyi yapıyorlar. Son tezgahları da bizim onayımızın bir şekilde pasifize edilmesi oldu. Şimdi “Hayır, biz gereksiz olduğu için ve adada barışı UNFICYP yerine Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) sağladığı için UNFICYP’in görev süresinin uzatılmasını onaylamıyoruz” desek bile maalesef dikkate alınmayacak.
Her zaman olduğu gibi BM Güvenlik Konseyi, Ban’ın tavsiyesi doğrultusunda UNFICYP’in görev süresini 15 Haziran 2009 tarihine kadar uzatacak karar tasarısını 12 Aralık 2008’de kabul edecek.
15 Haziran 2009 dönemi yaklaşınca, KKTC’de rahatsızlık yaratan ve sanki biz izolasyonları rüyamızda yaşıyormuşuz imasını veren Genel Sekreter Ban Ki-Moon’un raporundaki Kıbrıs Türk halkına yönelik olarak “’Kıbrıslı Türklerin izolasyon duygusu” ifadesi, büyük bir olasılıkla Türkiye’nin müdahalesi ile doğruları yansıtacak ve izolasyonların acımasız varlığını ortaya koyacaktır.
Zaten artık zaman Rumların aleyhine işlemeye başladı.
1960 yılından beridir tanınmış devlet avantajını ellerinde tutan, “Bağlantısı ülkeler” dümeni ile yıllardır hem Amerika’dan hem de Rusya’dan politik ve mali destek alan Rumlar, 1 Mayıs 2004 tarihinde AB üyesi olmakla, Kıbrıs sorununu AB içine çekmeye çalışıp avantaj elde ettiklerini sandılar ama artık dünyadaki güç dengeleri 11 Eylül 2001 sonrasında değişmeye başladığından, her gün biraz daha ellerindeki bu avantaj da erimeye başladı.
Dünyada 11 Eylül sonrasında başlayan değişim temelinde çok boyutlu bir dünyaya doğru artık hızla ilerlenilmekte. Tek kutup dönemi son buldu ve yerine çok kutuplu bir dünya dönemi başladı. Geçmiş yıllarda, özellikle II.ci dünya savaşından sonra bu kutuplaşma yaklaşık 30 yıl sürdü ve yerine oturdu. Günümüzde yeni teknolojilerin insan hayatında yer alması, yeni kavramlar ve ülkeler arası iletişimin saniyelere inmesi nedeni ile bu süreç daha da kısalıp 8-10 sene olacak.
Bu geçiş döneminde Kafkasya’da, Rusya ve Gürcistan arasında yaşanan sıcak temas ve sonrasında çıkan politik kriz ve halen sürmekte olan Amerikan kökenli global mali kriz gibi sorunlar da taşları, daha da yerine oturtacak ve oluşmakta olan kutuplaşmayı da pekiştirecektir.
Bu süreç gerçekte Türkiye’ye yarayacak ve Türkiye’nin bölgesel ve stratejik önemi daha da artacaktır. Türkiye’nin medeniyetler ittifakında oynayacağı rol, enerji geçiş ve dağıtım merkezi haline gelmesi, genç nüfusu, büyük ekonomisi ve çok güçlü ordusu gibi unsurlar ön plana çıkacak ve Türkiye’yi bölgenin lideri yapacaktır.
Gelecek gösteriyor ki, Kıbrıs sorununun çözümünde Türkiye’nin istediği olacak ve Türkiye’nin onaylamadığı hiçbir çözüm adada yürürlüğe giremeyecektir. Artık ne Megalo idea geçerli ne de mikro idea. Rumların hayallerini süsleyen adaya tek başlarına hakim olmak düşüncesi ise sadece kendilerini terk etmiş eski bir sevgili gibi anılarında kalacak.