Ya Taksim ya da Müzakere |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Gidişat iyice belli oldu. Bunu artık kimse durduramayacak.
Ne Papadopulos’un “Hayır”ları, ne Kıbrıs Rumlarının işi yokuşa sürmeleri ne de konuyu AB içine çekmek çabaları.
Artık Kıbrıs konusunda sadece ve sadece iki yolun olduğu veya iki olasılık olduğu artık kesin.
Eskiden olduğu gibi, çocukluğumuzun unutulmayan sloganı olan “Ya taksim yada ölüm” diyesim geliyor ama öyle değil, “ya Taksim ya da müzakare”.
Annan planının bir müzakere prosedüründe yeniden gündeme getirilmesi olasılığından ve bu arada da Rumları masaya oturtmak için KKTC’nin yükseltilmesi çabalarından Rumlar müthiş edişe duymaya başladılar.
ABD ve İngiltere tarafından hemen hemen aynı anda yapılan iki girişimin Annan planının bir müzakere prosedüründe yeniden gündeme getirilmesine ve KKTC’nin yükseltilmesine yönelik çabalar olması, bundan sonra olacakların veya gelişmelerin bir ön habercisi gibi.
İngiliz Dışişleri Bakanı Jacques Straw, B.M. Genel Sekreter’ine endirekt müdahalelerle Annan planı temelinde yeni müzakere prosedürünü gündeme getirmeye çalışıyor. Avam Kamarası’nda yaptığı son konuşması bunun çok açık bir belirtisi.
Aynı şekilde, 3 Ekim’de müzakerelerin başlaması için gösterdiği çabalar unutulur gibi değil.
Lüksembourg’da gerçekleşen kulis faaliyetleri sırasında AB dönem başkanlığını yürüten İngiltere tarafından, Rumların oyun bozanlığına karşı Kıbrıs sorununun ve özellikle de KKTC’nin tanınmasının ortaya konması ve “siyasi şantaj” yapılması bir takım geleceğe dönük mesajlar içeriyor.
Rumların bu konudaki en zayıf noktaları, çözüm olmaması durumunda veya çözüme kadar, adada Türk askerinin kalacak olması, Kıbrıs’ın bölünecek olması ve KKTC’nin tanınma olasılığı.
İngiltere’nin, Türkiye’nin, AB’a karşı protokolün içerdiği (ürünlerin serbest dolaşımı ve taşınmaları imkanlarına yasakların kaldırılması) yükümlülükleri yerine getirmesi ve denizcilik alanında Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetine uygulamakta olduğu kısıtlamaları kaldırması konusunda (kendine göre) yaptığı plan ve girişimler de çok net mesajlar veriyor.
İngiltere, Türkiye’nin kendi koyduğu koşulları zedelemeden kaldırabilmesi için, Kıbrıslı Türklerin içinde bulundukları izolasyonların sona erdirilmesi maksadı ile tüzüklerin hemen ve şimdi yeniden gündeme getirilmesini istiyor. Bunun içinde her türlü yasal girişimi daha şimdiden yaptı.
İngiltere, Avrupa’da bunları yaparken, ABD’de Atlantik ötesinde Rumları korkutan bir takım girişimler yapıyor
ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ı, kendilerine göre, “Kıbrıs Türk Toplumu Lideri” sıfatı ile görüşmek üzere Washington’a davet etti. Bu hareket ABD’nin, referandumlar sonrasında KKTC’yi güçlendirme politikası çerçevesinde oluyor.
Amerikanın bu davranışı Kıbrıs’ta yeniden birleşmeyi ve Kıbrıs sorununa doğru bir çözüm bulunmasını gündeme getirecek bir ortamın yaratılması yönünde.
Gerek Amerika’nın gerekse de İngiltere’nin bu girişimlerini üst üste koyup benim gibi toplarsanız, sonuç benimki ile aynı çıkacak.
Her iki ülke, biri BM’nin patronu, diğer de AB içinde “Ekonomik birlik” grubunun lideri, Rumlara çok net mesajlar veriyorlar ve bu mesajlarında da Rumlara açıkça “Ya müzakerelere başlarsınız ve adada her iki tarafın kabul edeceği hakça bir çözüme gidilir ya da biz KKTC’ye uygulanan ambargoların kaldırılması ve konumunun yükseltilmesi için her tür girişimi yapacağız. Ve hatta bunun sonucunda tanınma dahi olabilir” diyorlar.
Bu gelişmelerden Rumların etekleri tutuşmuş durumda ve aylardır BM çağrılarına “HAYIR” derlerken, şimdi Genel Sekreter Annan’dan davet gelir gelmez, Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik diyaloğun yeniden başlaması çabalarına katılmaya hazır olduklarını söylüyorlar.