Müzakerelerin geleceği |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
MÜZAKERELERİN GELECEĞİ
Gerek Rum, gerekse de Türk tarafında yapılan anketlerde anlaşma çıkmıyor. Belli ki iki tarafın insanı da ayrı ayrı ama komşu olarak yaşamak istiyor.
Rum tarafındaki “Noverna Consulting & Research” Şirketi’nin 22-30 Ekim tarihlerinde, 500 kişinin katılımıyla gerçekleştirdiği ankette, “Müzakerelerin çözüme yol açacağına inanıyor musunuz” sorusuna yüzde 67 hayır, yüzde 26 evet” yanıtı çıktı.
Yani Rumların müzakerelerden beklediği pek bir şey yok. Görüşmeci ister Papadopulos olsun, ister Hristofyas, sonuçta bir şey çıkacağına Rumlar da inanmıyor. Zaten Türklerle iç içe yaşamak istemediklerini de birçok kez dile getirmişlerdi. Anlaşılan “Çözümcü Melek” diye lanse edilen Hristofyas’la da değişen bir şey olmadı.
Anketin bir başka sorusu ise daha da ilginç ve “Garantiler” konusundaki gerçekleri apaçık ortaya koyuyor. “Çözüm olması durumunda, Türk ve Yunan askerlerinin katılımıyla, NATO’nun garantilerinin olması durumunda kendinizi güvenli hissedecek misiniz” sorusuna “yüzde 71 hayır, yüzde 25 evet” yanıtını vermiş.
1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası Ek IV’ündeki İttifak ve Garantiler anlaşmasındaki garantör devletler olan Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin birlikte veya ayrı olarak tek başlarına, aynen 1974’de olduğu gibi, 1960 Kıbrıs Cumhuriyetinin değişen düzenini tekrar sürdürmek için her tür müdahale hakkının kaldırılarak yerine, Serebrenika”daki katliama göz yuman Hollanda birliği gibi, bir NATO birliğinin garantisine bile “Hayır” diyorlar. Tüm istedikleri Adadan Türk askerinin gitmesi ve hiçbir garantinin ve garantör sisteminin olmaması.
Hayallerinde olan “Garanti Sistemi” öyle bir sistem olmalı ki, hem rahat rahat canımıza okusunlar hem de aynen 1963’de olduğu gibi hiç kimse kendilerine müdahale etmesin. Sonra da adayı da Türklerden temizlesinler, aynen yüz sene evvel Girit’te yaptıkları gibi. Bu nedenle de adada, etrafta kimseler olmadan “bizimle yalnız” kalmak istiyorlar.
Sanki bizim onlara güvenimiz varmış ve de mevcut Garantiler sistemi değişecekmiş gibi.
SAMTAY Vakfı arşivinde Yunanistan’ın 1963-1974 yılları arasında Kıbrıs adasını resmen işgal ettiğini ispatlayan onlarca mektup ve resmi belge var. Hem Rumca hem de çevirileri yapılmış olarak, Türkçe.
Bunların arasından bazıları, örneğin Yunanistan Savunma Bakanı Petros Garfulyas’ın 28 Mayıs 1964 tarihinde General Grivas’a gönderdiği bir mektup var ki, resmi olarak Yunanistan’dan adaya hem silah, hem asker ve komando, hem de adadaki RMMO ordusunu ve Yunanistan’dan gizlice ve kaçak yollardan gönderilen askeri birliği yönetmek için üst düzey subayların gönderildiğini belgeliyor.
İlk etapta Yunanistan, 1964 yılının haziran ayında tamı tamına 12 taburluk bir askeri güç kurmak için, 440 adet Bren tipi otomatik makineli tüfek, 2956 adet piyade tüfeği, 372 adet tabanca, 30 adet Vickers tipi ağır makineli tüfek, 54 adet 81 mm. havan, sayısız bazuka, telefon, telsiz, kablo, patlayıcılar vs ile birlikte subay ve ast subay göndermiş.
