Papadopulos Klasiği ve 2010

Papadopulos Klasiği ve 2010

Evvelki gün Atina Üniversitesi Felsefe Fakültesi ve İtalya Üniversitesi Yunan Dili Kürsüsü öğrencilerine hitaben konuşan Papadopulos, “Annan planı, adanın yeniden birleşmesine olanak vermiyordu ve Kıbrıs’ı yeni maceralara sürükleyecekti” ifadesini kullanarak, “Annan planı yeniden gündeme gelirse daha büyük bir çoğunluk tarafından reddedilecek ve ülke için kötü sonuçları olacak” diyerek bizleri yeni bir Papadopulos klasiği ile tanıştırdı.

 

Buna Türkçede ipe un sermek diyorlar.

 

Papadopulos konuşmasında, Kıbrıs Rum tarafının kalıcı bir çözümden yana olduğunu savunarak, AB üyeliğinin, Kıbrıs Rum tarafının pazarlık gücünü artırdığını da söyledi.

 

Zaten AB’nin ağır topları, Kıbrıs sorunu çözülmeden Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetini AB’ye üye almanın büyük bir hata olduğunu itiraf etmeye başladılar. Artık hepsi bu hatanın  farkında ama atı alanın Üsküdar’ı geçtiği de bir gerçek.

 

Gerçekten de Papadopulos’un dediği gibi Kıbrıs Rum tarafının AB üyeliğinin, Kıbrıs konusunda Türkiye ile yapmayı hedeflediği pazarlık gücünü artırdığı kesin ama bu pazarlık ne vakit ve hangi koşullarda başlayacak ve nereye kadar gidecek. Asıl önemli olan da bu.

 

Papadopulos ve Yunanistan, Türkiye-AB müzakerelerini tepe tepe kendi çıkarları için kullanabilecekleri hesabı içindeler.

Bence çok yanılıyorlar.

 

Türkiye’nin AB katılım müzakerelerine bakış açısı biraz farklı.  Türkiye’nin aslı hedefi AB-Türkiye Ortaklık müzakereleri ile ekonomisini ve saygınlığımı daha da arttırmak, bölgede daha da etkili hale gelmek. Bunda da çok başarılı olduğu kesin. Minareleri gözüken köy kılavuz istemiyor.

 

Ekonomi geliştikçe, saygınlık arttıkça, zayıf taraf olarak gözüken Türkiye’nin eli de güçlenmekte. Bu gidişle zaten, Türkiye AB’ye girse de girmese de, 2010 yılı civarlarında Yunanistan ve Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti ekonomileri Türkiye’ye bağımlı hale gelecek. Globalizasyonun yani Kürselleştirmenin koşulları bunu gerektiriyor. Bunu görmemek elden değil.

 

Çok merak ediyorum, o vakit AB’nin arkasına sığınmaya çalışan Kıbrıs Rumlarını kim kurtaracak. Şimdiki güçlü gibi gözüken pozisyonları ne kadar güçlü veya nahif olacak. Tavizleri Türkiye vermeye devam mı edecek, yoksa Türkiye’nin taleplerini ve isteklerini Kıbrıs Rum tarafı istese de istemese de yerine getirmek zorunda mı kalacak.

 

Gidişat, ikinci seçeneğin çok daha mantıklı ve gerçekleşme olasılığının çok daha yüksek olduğunu söylüyor bana.

 

Sanırım Papadopulos’un gözlerinde at gözlüğü var ve AB üyeliğinin sarhoşluğu içinde. Aklına estiği gibi atıp tutuyor. Hedef Rum kesimindeki 28 Mayıs 2006 Milletvekilliği seçimleri ve 12 Şubat 2008 Cumhurbaşkanlığı seçimleri. Sonrası tufan. Kendisinden sonra gelecek olan düşünsün. Asıl başı ağrıyacak olan da o olacak. Papadopulos’a ne?.

31 Mart 2006
Papadopulos Klasiği ve 2010 için yorumlar kapalı
Okunma 38
bosluk

Rumların 1974’ü yargılama hayali

Rumların 1974’ü yargılama hayali

Rum tarafından gelen haberlerde Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’nin iç mevzuatında  insanlığa karşı işlenen suçlar, soykırım, savaş suçları v.b. konularında üstlendiği yükümlülüklere uymak amacıyla, 2002’de onaylanan Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kurulmasıyla ilgili Roma Sözleşmesi’ne ilişkin yasa değişikliğine gitmekte olduğu iddia ediliyor.

