KUZEY IRAK DÜŞÜNÜLEN KADAR MASUM DEĞİL |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Amerika Birleşik Devletlerinin son 120 yıldaki harekât, müdahale, askeri operasyon, işgal ve savaş karnesi bilineni ile üç-beş tane değil, tamı tamına 90 tane. Bunların birincisi 1890’daki Arjantin harekâtı, sonuncusu da 2003’deki Irak’ın işgali.
ABD’nin kendi ülke sınırları içinde yaklaşık 970 askeri üssü bunlara ilaveten de 130 ülkede yaklaşık 700 askeri üssü bulunmaktadır. Denizlerdeki ve havadaki askeri üstünlük ise kesinlikle ABD’nin elindedir. Uzaydaki gücünün ne durumda olduğunu yazmama gerek bile yok.
ABD, tüm askeri harekâtlarının harcamalarını, karşı taraftan tahsil etmek başarısını göstermiş, cebinden bir tek kuruş ödememiştir. Son körfez harekâtında yaptığı tüm harcamaları Suudi Arabistan, Kuveyt gibi ülkelerden nakit olarak almış, bizler de varil başına 25 dolardan 82 dolara fırlayan petrol fiyatları ile bu ülkelere, Amerika’ya ödedikleri savaş ücretini hep beraber elbirliği ile ödemiş bulunmaktayız.
Sıra şimdi geldi Kuzey Irak’a.
PKK’nın gittikçe artan ve adeta Türkiye’yi Kuzey Irak’a girmeye zorlayan girişimleri pek boşuna değil. Amaç, Kudüs ile eşdeğer tutulan Urfa ve çevresinin Türkiye’den koparılıp kuzey Irak’taki Kürt bölgesi ile birleştirilerek bağımsız bir Kürt devleti kurmak. Yazılanlar ve çizilenler, ABD’nin ve İsrail’in uzun vadeli hesaplarının aynen böyle olduğunu ortaya koyuyor.
ABD’nin önemli düşünce kuruluşlarının dergilerinde ve önde gelen gazetelerinin köşe yazılarında yer alan iddialara göre Amerikanın Kuzey Irak’a olan ilgisinin Yahudi Lobisinden kaynaklandığının ve bunun da tek nedeninin “Babil’in Kayıp Çocukları”nın Kuzey Irak’ta yaşayan Kürtler olduğu, yani İsrail’in kayıp olan kolunun Kuzey Irak’lı Kürtler olduğu inancıdır. Yapılan 1847 denekli küçük çapta bir Y kromozomu üzerindeki DNA testi, Kürtlerin ve Yahudilerin binlerce yıl öncesinden ortak babadan geldiklerini ortaya koymuştur.
Avrupa Parlamentosu Kültür Komisyonun Kürtler Hakkında yaptığı araştırmasında, Kürtlerinin gerçek dinin “Musevilik Olduğu”nun yazması, bu inancı iyice pekiştirmektedir.
Açıklanan belgelere göre bu gün yaklaşık olarak İsrail’de 200,000, Irak’ta da 400,000 “Kürt Yahudi” yaşamaktadır. İsrail’de yaşayan Kürt Yahudi’lerinin büyük bir bölümü, MOSSAD’ın 1950’li yıllarda düzenlediği “Ezra ve Nehemya Operasyonu” ile İsrail’e getirilmişlerdir.
Halen İsrail devlet yapısı içinde bu gruba mensup çok sayıda üst düzey kişi bulunmaktadır. Netanyahu’nun Başbakanlığı döneminde, 1996-1999 yılları arasında İsrail Savunma Bakanlığı görevinde bulunan emekli general “Yitzhak Mordechai”, Irak kökenli bir Kürt Yahudi’sidir.
Irak’ın Geçici Dönem İdari Yasası’nın, “çifte pasaportlu” Irak’lılara geri dönüş hakkını tanımasıyla, 50 yıl önce terk ettikleri Kuzey Irak’a geri dönen Kürt Yahudi’ler, peşmergelerin silahlı gücü ve yüksek para karşılığı Kerkük’ten toprak almaya başlamaları, dünya Yahudi’lerinin 1897’den başlayarak geliştirdikleri bir plan çerçevesinde Filistin’den parayla toprak satın almalarına çok benzemektedir.
