Osetya- Rusya, KKTC-Türkiye Benzeşmesi

Osetya- Rusya, KKTC-Türkiye Benzeşmesi

Rusya’nın 1991-2007 arasında yaşadığı Doğu Bloku ülkelerinin elden çıkması sürecinde, Güney Osetya’nın ikizi olan Kuzey Osetya Rusya Federasyonuna bağlı kalkmayı tercih etmişti. Diğer yarısı olan Güney Osetya da Abhazya ile birlikte Gürcistan toprakları içinde kalmıştı. Süreç içinde Rusya, G. Osetya ve Abhazya’da yaşayan insanların çoğuna Rus vatandaşlığı verdi ve her iki bölgede Rus etkisi fiilen başlamış oldu. Özellikle 1991’den beridir G. Osetya ve Abhazya’da iş başına gelen tüm hükümet üyeleri Rus vatandaşı olan Abhazlar ve Osetler. Yani Rusya bu bölgeye elini tam onyedi sene evvelsinden sokmuş.


Rusya’nın G. Osetya’ya yönelik askeri stratejisi ve harekâtının asıl amacı, Gürcistan’a ezici bir asker ve zırhlı gücü sokarak, yıllar içinde insanlarına vatandaşlık verdiği G. Osetya ve Abhazya’da yaşayan vatandaşlarını ve daha önceden bu bölgelerde konuşlanmış bulunan Rus Barış Gücü Birliklerini korumak, bölgeyi denetim ve kontrol altına almak. Gerçekte de bölgede tam bir Rus hâkimiyeti kurmak ve kendine bağlı uluslararası tanınmışlığı olan iki devletçik yaratmak.


G. Osetya’nın ve Abhazya’nın gerçek istekleri Gürcistan’dan ayrılmak. G. Osetyalılar, Kuzey Osetyalı soydaşlarının da egemenliği altında olduğu Rusya ile birleşmekten yana, buna karşın Abhazlar ise bağımsızlık istiyor.


Bölgede yaşayan Oset nüfusunun büyük bir bölümü, hem Gürcistan hem de Rus vatandaşı ve hemen hepsi de Ortodoks. Sovyetler Birliği döneminde özerklik statüsü alan ve 1989’da aynen KKTC gibi tek taraflı bağımsızlığını ilan eden G. Osetya, bağımsızlığının tanınmamış olmasına rağmen iç işlerini ve dış ilişkilerini 1991-1992 yıllarında kanlı Gürcü-Oset savaşından bu yana kendisi yönetiyor. G. Osetya yönetimi, bağımsızlık talebini tekrar gündeme getirmek için 1992’de referandum düzenledi. Ancak talep, uluslararası topluluğun ilgisini görmedi. 2006’da yapılan benzeri referandumda da halk büyük çoğunlukla bağımsızlıktan yana oy kullandı ama gene takan olmadı. Şimdi işin içinde Rusya var ve bağımsızlık konusunda yadsınamayacak bir katalizör. İster istemez G. Osetya’lıların bağımsızlık kararları bir gün gündeme gelecek. Tabii KKTC’nin de.


Dünkü Rusya-Fransa görüşmesinden sonra Sarkozy, “Rusya’nın vatandaşlarının çıkarlarını koruması son derece normal” diyerek Rusya’nın askeri harekâtına destek verdi.


Medvedev ise “Barış Planı”nın, Gürcistan’dan tek taraflı bağımsızlığını ilan eden Güney Osetya ve Abhazya ile ilgili uluslararası görüşmelerin başlatılmasını içerdiğini kaydetti. Medvedev’e göre sınırların kutsallığı ilkesi hiç önemli değil. ABD’nin son Irak Savaşı’nı uyduruk gerekçelerle başlatması ile Rusya’nın Güney Osetya’ya girmesi arasında Medvedev’e göre hiçbir fark yok.


Rusya Genelkurmay Başkan Yardımcısı Anatoliy Nogovitsin de, Rusya’nın operasyona son vermesi kararının bölgeden tamamen çekileceği anlamına gelmediğini, Rus askerlerinin Barış için orada olduklarını , Gürcü tarafının olası saldırısına anında karşılık vereceklerini ve bölgeyi tamamen boşaltmalarının “son derece mantık dışı” olacağını belirtti.