 

Bu girişimin nihai amacının 1974 Barış harekâtında yer alan Kıbrıs’lı Türkleri ve o dönemde Türkiye’deki siyasi liderler ile askeri komutanları yargılamak olduğu apaçık ortada.

 

Savaş Suçları Konusunda Mahkemelere Yetki” başlığı altındaki yeni yasa tasarısı, Kıbrıs Rum Adalet Bakanlığı’nca hazırlanmış ve Kıbrıs Rum Bakanlar Kurulu tarafından onaylanarak Meclise gönderilmeye hazır hale getirilmiş. Büyük bir olasılıkla kadük olacak.

 

Nasıl olsa 28 Mayıs’ta Milletvekili seçimleri var ve oy toplamak için iç tribünlere yönelik bir şeyler yapmak gerekiyor. En akla yakını Türklere saldırmak. Bunun için de yalan da olsa seçmenlere “Türkleri yargılamak için yasa yaptık” demek ve oy toplamak.

 

Söz konusu yasa tasarısı, insanlığa karşı işlenen suçları, soykırımı, savaş suçlarını v.b. konuları suç kapsamına almakta ve yerel Mahkemelerde yargılanmaları kapısını açmakta.  Yasaya ilave edilecek yeni emirnamelerle Rum mahkemelerine, herhangi bir kişi tarafından Güney Kıbrıs dışında işlenen suçları, uluslar arası hukukun “universal jurisdiction” (evrensel yargılama yetkisi) olarak bilinen ilkesini takip etmek suretiyle yargılama yetkisi veriliyor.  Bu yasa tasarısı ile söz konusu yasa ihlal edilerek işlenen suçlara, yalnız Rum Başsavcısı veya Başsavcının yazılı onayı ile cezai kovuşturma yapılacağı kesin şekilde hükme bağlanıyor(muş).

 

İddia’ya göre ilgili hükümler temelinde, soykırım veya insanlığa karşı suç veya savaş suçu işleyen herhangi birinin ömür boyu hapis ile cezalandırılabileceği ve “1974 Barış Harekatı” bu kapsam içine alınabileceği söyleniyor.

 

Yatıp kalıp bu yasanın geçmesini bekleyeceğim. Her halde ilk dava açanlardan birisi de ben olurum.

 

1951’de yürürlüğe giren BM Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına Dair Sözleşme’de; yalnız öldürme, bedensel veya zihinsel zarar verme değil  ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubun bütünüyle veya kısmen fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak yaşam şartlarını kasten değiştirmenin (madde 2/c)” de “soykırım” suçunu oluşturduğu belirtilmektedir. Bu çerçevede, konu yalnızca Kıbrıslı Türklere yönelik toplu öldürme olayları olarak ele alınmamalı, Kıbrıs Türk halkının 1963-74 döneminde çektiği ekonomik sıkıntılar, Ada’nın yüzde 3’lük bölümünde yaşamak zorunda bırakılışı,  uygulanan ekonomik ablukalar ve bilinçli olarak nasıl geri bıraktırıldığını hemen dava konusu yapacağım.

Davamın temelini söz konusu dönemde,  BM Barış Gücü’nün (UNFCYP) BM Genel Sekreteri’ne,  Genel Sekreter’in ise BM Genel Kurulu ve Güvenlik Konseyi’ne sunduğu rapor oluşturacak.

Zaten bu konu ile ilgili Rum tarafında yaşayan herkese toptan dava açacağım. Bir suça göz yummak da suçtur. Hele bu suçlama, soykırım suçlaması olacağından bundan hiçbirinin kurtuluşu da olmayacak.

AKRITAS planını da masaya koyacağım.

 

Sonra bir de Atina Temyiz Mahkemesinin 21 Mart 1979 tarih ve 2658/79 sayılı kararı var. Dönemin Yunanistan Başbakanı Konstantin Karamanlis’in, “Yunanistan aleyhine kullanılabilir” gerekçesiyle kamuoyuna duyurulmasını yasakladığı, Türk Ordusu’nun Kıbrıs’a müdahalesi yasaldır, suç Yunan subaylarına aittir” şeklindeki mahkeme kararı.

 

Göreceğiz bakalım gerçek savaş suçluları kimlerdir ve ne taraftadır.

30 Mart 2006
Rumların 1974’ü yargılama hayali için yorumlar kapalı
Okunma 59
bosluk

Siyasi Kriterin arkası imtiyazlı ortaklık

Siyasi Kriterin arkası imtiyazlı ortaklık

Fransa’nın başını çektiği bir grup AB üyesi ülkesi, Türkiye-AB Ortaklık Müzakereleri içine her fasılda bir de Siyasi Kriterler uymak koşulu koymak istedikleri için, Nisan ayı başlarında müzakerelerin Hükümetler Arası Konferans’la başlaması beklenirken, şimdi de bu nedenle ertelemelerin söz konusu olabileceği ortaya çıktı.