Arkasından aynı yılın Ağustos ayında ise mevcut 12 piyade taburuna ilaveten, kurulacak ek 12 Piyade taburu, 3 topçu taburu ve 2 uçaksavar taburu için de gerekli olan silah, astsubay ve subayları göndermiş.
Bunlar olurken de Kıbrıs’tan Yunanistan’a 1300 adet askeri öğrenci gönderilmiş. Bunlardan 600’ü Halkidiki Piyade okulunda eğitime alınmış ve aralarından 30’u topçu birliğine seçilen 160 subay yetiştirilmiş. Arkadan da 450 tane daha askeri öğrenci gönderilmiş ve bunlar da Selanik, Yuannina ve Lamia Askeri Eğitim merkezlerinde eğitime alınmışlar.
Ağustos 1964 başında tamı tamına teğmen ve astsubay olarak 1620 Kıbrıslı Rum yetiştirilerek, Yunanistan’ın gönderdiği silahlarla donatılan piyade birliklerinde (RMMO) göreve başlamışlar.
Yukarıdaki bu bilgiler, sadece bir tek mektuptan elde ettiğim bilgilerdir. Ve bu hazırlık ile silahlanma, tümü ile biz Kıbrıslı Türklere karşı idi. Hedefleri de “Kıbrıs adasını Türklerden temizlemek ve adanın Yunanistan ile birleşmesi yani Enosis”..
Ya anavatanımız Türkiye garantörümüz olmasaydı, halimiz ne olurdu?
Ne bu gün ben bu yazıları yazabilirdim, ne de adanın herhangi bir yerinde Türkçe konuşuluyor olurdu. Ne de aramızdaki Rum sempatizanları Rum gazeteleri ile söyleşiler yapıp Türkiye aleyhine konuşabilirlerdi.
Hristofyas’ın veya baryalarının, diğer bir tabirle, Başpiskopos Hrisostomos’tan tutun da üç beş kişilik siyasi partilerin başkanlarına kadar tüm politikacıların içinde yer aldığı Rum siyasi korosunun, bazen belirli aralıklarla arka arkaya veya bazen de ağız birliği ile söyledikleri “Garantiler kalksın” tekerlemesini duyduğumda işte elimde onlarcasının olduğu bu mektuplardan birini önüme açar ve okurum.
Çok değil ortalama insan ömrünün yarısı kadar bir zaman evvel biz Kıbrıslı Türkleri yok etmek ve adadan temizlemek için neler yaptıklarına ve ne tezgahlar kurduklarına bir kez daha bakar, bilgilerimi tazelerim.
Kim güvenecek bu Rumlara ve Garantilerin Kaldırılması için onay verecek veya “Evet” diyecek. Gerçekten çok merak ediyorum. Aklını yemiş olmalı “Garantilerin kalkmasına Evet” diyecek olanlar.
Bu gün sabah, Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile Rum Yönetimi Lideri Dimitris Hristofyas saat 10.00’da, ara bölgedeki Lefkoşa Uluslararası Havaalanı’nda kapsamlı müzakereler için tahsis edilen binada gene bir araya gelecekler.
İşleri tam Kıbrıs Türkçesi ile “Hikaye”.
Güya 2008 sonunda müzakereler bitecek ve imzalar atılacaktı.
Daha hala “Yönetim ve Güç Paylaşımı”ndalar ve üzerinde mutabakata vardıkları herhangi bir konu da yok. Olmayacak ta. Ta ki BM işin içine karışana ve bazı çözümleri empoze edene kadar.
Sonra ne olacak.
Sürdürülebilir bir çözüm olamayacağı için, sil baştan 1963’e geri döneceğiz veya adada iki ayrı devletin kurulmasının en iyi çözüm olduğunu artık herkes kabul edecek.
İşte müzakerelerin geleceği de aynen böyle olacak.