Nogovitsin, “Biz orada bulunmaya devam edeceğiz. Karşı taraf şiddete başvurursa buna anında karşılık vereceğiz” ifadelerini kullanarak, Rus ordusunun Güney Osetya’da süresiz kalacağını teyit etti.


Bu açıklamadan sonra herhalde Rusların bir daha “Türkiye adadan asker çeksin” demeye yüzleri olmayacak. Zaten bu nedenle de Amerika ağzını açıp bir tek kelime edemiyor. Amerikan askerlerinin de Irak’ta tatil yapmadığı kesin.


Bu konuda en güzel ve çarpıcı yorumu Almanya’nin Köln şehrinde yayınlanan Kölnische Rundschau gazetesi yaptı. Rusya’nın uluslararası hukuk kurallarını ihlal ederek Güney Osetya’ya girmesi ve askeri operasyon yayması kapsamında ele aldığı yorumunda, Putin’in, batının da benzer durumlarda aynı şeyleri yaptığına işaret ederek, uluslararası hukuku işine geldiği gibi kullandığı zaman, şaşırmamak gerektiğini belirtti.  


Güney Osetya’daki durum ile KKTC arasında bir benzeşme var mı?


Var, hem de tek yumurta ikizleri gibi.


Güney Osetya 1989’da tek taraflı Bağımsızlığını ilan etti, KKTC’de 1983 de.


Rusya’nın Güney Osetya’da Barış Gücü askerleri bulunuyor, KKTC’de de Türk Barış Kuvvetleri.


Rusya G. Osetya için, Türkiye de KKTC için savaşı göze aldı.


Rusya, Güney Osetya ile Abhazya’nın Gürcistan’a bağlı olduğunu resmen kabul ediyor. Ancak yaşanan politik ve tek yanlı saldırılar konusunda Güney Osetya ile Abhazya’nın yanında.  Türkiye de her zaman ve her koşulda, tek yanlı Rum saldırıları zamanından beri, ne pahasına olursa olsun hep Kıbrıslı Türklerin ve onların kurduğu KKTC’nin yanında.


Rusya’nın Güney Osetya konusunda atacağı her adım, ister uluslararası olsun ister tek taraflı, hep Türkiye’nin lehine olacak ve Kıbrıs konusundaki elini güçlendirecek.


2004 Referandumunda sonra Genel Sekreter Kofi Annan’ın hazırladığı rapora bile şerh koyan ve yayınlanmasına mani olan Rusya, artık Güvenlik Konseyinde taraflı davranamayacak ve KKTC ile Türkiye aleyhine söyleyeceği her söz, dönüp dolaşıp Güney Osetya konusunda kendisine geri gelecek.

13 Ağustos 2008
Osetya- Rusya, KKTC-Türkiye Benzeşmesi için yorumlar kapalı
Okunma 44
bosluk

Osetya- Rusya, KKTC-Türkiye Benzeşmesi

Osetya- Rusya, KKTC-Türkiye Benzeşmesi

Rusya’nın 1991-2007 arasında yaşadığı Doğu Bloku ülkelerinin elden çıkması sürecinde, Güney Osetya’nın ikizi olan Kuzey Osetya Rusya Federasyonuna bağlı kalkmayı tercih etmişti. Diğer yarısı olan Güney Osetya da Abhazya ile birlikte Gürcistan toprakları içinde kalmıştı. Süreç içinde Rusya, G. Osetya ve Abhazya’da yaşayan insanların çoğuna Rus vatandaşlığı verdi ve her iki bölgede Rus etkisi fiilen başlamış oldu. Özellikle 1991’den beridir G. Osetya ve Abhazya’da iş başına gelen tüm hükümet üyeleri Rus vatandaşı olan Abhazlar ve Osetler. Yani Rusya bu bölgeye elini tam onyedi sene evvelsinden sokmuş.


Rusya’nın G. Osetya’ya yönelik askeri stratejisi ve harekâtının asıl amacı, Gürcistan’a ezici bir asker ve zırhlı gücü sokarak, yıllar içinde insanlarına vatandaşlık verdiği G. Osetya ve Abhazya’da yaşayan vatandaşlarını ve daha önceden bu bölgelerde konuşlanmış bulunan Rus Barış Gücü Birliklerini korumak, bölgeyi denetim ve kontrol altına almak. Gerçekte de bölgede tam bir Rus hâkimiyeti kurmak ve kendine bağlı uluslararası tanınmışlığı olan iki devletçik yaratmak.