 

AB Komisyonu bu fikre karşı çıktı.

 

Gerçek durum, AB-Türkiye arasındaki katılım müzakerelerinin Türkiye ile müzakere edilecek bölümlere yani fasıllara “Siyasî kriterlerin yerine getirildiğine bakılır” şeklinde bir koşulun getirilmek istenmesi, komisyondaki tepkiden sonra AB’yi tam ortadan ikiye böldü.

 

Ben aslında bunu bir manevra olarak değerlendiriyorum.

 

Bence bu direnmenin sonu “İmtiyazlı Ortaklık” kavramını bir orta yolmuş gibi masaya koymak olacak.

 

Fransa, Almanya, Danimarka ve örtülü olarak Avusturya gibi bazı AB üyesi ülkeler, kendi kamuoylarındaki kaygıları ve Türkiye karşıtı görüşleri dikkate alarak Türkiye’ye karşı daha fazla duyarlı olunmasını veya açıkçası yapay zorluklar çıkarılmasını istiyorlar.

 

Birkaç haftadır AB üyesi 25 ülke, ilk görüşülecek konu olan Kültür ve Eğitim başlığı altında müzakerelerin açılmasında bir görüş birliği sağlayamadı. Brüksel kulislerine göre   büyük orandaki Avrupalının istemediği Türkiye’ye, müzakerelerde hiç bir engelleme çıkarılmıyor.

 

Siyasi Kriter de getirilsin diyen AB içindeki grubun üyesi ülkeler, müzakere başlıkları ele alınırken, yalnızca teknik konuların değil Kopenhag siyasi kriterlerinin de dikkate alınmasını istiyor ve bunu açıkça vurguluyorlar.

Fransa’nın “Siyasi Kriter” önerisini Almanya ve Rum Kesimi de destekliyor. AB Dönem başkanı soruna çözüm bulmaya çalışıyor. AB Dönem Başkanlığı sözcüsüne göre nasıl bir çözüm bulunacağı bilinmiyor.

 

Kıbrıs Rum Kesimi ve Yunanistan, bu engellemeden nasıl olsa bir menfaat elde ederim, elime Türklerden ilave bir taviz geçirmeden asla onay vermem düşüncesi ile bu grupta yer aldılar.

 

Hatırlarsanız Almanya Başbakanı Merkel, 17 Aralık zirve toplantısından evvel Alman Hıristiyan Demokrat Birliği Başkanı iken, Türkiye için “ İmtiyazlı Ortaklık” kavramını ortaya atmıştı.

Alman siyasi partileri CDU (Hıristiyan Demokrat Birliği) ve CSU (Hıristiyan Sosyal Birlik Partisi) imtiyazlı ortaklık kavramını önce kafalarında oluşturmuşlar sonra üzerinde çalışarak geliştirmişler ve en sonunda da Türkiye’yi tam üye olarak AB’ye almamak için alternatif bir çözüm yolu olarak ortaya atmışlardı.  Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki bağı AB’nin diğer tüm komşularından daha yakın bir ilişki olarak tanımlayan bir düşünce. Ayrıcalıklı bir üyelik.

CDU ve CSU’nun bu düşüncesine göre Türkiye’ye tam üyelik yerine yakın bir ilişkiyi öngören imtiyazlı bir ortaklık tanınmalıydı. Bu kavrama göre AB ile Türkiye arasında özel bir anlaşma ile kurumsallaşması gereken bu ortaklık çerçevesinde, dış politikadan savunmaya kadar tüm konularda geliştirilmiş bir işbirliği yapılacak ve ekonomi, araştırma ve eğitim alanlarında da daha yakın ortak bir çalışma sürdürülecekti.

 

İşte bence Fransa’nın Türkiye ile müzakere edilecek bölümlere “Siyasî kriterlerin yerine getirildiğine bakılır” şeklinde bir koşulu getirmek istemesinin arkasındaki gerçek, çıkan fikir ayrılığını yatıştırmak için Almanya’nın önerisi olan “İmtiyazlı Ortaklık” fikrini ortaya atmak ve tarafları bu konu üzerinde mutabakata çağırmak.

