Yıllarca İsmini Yaşatmak

Prof. Dr. Ata ATUN

 
Yazarın tüm yazılarını görüntüle

  
 14 Haziran 2008 Saat : 12:12


 

Geçen akşam Lefkoşa’da davetli olduğum bir yemeğe katıldım. Sevgili dostum Dr. Orhan Aydeniz davet etmişti beni. “Arkadaşlarımızla her ay toplanıyoruz ve belli bir konu üzerinde sohbet edip yemek yiyoruz. Sen de katılır mısın ve bize politik bilgiler verebilir misin?” diyerek bu daveti yapmıştı. Ve ben de bu teklif, Orhan abimizden gelince, tereddütsüz “Evet” yanıtını vermiştim.


Zaten düzenli olarak bilgilerimi güncellediğim ve bu tür “bilgilendirme” toplantılarına gerek yurt içinde gerekse de yurt dışında çok sık davet edildiğim için, dağarcığım güncel bilgilerle dolu olarak davete katıldım.


Ve çok kıskandım. Hem de pek çok.


Son derece elit, eğitim seviyeleri normalin çok üstünde ve düzeyli olarak tartışan bir grupla karşılaştım. Hepsi de seçkin mesleklere sahipti ama “öğrenmenin sonu yoktur” felsefesi ile de dağarcıklarını hiç durmadan doğru bilgilerle doldurma çabası içindeydiler. Dâhiyane ve olayın can alıcı noktasını ortaya çıkartan sorular sorup, yanıtlar alıyorlar. Yanıtları tekrar analiz edip onlardan daha da derine giden yeni sorular üretiyorlardı. Yani çalışan, vizyon sahibi ve üretken bir kafa yapıları vardı grup üyelerinin.


Benimle birlikte değişik konularda, “akademik düzeyde, tarafsız, doğru, doyurucu ve derinlemesine” bilgiler veren altı arkadaş daha vardı. Bu altı arkadaşın ikisini daha evvelden tanıyordum, hatta birisi ile Mecliste bir dönem beraber milletvekilliği yapmıştık ama geri kalan bir tanesini biraz, diğer üç tanesini de hiç tanımıyordum ve hiç de tanışmamıştım onlarla. Bizden sonraki kuşağın temsilcileri idiler.


Dördü de süperdi. Konularını çok iyi biliyorlardı ve ev ödevlerini de çok iyi yapmışlardı. Gerçekten hayran kaldım kendilerine.


Bilgilendirme bittikten sonra karşılıklı sorular ve yanıtlardan türemiş yeni sorular faslı başladığında da tam bir beyin fırtınası oluştu.


Demiştim ya kıskandım diye. Tam bir kıskanılacak grup ve yemekli sohbet toplantısıydı bu.


Yemek yediğimiz yerin bahçesi çok güzel ve yemyeşildi. Hem bahçenin içindeydik hem de değildik. O yeni çıkan, şeffaf plastik örtüden yapılmış incecik duvarlarla bahçeden ayrılmıştık ama bahçenin de içinde oturuyorduk.


Yanımda oturan bizden sonraki kuşak temsilcisi ile, hani o az tanıdığımı söylediğim arkadaşım ile ağaçlardan konuşmaya başladık.


Kendisine Malezya’ya bir toplantıya giderken uçaktan aşağıya baktığımda,  yemyeşil ama garip ve doğal olmayan kusursuz bir düzgünlükte, onlarca kilometre uzunlukta ve genişlikte tanımlayamadığım bir alan gördüğümü anlatarak konuya girdim. Uçak alçalmaya başladığı vakit de yukardan bir şeye benzetemediğim bu alanın, annelerimizin elde ördüğü kazakların örgü stiline benzeyen bir şekilde, son derece düzgün sıralar ve aralıklar halinde hurma yağı elde edilen “Palm tree” yani “Palmiye tipi hurma ağaçları”nın oluşturduğu yapay ormanlar olduğunu anlattım.


Malezyalılar, belli bölgelerdeki tüm boş alanları, sanayide kullanılan ve olmazsa olmaz nitelikteki “Hurma Yağı”nı elde etmek için Palmiye ormanları ile doldurmuşlardı.  


Hem “Hurma Yağı” ihracatından çuvallarla para kazanıyorlardı hem de, bence en önemlisi olan, metre kare başına düşen yağmur miktarını dikkate değer bir oranda yukarı çıkarmışlardı.


Ve konu geldi “Biz niye Kıbrıs’taki boş alanları ormanlarla doldurmuyoruz” tartışmasına.


Her gün Mağusa’dan Lefkoşa’ya giderken ve dönerken, sağlı sollu, ya ölen bir kişi adına yapılmış “Anı orman”cıklarının, ya da tanınan şirketlerin kendi adlarına oluşturdukları “Korulukları”nın yanından geçmekteyim. Hepsi de yemyeşil ve sağlıklı. Belli ki, toprak ağaç yetiştirmeye uygun, ağaç da yağmuru oluşturmaya.


Konu geldi sonuç olarak, dünyada yaygın bir şekilde uygulanan  “Her evlenen çift ağaç eksin” örneklemesine. Düğünlerde evli çifte çelenk göndermek yerine, çiçekçiler aynı paraya, hem belli yerdeki bir koruluğun içine söz konusu çiftin adına fidanlar eksinler hem de bir müddet bakımını üstlensinler, ta ki fidanlar kök salana kadar.   


Bu uygulama ile hem yeşil alanlarımız çoğalır, hem Allah’ın rahmeti artar hem de evli çiftin adı, söz konusu koruluğun belli bir yerinde onlarca yıl kalır, doğayla bütünleşir.    


Meclisimizden geçecek küçücük ve anlamlı bir yasa, bu güzel ve yemyeşil süreci başlatabilir. Bizden söylemesi.

Prof. Dr. Ata ATUN Son 10 Yazı                                                                                  Yazarın Tüm Yazıları



  • İsrail Türkiye Sınırına Yanaşır mı?  
  • Sıra Kimde?
  • İsrail Güç Zehirlenmesine mi Girdi?
  • Coni niye Kıbrıs’ta?
  • Ata Atun – Netflix, “Famagusta” adlı dizi
  • Netflix eğlence platformu mu, propaganda aracı mı?
  • Niyet başka akıbet başka!
  • İsrail Fikir mi Değiştiriyor?
  • Ata Atun, Kıbrıs TV
  • AB Elçiliklerini Neden Kapatıyor
  • Okunma 43
    Yıllarca İsmini Yaşatmak için yorumlar kapalı

    Yorumlara kapalı.

    Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
    Samtay Vakfı
    kıbrıs haberleri
    kibris 1974
    atun ltd

    Gallery

    Şehitlerimiz-1 kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

    Arşivler

    Son Yorumlar