1996 yılında CIA’in Kuzey Irak’taki işbirlikçilerine karşı Saddam’ın Kuzey Irak’ta yaptığı süpürme harekâtı sırasında 2,000 civarında Kürt Yahudi ailesi Türkiye sınırına kaçmış, ardından Amerikan operasyonu ile Guam’a oradan da Amerika’ya nakledilmişlerdir. Bu nakil kamuoyuna iyi bir aldatmaca ile peşmergelerin kaçışı olarak yansıtılmıştır.
Amerika, misafirlerini sıkı bir eğitime tabi tutmuş, Kuzey Irakta kurulacak bir devletin içerisindeki Amerikan yapılanmasının nüveleri olacak şekilde yetiştirmiş, ardından da koşullar oluşunca Kuzey Irak’a aileleri ile birlikte geri yollamıştır.
Bugün İsrail’in Kuzey Irak’la göbek bağını sağlayan Kürt Yahudi soydaşları, CIA’in Kuzey Irak’ta rahatlıkla operasyon yapmasını sağlayan kolunu oluşturmaktadır. Söz konusu grup, CIA personeli olarak, Barzani tarafından korunup kollanmaktadır.
Barzani aşiretinde birçok Kürt Yahudi’si bulunmaktadır. Barzani aşireti, çok sayıda “ünlü haham” çıkaracak kadar dindar bir Yahudi kimliğini içermektedir. Barzani’nin sağ kolu olan Evair Barzani, İsrail pasaportlu bir Kürt Yahudi’sidir.
ABD ve İsrail’in Kuzey Irak’a olan ilgisinin bir diğer gerekçesi de, Orta Doğu’da gittikçe azalan su ve artık sadece 40 yıl ömrü kaldığı söylenen petroldür.
İsrail’in hem suya hem petrole, ABD’nin de sadece petrole olan gereksinimi çok büyüktür. ABD’nin petrole dayalı sanayisinin sadece Ağustos ayında gerçekleştirdiği ihracatı, Türkiye’nin dalya demiş 10 aylık ihracatından %35 daha fazladır. Amerika’nın izlediği Orta Doğu politikasının Made-in-Israel olmasa bile, Made-for-Israel (İsrail için yapılmış) olduğu artık iyice ortaya çıkmıştır.
Kuzey Irak’ta hali hazırda mevcut “de facto” Kürt siyasi oluşumunun bağımsız bir devlete dönüşmesi çok büyük bir olasılıktır. Zaten ABD ve İsrail bunun için uğraşmaktadır. Türkiye, Iran ve Suriye’nin güvenliklerini tehdit edecek böyle bir gelişme İsrail’in elde edeceği en büyük kazanç olacak ve Kuzey Irak’ta kurulacak ve doğal olarak bütün komşularıyla problemli bağımsız bir Kürt devleti İsrail’in en önemli sıçrama taşı ve enerji kaynağı olacaktır. Zaten halihazırda, Kürt Yahudiler, Kuzey Irak’taki Yönetimin köşe taşlarını ele geçirmiş durumdadırlar.
Terör örgütü PKK’nın İran kanadı olan PJAK ise, İran yönetimine karşı mücadele etmesi için ABD tarafından para ve silah yardımı ile desteklenmektedir. Washington’daki şahinler ekibi, İran’ın istikrarsızlaştırılması için PJAK’a aktif olarak arka çıkmakta, organizasyonu da bölgedeki özel güvenlik şirketlerine yaptırmaktadırlar.
Amerika ve İsrail’in en büyük çekincelerinden bir tanesi de İran’dır. Elindeki nükleer tesisleri, nükleer bomba yapımı için kullanabilmenin son aşamasında olan İran, uzun menzilli nükleer başlık taşıyan füzeleri ile de İsrail için çok büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Bir tek nükleer füzesi ile İsrail’i haritadan silebilir. ABD, söylenenlere göre 2008’in ilkbaharında veya yaz başında İran’a askeri bir harekât yapmayı planlamaktadır. ABD ve İsrail’in, Kuzey Irak ile ilgili son adımı atmadan önce İran’ı da pasifize etmek istedikleri çok açık.
Türkiye şu anda çok kritik bir aşamada ve tam olarak iki derede bir arada kalmış durumda. Provokasyonlara kapılmadan, akli selim ile hareket etmek zorunda.