Sonrası elveda AB ve müzakereler…

29 Mart 2006
Siyasi Kriterin arkası imtiyazlı ortaklık için yorumlar kapalı
Okunma 45
bosluk

Papadopulos’tan geri adım

Papadopulos’tan geri adım

Daha düne kadar Cumhurbaşkanı M.A. Talat’ı muhatap bile kabul etmeyen, bırakın görüşmeyi “karşılıklı kahve bile içmem” diyen Papadopulos, belli ki iyice köşeye sıkıştı ve çarnaçar Cumhurbaşkanı M.A. Talat ile görüşmek zorunda kaldı.

 

Bekliyorum bakalım nerede su koyacak ve görüşmemek için bahane yaratacak.

 

Zaten daha hava kararmadan bahanenin sinyalleri gelmeye başladı bile. Sabah söylediklerine ilave olumsuz talepler havada uçuşmaya başladı. Papadopulos, teknik komitelerin gündemine Kıbrıs sorununun özüne ilişkin konuların da dahil edilmemesi durumunda, müzakerelerin olmayacağı uyarısında bulundu hemen.

 

Kıbrıs sorununun özüne ilişkin konular neler?

1-      Toprak konusu. (Bir miktar toprak Rumlara iade edilmeli)

2-      Türkiye’nin garantörlüğü olmasın

3-      Türk askerinin tümü ile adadan çekilmesi

4-      Türkiye’den gelen göçmelerin tümden geri gitmesi

5-      Üniter devlet kurulsun

6-      Annan planı tadil edilsin ve Türklere azınlık hakları verilsin

 

Evet işte Papadopulos’un masum istekleri ve Teknik komiteler düzeyinde görüşülmesini istediği konular.

 

Tabi bu isteğin yerine getirilmesi olanaksız veya bu konuların Teknik konular düzeyinde görüşülmesi imkansız. Hangi KKTC temsilcisi veya T.C. Bürokratı Türkiye’nin garantörlüğü hakkında söz söyleyip karar verebilir.

 

Gelen dedikodulara göre BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi, Kıbrıs sorununda atılacak adımların “building blocks” yani “adım- adım konuları birbiri üstüne inşa etmek” yaklaşımı ile gerçekleşmesi konusunda fikir birliğine varmışlar.

Daha bu konu hakkında bir resmi açıklama yok. Aslında Güvenlik Konseyinin 5 daimi üyesinin Kıbrıs konusunda taraftar olacaklarına dair de bir açıklama yok. Bu güne kadar BM Güvenlik Konseyinden sadece ABD ve İngiltere Kıbrıs konusuna taraf olmuştu.

 

BM Güvenlik Konseyinin 5 daimi üyesinin Kıbrıs konusunda taraf olması Rum tarafının  canı gönülden bir isteği ve bence Türk tarafı istemediği müddetçe, tek taraflı olarak mevcut koşul ve ilgili tarafların değişmesi biraz zor. Usule aykırı gözüküyor.

 

Bu dedikodular tam bir hedef yanıltma taktiğine benziyor. Aynen Paris’te gerçekleştirilen Annan-Papadopulos görüşmesi gibi. Papadopulos’un ve Rum basının yaptığı açıklamalar ile, Türk tarafının bulunmadığı bu görüşmede, Kıbrıs Türkleri ile ilgili sanki kararlar alınmış ve bir anlaşma yapılmış gibi bir havanın yaratılmasına benziyor.

 

Asıl konu, resmi görüşmelerin teknik komiteler düzeyinde başlayacağı değil, Cumhurbaşkanı M.A. Talat ile Papadopulos’un eşit düzeyde oturup karşılıklı konuşacak olmalarıdır.

Bence bu gelişme çok önemlidir ve köşeye iyice sıkıştırılan Papadopulos’un bu görüşmeyi ister istemez kabul etmek zorunda kalması, konunun önemini birkaç kat daha artırmaktadır.

Tüm bu gelişmelerden sonra Papadopulos artık bu adanın tek hâkimi olmadığını ve kendisi ne isterse onun olamayacağının iyice farkına varmıştır.

 

Görüşmelerin başlaması yakındır ve büyük bir olasılıkla BM Genel Sekreterinin görev süresinin biteceği yıl sonundan evvel de Toplumlararası görüşmeler konusunda somut bir gelişme olacaktır.

28 Mart 2006
Papadopulos’tan geri adım için yorumlar kapalı
Okunma 39
bosluk

Siyasi Kriter Krizi

Siyasi Kriter Krizi

Bir müddettir Fransa’nın ve baryalarının (samimi dostları), Türkiye-AB Katılım Ortaklık Müzakeresinde yer alan fasılların (Başlıkların) içine birde “Siyasi Kriter” getirmek istekleri var.

