RUMLARIN KIBRISLI TÜRKLERE BAKIŞI |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Çoğu zaman yüzlerine “Barış havarisi” maskesini takan Kıbrıslı Rumların, adadaşları Kıbrıslı Türklere bakışları ve onları hangi seviyede gördükleri, ağızlarından çıkan cicili bicili sözlere çok ters düşüyor.
Olası bir ortaklıkta Kıbrıslı Türklere hangi işleri reva gördüklerini kazara ağızlarından kaçırsalar, ortalık karışır herhalde.
Simerini gazetesinin 20 Kasım 2007 tarihli sayısında yer alan STİGMA (Nişan) sütununda Kostakis ANDONİOS imzasıyla yayınlanan “SİYASİ LİDERLİK PANİK KRİZİ GEÇİRİYOR” başlıklı yorumu okursanız, Kıbrıslı Rumların gözünde bizlerin yeri neresidir çok iyi öğrenirsiniz.
Özellikle de, aramızdaki Rum hayranlarının ve “Taksim Felakettir” yaygarasını koparanların, bu sütunu iyice okumalarını, hatta tüm Rumca gazeteleri her gün okuyarak bizler için neler söylediklerini ve neler düşündüklerini kendi gözleri ile görmelerini tavsiye ederim.
Söz konusu yorumun Türkçesini isteyene de hemen gönderebilirim.
Özetle Yorum yazısında Kostakis Andonios diyor ki;
“Birkaç yıl önce ABD, KKTC’ye (yazısında KKTC’yi “işgal bölgeleri” veya “sahte devlet” olarak tanımlamaktadır) doğrudan uçuşların yapılacağı ve KKTC ile doğrudan ticari ilişkilerin kurulacağı dedikodularını yaydı. Arkasından Türkiye ile işbirliği içerisinde, bazı iş adamlarını Amerikalı diye lanse ederek onları yasa dışı Ercan (Yazısında Ercan’ı “Timbu” olarak tanımlamaktadır) havaalanına yolladı.
Sonuçta umduklarını bulamadılar. Türk-Amerikan işadamları bir daha görünmediler ve doğrudan uçuşlar olmadı.
Bu olay bizim tarafta (Rum tarafında) paniğe sebep oldu. Çoğu kişi olayları trajikleştirmekle beraber eli kulağında olan Tayvanlaşma ve KKTC’nin düzeyinin yükseltilmesinden bahsetmeye başladı.
Bunu, Azerbaycan’dan gelen uçak takip etti.
Bazısı resmi görevli bazısı da işadamı olan Azerbaycanlılar, Ercan (Timbu) havaalanına indiler. Yeni bir panik, yeni felaket tellallıkları, yeni Tayvanlaşma çığlıkları atıldı.
Azerbaycanlılar da gittiler ve bir daha görünmediler. Ne doğrudan uçuş, ne doğrudan ticaret ne de tanınma oldu.
Son olarak da Mağusa-Lazkiye feribot seferleri başladı. Yine yapay ve gerçek bir panik yaratıldı. Yeni sıkıntılar, yeni korkular. Ama sonunda deniz seferleri de yolcu kıtlığı nedeniyle iptal edilmeye kadar gitti.
Muhalefet (Rum), Annan planının reddinden bu yana daimi panik içerisindedir. Beyni uyuşuyor, halka korku ve endişe aşılıyor. Hükümet (Rum) panik içerisindedir ve koşuyor, ama yetişemiyor. Hükümet, muhalefet ve basın çok basit olan bir şeyi anlayamıyor: KKTC’nin (Sahte devletin), başka devletlerin doğrudan uçuş ve doğrudan ticaret için güvenebilecekleri ne gücü ne de altyapısı vardır. Biz hayal gücümüzle kâbus yaratıyoruz.
KKTC (Sahte devlet) Tayvan olamaz ve ikinci model oluşturmak için altyapıya ve ekonomik güce sahip değildir. Onlar, ezelden beridir Türkiye’nin kırıntılarıyla ve Kıbrıs Devletinin sundukları ile yaşamayı öğrenen sefil insanlar, sefil hilkat garibesidirler.
Hiçbir devlet yasal düzeni aşarak bir hilkat garibesini yasallaştırmaya kalkışamaz.”
Yanlış okumadınız, Simerini gazetesinin saygıdeğer yazarı bizleri “Kırıntı ile geçinen, sefil insanlar, sefil hilkat garibeleri” olarak tanımlıyor.
Aslında bu tanımlama, sadece bu yazara ait değil. Tüm Kıbrıslı Rumlar da, biz Kıbrıslı Türklere bu gözle bakıyor.
Olası bir ortaklıkta, bizlere layık görecekleri işler sadece “Ayak İşleri”.
Annan Planı görüşmeleri döneminde, her gün aynı masada oturup karşılıklı müzakere edilecek konuları tartıştığım Rum komisyon üyesine, Referandumda evet oyları çıkarsa ve “Birleşik Kıbrıs Devleti” kurulursa, güneyde evlerini, köylerini, ocaklarını yıktığınız Türkler nerede oturacak diye sorduğumda, “Kuzeye yerleşen Rumlara rica ederiz hepsi de evinin arkasına yardımcı ev yapar ve orada otururlar” şeklinde bir yanıt vermişti bana. Yani hizmetçilerin veya evdeki hizmetlilerin mekânında kalmalarını layık görüyordu Kıbrıslı Türklere.
Laskiye seferi yolcu azlığından dolayı maalesef haftada bire düştü. Böyle giderse, önümüzdeki haftalarda kış sezonuna girilince, fırtınalı havalar bahanesi ileri sürülerek bu seferler iptal edilecek ve baharda da başlaması, Rumların, Yunanlıların ve her zaman olduğu gibi kandırabilirlerse AB’nin de Suriye’ye yapacağı baskılar nedeni ile bir daha bu seferleri yapmak mümkün olmayacaktır.
Tedbirimizi şimdiden almamız ve ne pahasına olursa olsun bu seferleri hiç durdurmadan ve ara vermeden devam ettirmemiz gerekmektedir.