G. Osetya’nın ve Abhazya’nın gerçek istekleri Gürcistan’dan ayrılmak. G. Osetyalılar, Kuzey Osetyalı soydaşlarının da egemenliği altında olduğu Rusya ile birleşmekten yana, buna karşın Abhazlar ise bağımsızlık istiyor.


Bölgede yaşayan Oset nüfusunun büyük bir bölümü, hem Gürcistan hem de Rus vatandaşı ve hemen hepsi de Ortodoks. Sovyetler Birliği döneminde özerklik statüsü alan ve 1989’da aynen KKTC gibi tek taraflı bağımsızlığını ilan eden G. Osetya, bağımsızlığının tanınmamış olmasına rağmen iç işlerini ve dış ilişkilerini 1991-1992 yıllarında kanlı Gürcü-Oset savaşından bu yana kendisi yönetiyor. G. Osetya yönetimi, bağımsızlık talebini tekrar gündeme getirmek için 1992’de referandum düzenledi. Ancak talep, uluslararası topluluğun ilgisini görmedi. 2006’da yapılan benzeri referandumda da halk büyük çoğunlukla bağımsızlıktan yana oy kullandı ama gene takan olmadı. Şimdi işin içinde Rusya var ve bağımsızlık konusunda yadsınamayacak bir katalizör. İster istemez G. Osetya’lıların bağımsızlık kararları bir gün gündeme gelecek. Tabii KKTC’nin de.


Dünkü Rusya-Fransa görüşmesinden sonra Sarkozy, “Rusya’nın vatandaşlarının çıkarlarını koruması son derece normal” diyerek Rusya’nın askeri harekâtına destek verdi.


Medvedev ise “Barış Planı”nın, Gürcistan’dan tek taraflı bağımsızlığını ilan eden Güney Osetya ve Abhazya ile ilgili uluslararası görüşmelerin başlatılmasını içerdiğini kaydetti. Medvedev’e göre sınırların kutsallığı ilkesi hiç önemli değil. ABD’nin son Irak Savaşı’nı uyduruk gerekçelerle başlatması ile Rusya’nın Güney Osetya’ya girmesi arasında Medvedev’e göre hiçbir fark yok.


Rusya Genelkurmay Başkan Yardımcısı Anatoliy Nogovitsin de, Rusya’nın operasyona son vermesi kararının bölgeden tamamen çekileceği anlamına gelmediğini, Rus askerlerinin Barış için orada olduklarını , Gürcü tarafının olası saldırısına anında karşılık vereceklerini ve bölgeyi tamamen boşaltmalarının “son derece mantık dışı” olacağını belirtti.


Nogovitsin, “Biz orada bulunmaya devam edeceğiz. Karşı taraf şiddete başvurursa buna anında karşılık vereceğiz” ifadelerini kullanarak, Rus ordusunun Güney Osetya’da süresiz kalacağını teyit etti.


Bu açıklamadan sonra herhalde Rusların bir daha “Türkiye adadan asker çeksin” demeye yüzleri olmayacak. Zaten bu nedenle de Amerika ağzını açıp bir tek kelime edemiyor. Amerikan askerlerinin de Irak’ta tatil yapmadığı kesin.


Bu konuda en güzel ve çarpıcı yorumu Almanya’nin Köln şehrinde yayınlanan Kölnische Rundschau gazetesi yaptı. Rusya’nın uluslararası hukuk kurallarını ihlal ederek Güney Osetya’ya girmesi ve askeri operasyon yayması kapsamında ele aldığı yorumunda, Putin’in, batının da benzer durumlarda aynı şeyleri yaptığına işaret ederek, uluslararası hukuku işine geldiği gibi kullandığı zaman, şaşırmamak gerektiğini belirtti.  


Güney Osetya’daki durum ile KKTC arasında bir benzeşme var mı?


Var, hem de tek yumurta ikizleri gibi.


Güney Osetya 1989’da tek taraflı Bağımsızlığını ilan etti, KKTC’de 1983 de.


Rusya’nın Güney Osetya’da Barış Gücü askerleri bulunuyor, KKTC’de de Türk Barış Kuvvetleri.


Rusya G. Osetya için, Türkiye de KKTC için savaşı göze aldı.


Rusya, Güney Osetya ile Abhazya’nın Gürcistan’a bağlı olduğunu resmen kabul ediyor. Ancak yaşanan politik ve tek yanlı saldırılar konusunda Güney Osetya ile Abhazya’nın yanında.  Türkiye de her zaman ve her koşulda, tek yanlı Rum saldırıları zamanından beri, ne pahasına olursa olsun hep Kıbrıslı Türklerin ve onların kurduğu KKTC’nin yanında.


Rusya’nın Güney Osetya konusunda atacağı her adım, ister uluslararası olsun ister tek taraflı, hep Türkiye’nin lehine olacak ve Kıbrıs konusundaki elini güçlendirecek.


2004 Referandumunda sonra Genel Sekreter Kofi Annan’ın hazırladığı rapora bile şerh koyan ve yayınlanmasına mani olan Rusya, artık Güvenlik Konseyinde taraflı davranamayacak ve KKTC ile Türkiye aleyhine söyleyeceği her söz, dönüp dolaşıp Güney Osetya konusunda kendisine geri gelecek.

13 Ağustos 2008
Osetya- Rusya, KKTC-Türkiye Benzeşmesi için yorumlar kapalı
Okunma 50
bosluk

Pazarın Sosyal Ahkâmı

Pazarın Sosyal Ahkâmı

Alternatif Enerjiye Ne Zaman Geçeceğiz


    Gerek dünyamızın gün geçtikçe daha büyük boyutlarda içine yuvarlandığı küresel ısınmadan dolayı, gerekse de dünya üzerindeki kaynakların azalmaya yüz tutması nedeni ile yükselme eğilimine girmiş olan petrol fiyatlarından dolayı artık KKTC’de alternatif enerjiye geçmek zamanı gelmiştir.


    Maliye Bakanlığının KIB-Tek ile el ele vererek geçmiş senelerde, İngilizce’de CFL (Compact Floresans Lamp) olarak tanımlanan enerji pintisi küçük floresans lambaları ithal edip halkımıza dağıtması son derece akıllı bir uygulamaydı. Bunun verimini uzun vadede en az 20 misli fazlası ile geri alacağımız kesin. Kıbrıs Türk halkı olarak bu akılcı davranış ve karardan dolayı, milli servetimizin belli bir miktarının yurt dışına petrol ücreti olarak gitmesine engel olundu.  


    Üyesi olmaya can attığımız Avrupa Birliği, “Alternatif Enerji” hamlesini yıllar önce başlattı ve üye ülkelerini, ürettiği enerjilerinin %20’sine yakınını doğadan karşılamak zorunluluğu getirdi. Bunun için evine ve işyerine alternatif enerji santrali kuranlara teşvikler verip, yapacağı ithalata da sıfır vergi koydu.     


    Alternatif enerjinin güneş pilleri gibi, rüzgar dinamoları gibi, bio yakıtlar gibi, barajlar gibi ve bunların benzeri çok değişik üretim kaynakları olmasına rağmen, KKTC’de en uygun yöntemin foto voltaik  pillerden yani “Güneş Pilleri”nden enerji üretmek olduğu kesin.


    Yıllar önce KKTC’nin değişik rüzgârlı alanlarında yapılan rüzgar testleri, KKTC’nin rüzgardan enerji elde etmek için uygun ve ideal bir yer olmadığı sonucunu vermişti.


   


    Güneş pillerinde oluşan elektrik akımının şiddeti yüzeyin soğurduğu güneş ışığı şiddetiyle doğru orantılı. Güneş pilleri tek tek kullanılabileceği gibi birleştirilip panel halinde de kullanıma sunulabiliyor. Evlerimizin damlarının KKTC’de genel olarak düz olması, bu pillerin montajını çok kolaylaştıracaktır. Tabii eğik çatılı olan evlere kurulamaz diye de bir engel yok.  


    Güneş pilleri aslında bir zorunluluktan doğmuştu. Uzaya gönderilen uyduların enerji ihtiyaçlarını karşılayabilme sorunu güneş pillerinin bulunmasıyla aşılabildi. Zorunluluk uzayda uydulara nasıl enerji sağlanabileceği idi.  1950’li yıllar bu teknolojinin ilk örneklerinin görüldüğü yıllardır. Ancak güneş pillerinin uzay teknolojileri dışında ticari acıdan kullanılmaya başlanması 1975 yıllarına denk geliyor.