 

AB-Türkiye arasındaki katılım müzakerelerinin Mayıs ayı başında Hükümetler Arası Konferans’la başlaması beklenirken, başını Fransa ve Almanya’nın çektiği bir grup AB üyesi ülke, Türkiye ile müzakere edilecek bölümlere, yani fasıllara, “Siyasî kriterlerin yerine getirildiğine bakılır” şeklinde bir koşul koymak istiyor.

 

Konu ciddi mi ciddi.

 

Bu grup, politik dilde adeta “Nuh diyor, Peygamber demiyor” ve ısrarla Türkiye ile yapılan müzakerelere yeni bir yöntem getirilmesini ve önerdikleri bu “Siyasi Kritere Uyum  koşulunun da içine konmasını istiyor. Tabii başını Fransa’nın çektiği bu grubun Türkiye ile müzakere edilecek fasıllara “siyasi kriterlere uyum” getirilmesi yönündeki talebi hemen AB içinde bir kamplaşmaya neden oldu.

 

Brüksel’den gelen haberlere göre AB üyesi ülkeler halen daha fasıllara “siyasi kritere uyum” getirilmesi konusunda görüş birliğine varamadılar. Koridorlara kadar sızan dedikodulara göre ise yarıya yakın üye ülke, fasıllara siyasi kriter getirilmesi fikrini destekliyor. Siyasi Kriter fikrine olumlu bakan grubun içinde şimdilik İtalya ve İngiltere yok ama içinde Yunanistan ve Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinin de yer aldığı bu grup  Siyasi Kriter fikrini “canı gönülden” destekliyor.

 

Türkiye ile yapılacak müzakerelere siyasi kriterlere uyum getirilmesi konusunda AB üyesi ülkeler şimdi tam anlamıyla ikiye bölünmüş durumdalar.  Evet’çilerin sayısının ilk günlere nazaran fire verdiği ve sayıca biraz da azaldıkları açıkça görülüyor.

 

Fransa’nın bu önerisini desteklemeyen karşı gruptaki üye ülkeler ise, AB Komisyonunun zaten her yıl yayınladığı rapor ile Türkiye’deki siyasi ekonomik gelişmeler ile ilgili değerlendirme yaptığını ve bu aşamada daha evvel yapılan ortaklık müzakerelerinde hiç uygulanmamış yeni bir koşulu sanki Türkiye’ye mahsusmuş gibi koymanın gereksiz olduğuna dikkati çekiyorlar.

 

İngiltere gelişmeleri sessiz ve derinden takip ediyor. Konunun teknik düzeyde ele alındığı ortamda rengini şimdiye kadar belli etmiyordu ama görüşü ilk başlarda olduğu gibi hala hayırcılar tarafında ve bunu açıkça ortaya da koydu. AB Dışişleri bakanları toplantısında Fransa’nın “müzakere sürecinde siyasi kriter getirilmesi” önerisine de ilk defa resmen karşı çıktı.

 

Genişleme çalışma grubu seviyesinde bir araya gelen AB üyesi ülkelerin diplomatları, Fransa’nın bu önerisi üzerindeki görüş birliğini bir türlü sağlayamadı. Çoğunluk “evet siyasi uyum olmalıdır” derken, Danimarka dışındaki İskandinav ülkeleri ve Olli Rehn bu fikre hiç sıcak bakmıyor.

 

Avusturya, AB Dönem Başkanı olması nedeni ile yüzüne maske takmak zorunda. Tarafsız olmak zorunluluğundan dolayı Fransa’nın önerisine maskesinin arkasından destek veriyor.

Şu anda Fransa’nın önerisi teknik düzeyde ele alınıyor ve henüz AB’üyesi ülkelerinin Büyükelçilerinin önüne yani COREPER’e gelmiş değil. Önümüzdeki günlerde COREPER’de de ele alınacak.

 

Görüşmelerin sonunda AB-Türkiye müzakereleri katılım kararı ile sonuçlansa bile, kurucu üye Fransa’da yapılacak referandumda Türkiye’nin AB’ye katılımı Fransız halkı tarafından onaylanmazsa, Türkiye asla AB üyesi olamayacak.  Danimarka’nın koşulu da aynen böyle.

Zaten AB’deki bu gidişata ve Avrupalıların büyük çoğunluğunun Türkiye’ye bakış açısına göre, Türkiye’nin seneler sonra gerçekleşeceği düşünülen üyeliği bir hayal olarak görülüyor.  Müzakereler sanki yasak savmak için tezgahlanmış.

27 Mart 2006
Siyasi Kriter Krizi için yorumlar kapalı
Okunma 51
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar