Medeniyetler çatışmasını önlemek için Türkiye’nin AB üyeliğinden daha iyi bir çözüm yoktur. |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Rum ve Fransız komiserlerin Türkiye AB müzakereleri ilerleme Raporu’nu sulandırma gayretlerine, Birliğin genişlemeden sorumlu komiseri Guenter Verheugen ve Komisyonun dış ilişkilerden sorumlu üyesi Chris Patten karşı çıkmış ve 6 Ekim’deki rapor yayınlanmıştır.
Türkiye’nin üyeliğe kabulü ile Avrupa Birliği, dünyada daha önemli bir oyuncu ve hem gündemi hem de siyaseti belirleyecek bir güç haline gelecektir. Zaten bu gerçeği görmek için kahin olmaya da gerek yoktur. Gidişatın ve komisyondaki havanın Türkiye lehine değişmesinde jeostratejik sebepler de çok önemli rol oynamıştır.
Gerçek şu ki, komisyon çalışmalarına başladığı vakit üyelerin çoğunluğu Türkiye’nin üyeliğine sıcak bakmamaktaydı ve kendi ülkelerinde yaşayan Türklerin tüm Türkiye’nin temsilcisi olduklarını veya Türkiye’de yaşayanların da kendi ülkelerinde yaşayan Türkler ile aynı yapıda, düşüncede, karakterde, eğitimde ve kültürde olduklarını sanmaktaydılar. Guenter Verheugen ve Chris Patten ön çalışmalarını bu yönde başlatarak önce üyelerin düşüncelerini değiştirmişler sonrada oy birliğine yakın bir sonuca giderek bütün dünyaya müthiş bir demokrasi dersi vermişlerdir.
Türkiye’ye 1963’te verilen taahhütlerin hatırlanması gerekmektedir. Türkiye için coğrafya tartışmasının, yani Avrupa’nın fiziksel olarak nerede başlayıp nerede bittiği tartışmasının da yapılmaması gerekmektedir. Türkiye’nin yüz yıllardır Avrupa ile iç içe yaşadığı, zaman zaman savaştığı zaman zaman da beraber olduğu unutulmamalı ve Avrupa’nın hem coğrafî hem de siyasî bir varlık olduğu hatırda tutularak, Avrupalı değerleri paylaşan ve benimseyen Türkiye’nin üyeliğe kabul edilmesi ile AB’nin çok fazla kazanımlar elde edeceğini görmek ve inanmak gerekmektedir.
Nüfusu hızla azalan Avrupa Birliğinin Türkiye’nin genç nüfusuna çok gereksinimi olacaktır. Aynı şekilde kültür ve eğitim patlaması yapan Türk gençliğinin yetiştiği ve yaklaştığı, duyulan ayak seslerinden anlaşılmaktadır.
Türkiye, Ortadoğu, Kafkaslar ve Orta Asya’da Avrupa Birliğine çok büyük açılımlar sağlayacaktır. Türkiye’nin güçlü bir ordusu olması AB için çok büyük bir avantajdır ve Türkiye’nin kendine has bir bölge ve dünya kavramı olduğundan, Türkiye’nin katılımı ile Avrupa Birliği bu günkünden çok daha güçlü ve önemli bir uluslararası oyuncu haline geleceği çok aşikardır.
Türkiye’nin Avrupa Birliğine üyeliği, İslam âlemi ile Avrupa ve Amerika arasında medeniyetler çatışması yaşanacağına dair öne sürülen tezlere ve varsayımlara da büyük bir darbe indirecektir. Öne sürülen bu tür tezlerin tam aksine bu tür çatışmaları veya çatışma teorilerini engelleyebilecek en önemli etken Türkiye’nin Avrupa Birliği üyesi olması olacaktır.
Mussolini ve Hitler, popülist yaklaşımlarla sık sık referanduma gitmekteydiler ve bundan da çok hoşlanmaktaydılar. Sosyologlar, meclislerine güvenmeyen hükümet başkanlarının alternatif olarak referandum istemelerini, “Sınırlı sorular sorulan ve halkın temsilcilerinin yer aldığı meclislerinin veya parlamentoların iradesini zedeleyen popülist yöntemler” olarak nitelendirmektedirler.
Bence Avrupa Birliğinin güçlü hükümetleri ve Türkiye’ye karşı hasımane duygular taşımayan yöneticileri referandum istemeyeceklerdir. Fransa’da ve Hollanda’da başlatılan anayasa tartışmasının, Türkiye’nin Avrupa Birliğine kabul edilip edilmemesi tartışmasına dönüşmesine de izin verilmemesi gerekmektedir. Bu yol çok tehlikeli ve AB’yi güçten düşürecek ve saygınlığını yitirmesine neden olacak bir gelişme olacaktır. Bence Komisyon çok doğru ve terinde bir karar aldı.