Rumlarla görüşmeye gerek kaldı mı |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Gazimağusa-Lazkiye seferleri başlayınca Rumlar deli olmuşlardı ve bu deniz seferlerine engel olabilmek için de her yolu denediler.
Önce Suriye’nin Kıbrıs Maslahatgüzarını çağırdılar ve nota verdiler, bir şey çıkmadı.
Arkasından Suriye hükümeti ile görüşme yapmak ve seferleri durdurmak için dönemin Dış İşleri Bakanı Erato Kozaku-Markulli’yi gönderdiler. Değişen bir şey olmadı.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra da yeni Dış İşleri Bakanı Markos Kyprianu’yu gönderdiler, o da bir başarı elde edemedi.
Son çare eski kurt, azılı Türk düşmanı Vasos Lissaridis’i gönderdiler. Bütün güvenceleri Lissaridis’in, Baba Hafız Esat ile olan dostluğu ve Suriye’deki PKK kamplarına yaptığı yardımdan dolayı sözlerinin dinleneceği idi. Ama geçen yıllar içinde köprülerin altından çok sular aktı. Onun Hafız Esat dönemindeki baryaları (dostları) çoktan emekli olmuşlardı ve artık terörist başı Apo da Suriye’de değildi. Suriye Hükümeti Lissaridis’in kolunun altına bir kutu da baklava koydu ve kibarca kovdu.
Rumlar baktılar Suriye ile bu iş çözülemeyecek ve Gazimağusa-Lazkiye seferlerini durduramayacaklar, konuyu AB’ye taşıdılar. AB’yi bu işe alet edip çözeceklerini sandılar.
AB komisyonundan çıkan karar ise beklemedikleri bir şekilde tam tersi oldu.
KKTC’deki limanların “Korsan Liman” olduğuna dair Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinin Eylül 1974’de aldığı kararın sadece Kıbrıs Rum Yönetimini bağladığı ve uluslar arası bir geçerliliği olmadığı kararına varan Komisyon, Suriye ile KKTC arasındaki gemi seferlerine karışmak gibi bir yetkileri olmadığını açıkladı.
Rahmetli Suriye Başkanı Hafız Esat’ın oğlu olan Başer Esat’ın kararlı davranışı ve Suriye Hükümetinin aldığı bu karardan caymak gibi bir niyetinin olmadığının ortaya çıkması, Rum Yönetimini çaresizlik içinde bırakarak konuyu oluruna bırakmaya yöneltti ve seferleri durdurma girişimlerine, uygun bir ortam oluşana kadar ara verdiler.
Geçen hafta içinde Gazimağusa – Lazkiye (Suriye) – Trablusşam (Lübnan) seferleri başlayınca Rumlar deli olmaktan da öteye iyice çıldırdılar.
İstiyorlar ki bize kimse gelmesin, dünya ile bağımız kopsun ve kendilerine muhtaç olalım. Hem bizi yönetsinler hem de adanın tek hükümranı olsunlar.
Bu deniz seferlerini durdurabilmek için tekrardan halellendiler ve Rum Yönetimi Başkanı Dimitris Hristofyas, kalabalık bir işadamı heyetiyle dün apar topar, Şam’a gitti.
Rum Dışişleri Bakanlığı Genel Müdürü Nikos Emiliyu ile Rum Dışişleri Bakanlığı Bürosu Müdürü Kornilios Korniliu da, aynı gün, yeni başlayan Gazimağusa – Lazkiye – Trablusşam seferinin Lübnan ayağına mani olabilmek için Lübnan’a gitti.
Lübnan Dış İşleri Bakanının yaptığı “Akgünler-1 gemisinin kalkış yeri Lazkiye’dir, gelişine engel olamayız” açıklaması Rumları epeyi düş kırıklığına uğrattı. Bir türlü reddedilmeyi kabullenmek istemiyorlar. Sanıyorlar ki her şey eskisi gibi.
Rumların unuttuğu ve dikkate almak istemedikleri gerçek 1950’li ve 60’lı yıllarda yapılan köprülerin altından çok suların aktığıdır.
Türkiye’nin artık AB’ye muhtaç olmadan ayakta durabilen bir devlet olduğunu ve Orta Doğu’nun da tartışmasız lideri konumunda bulunduğunu yavaş yavaş anlamaya başladılar ama bir türlü de kabullenemiyorlar.
Zannediyorlar ki, uluslar arası konjonktür hala kendi lehlerine ve AB’ye istediklerini yaptırabilecekler.
O günlerin altından çok sular aktı. Artık AB, Türkiye’ye söz geçiremeyeceğinin ve baskı yapamayacağının farkına vardı. Özellikle Türkiye-Rusya ve Türkiye-ABD işbirliği, Türkiye’nin Orta Doğu’da olmazsa olmaz bir ülke konumunda olduğunu ve AB’nin de Türkiye’ye her hangi bir yaptırım uygulayamayacağını çok net bir şekilde gözler önüne koydu.
Hristofyas ve avenesi hem Suriye’den hem de Lübnan’dan elleri boş dönecekler. Suriye ve Lübnan hükümetleri Türkiye’siz ayakta duramayacaklarının bilincine çoktan vardılar. İllaki yanlarında ve arkalarında Türkiye’yi istiyorlar.
Madalyonun öbür yüzü ise çok daha farklı.
Ayrı ayrı yaşarken bile bizi dünyadan izole etmeye çalışan, nefes almamıza bile tahammül edemeyen Rumlarla eskaza ortak bir devlet kurarsak nasıl ezileceğimizin ve dünyandan Rum egemen hükümeti tarafından nasıl koparılıp asimile edileceğimizin en güzel bir örneği bu Hristofyas’ın ve avenesinin geçen hafta başlayan Gazimağusa – Lazkiye (Suriye) – Trablusşam (Lübnan) seferlerini durdurmak için başlattıkları girişimler.
Yeni devlette hayat hakkımızın olmayacağı çok açık. Kağıtta yazsa bile Rumların uzun vadede böyle bir hakkı bizlere vermeyeceği gün gibi aşikar. 1960 Kıbrıs Cumhuriyetinde de böyle olmuştu. Çok şükür ki Türkiye tam zamanında müdahale etti ve ayakta durabildik. Yoksa şimdilerde adada bir tek Türk bile kalmayacaktı.
Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, görüşmeler sürerken Hristofyas’ın ve hükümetinin bu tavrını ve girişimlerini protesto etmeli ve kınamalıdır.
Halkımızın, bu olaydan sonra “Biz niye hala görüşmelerimizi sürdürüyoruz” diye yüksek sesle düşüncesini dile getirmeye başladığını da duyması gerekir Sayın Cumhurbaşkanımızın.