MİLLİ MUTABAKAT HÜKÜMETİ |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Türkiye’deki seçimlerin hemen sonrasında böylesi bir başlığı görenler bu yazının Türkiye veya KKTC hükümetleri ile ilgili olduğunu düşünecekler doğal olarak.
Türkiye’de seçimi kimlerin kazanacağını seçimlerden 17 gün evvel yazmıştım. Doğruyu yazınca, birçok arkadaşım bana gücendi. Hele Türkiye’de ikamet eden ve çok önem verdiğim bir arkadaşım ise neredeyse selamı sabahı bile kesti benimle.
Seçimlerden üç gün evvel de, ayağımın tozu ile yurt dışında katıldığım akademik bir eğitimden geri döndüğümün ertesi günü davet edildiğim yerel bir televizyon kanalının programında, yuvarlak rakamlarla AKP’nin 330, CHP’nin 120, MHP’nin 80 ve Bağımsızların da 20 milletvekili çıkaracağını, diğer partilerin de baraj altında kalacağını söylemiştim.
Yanılgılarım, bağımsızlar dışında %5 civarında oldu. Bu çok doğal ve doğruya da yakın bir saptama oldu.
En azından Türkiye’nin siyasi demografisini, insanlarını, insanlarının siyasete bakışlarını, siyasetteki önemli faktörlerin neler olduğunu ve Türkiye’nin siyasi yapılaşmasını, dışardan bakarak doğruya yakın analiz edebilmişim demektir.
Sıra şimdi 17 Şubat 2008, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde.
Serde 31 yıllık politik deneyimle siyasi olaylara bakış var ya, işler nereye kadar gidebilir, bir öngörü yapmanın zamanı diye düşünüyorum.
Gerek Türkiye’deki AKP, gerekse de KKTC’deki CTP-BG-ÖRP hükümetlerinin kafalarındaki ve dosyalarındaki senaryolara bir tane daha ilave olmasında ve şimdiden de bu senaryoya göre tedbir alınmasında büyük fayda olacağı inancındayım.
Papadopulos her ne kadar adaylığını açıklamışsa da, 1955 patentli ve enosisi hedefleyen üniter Rum devleti politikasının iflas ettiğinin farkına varmış durumda. Bu nedenle de, seçim dönemine son beş yıldır ağzında sakız ettiği “Üniter Rum devleti ve Ozmosis” cümlelerini bir kenara bırakarak “Ben hep Federasyonu destekledim” sloganı ile girdi.
Aynen Hristofyas gibi.
Ama işi hikâye. Geleceği pek parlak değil. 2003-2008 dönemi ilk ve son Cumhurbaşkanlığı dönemi olacak Papadopulos’un.
Bence, yenilgisinden yüzde yüz emin olduğu an sağlığını bahane edip seçimlerden çekilecek veya eski tüfek EOKA’cılara sırtını dayayıp, çarpışa çarpışa yenilmeyi, çekilmeye tercih ederek seçimi sonuna kadar götürecek ve seçimi kaybedecek.
Ama gerçek şu ki, Papadopulos ağzı ile kuş tutsa tekrar seçilmesi olanaksız.
Kim mi seçilecek. Tabi ki Hristofyas. Hem de DISY’nin desteği ile.
Kıbrıs Rum tarafındaki siyasi yapılaşmayı iyi bilenlerin bıyık altından gülümsediklerini ve kafalarından diğer aday Yoannis Kasulidis’in arkasında DISY, KEP ve EVRO.Dİ varken ve de bu üç siyasi kurum desteklerini açıklamışken, Hristofyas’ın nasıl olup da DISY’den destek alarak seçilecek sorusunun geçtiğini görür gibi oluyorum.
Zaten işin püf noktası da burada.
Aslında işin püf noktası “Federasyon” lafında ve isteminde yatıyor.
Bu seçimlerde AKEL’i ve DISY’i birleştirecek olan tutkal ABD patentli, AB yapımı ve “Federasyon” markalı.
Milli Mutabakat Hükümeti de bu zemine üzerine kurulacak. AKEL Genel Sekreteri Hristofyas Cumhurbaşkanı olurken, hükümet de, içinde Anastasiadis’in yer alacağı DISY ağırlıklı olacak.
DISY eskiden beridir geçmişi unutmak, Kıbrıs’ta beyaz bir sayfa açmak ve Kıbrıs’lı Türklerle ortaklık statüsüne dayalı Federal bir devlet kurmak iddiasında. Bu yüzden de DIKO ve Papadopulos ile arası yıllardır kanlı bıçaklı. Ulusal Konseyden bile bu nedenle ayrıldılar.
AKEL de, içeriği ve hedefledikleri aynı olmasa da, Kıbrıs’ta bir Federal devletin kurulması prensibini kabul etmiş durumda. Açıkça bunu ortaya koymaya ve savunmaya başladı.
Gözüken köy kılavuz istemiyor misali, seçimlerin sonuna doğru bu iki siyasi gücün yani AKEL ile DISY’nin, “Federasyon” sloganı ve “Milli Mutabakat Hükümeti” kurmak anlaşması ile iş birliğine girecekleri ve seçimi kazanacakları büyük bir olasılık olarak görülüyor.
Asıl çıngar ondan sonra kopacak.
“Milli Mutabakat Hükümeti”, Türklere “Gelin federasyon kuralım” teklifini yapınca, hem Türkiye’nin hem de KKTC hükümetinin manevra sahası çok daralacak. Özellikle bu Federasyon kurmak teklifinin içinde “Türk askerinin tümü ile geri gitmesi” koşulu olacağından, 2008-2009 yılı içindeki olası “Federal Kıbrıs Cumhuriyeti” görüşmelerinin çok çetin geçeceği kesin.