    Isıl teknolojilere göre daha durağan, görece az karmaşık olan güneş pilleri yaygınlık bakımından ısıl teknolojilerin gerisindedir. Bunun sebebi güneş pillerinde verim oranının şimdilik daha %15-20’leri geçememesidir. Ayrıca çok ince ve hassas yapıda olmaları sebebiyle üretimleri, teknoloji ve maliyetler açısından pahalı ve istenilen düzeyde değildir. Buna rağmen dünya genelinde güneş pili üretimi ve satışı gün geçtikçe artmaktadır.


    AB’nin ve ABD’nin bu konularda yaptıkları yoğun araştırmalar, uyguladıkları yaptırımlar ve verdikleri teşvikler, hem zoraki olarak hem de içten gelerek güneş pillerinin yaygınlaşmasına ve teknolojilerinin gelişmesine yol açmaya başlamıştır. Yeşil Çevreciler de bu girişimi sonuna kadar desteklemektedirler. 


    Güneş pilleri başlangıçta, yani 70’li yılların sonuna doğru daha çok düşük akım şiddetlerine gereksinim duyan hesap makinesi, radyo, saat gibi elektronik araçlarda kullanılmaya başlandı. Bunun yanında yine uydularda olduğu gibi zorunlu alanlarda da kullanıldılar. Orman gözetleme kuleleri, trafik ışıkları ve deniz fenerleri gibi elektrik şebekesinden uzakta bulunan küçük yerleşim birimleri bu teknolojinin yoğun olarak kullanılmaya başlandığı alanlardan bazılarıdır. Buna rağmen teknolojinin ilerlemesi her alanda olduğu gibi fiyatların ucuzlamasını da beraberinde getirdi.


    Bu nedenle AB’de ve ABD’de evlerde güneş pillerinin kullanımı da gün geçtikçe yaygınlaşmakta ve artmaktadır. Henüz ilk kurulum masrafları için yüksek bir ücret ödemek gerekiyor olsa da firmaların bu ürünler için 25 yıl garanti vermesi, neredeyse hiç bakıma ihtiyaç duymamaları kullanıcıların çıkarına sonuç vermekte, uzun vadede de hem yatırdığı parasını geri alabilmekte hem de çevresi yeşil ve soluduğu havası da temiz ve bol oksijenli olmaktadır. En büyük armağanı da, çocuklarımıza ve bizden sonra gelecek nesile temiz bir ortam bırakılacağı olmasıdır.


    Avrupa Birliği ve ABD, akıllı inverter, yani güneş pillerinin ürettiği düz akımı, alternatif akıma çeviren ve gerektiğinden fazla üretimi de şehir elektrik dağıtım sistemine aktaran “akım çeviriciler”  kullananların da, elektrik fazlalarını satın almayı taahhüt etmektedir. Bu yöntemle bir yerde, her ev ve işyeri, çevreyi kirletmeyen, enerjisini doğadan alan küçük birer elektrik santralı konumuna sokulmuş olmaktadır.


     Güneşli günlerin sayısı neredeyse  300’e ulaşan KKTC’de, evlere “Güneş Pilleri” ile çalışan enerji üretim sistemleri kurulduğu vakit, yurt dışına giden yakıt paralarının da dramatik bir şekilde azalacağı kesin.  Hava kirlenmesinin de önüne geçileceği de bunun hediyesi olacak.


    Meclisimizin ivedilikle temiz enerji ile ilgili “Alternatif enerji Üretimi” yasası hazırlaması, Maliyemizin de söz konusunu malzemenin ithalatına “%0” fon, vergi, stopaj, KDV uygulaması olacak şekilde muafiyet vermek çalışmalarını başlatması gerekmektedir. Her zaman geç kalıyoruz ve yumurta kapıya dayanınca acele ile hazırlanmış, içinde yanlışları olan yasalar çıkarıyoruz. Şimdi başlamanın tam zamanı. Daha geç değil…. 

10 Ağustos 2008
Pazarın Sosyal Ahkâmı için yorumlar kapalı
Okunma 36
bosluk

Kıbrıslı Türkler Kararını Vermiş Bile

Kıbrıslı Türkler Kararını Vermiş Bile

Temmuz ayı içinde birbirinden habersiz yapılan iki kamuoyu yoklamasının sonuçları, geçen haftanın sonunda, sanki de söz birliği edilmişçesine birer gün arayla açıklandı.


Bunlardan birini yaptıran Rum tarafındaki önemli bir gazete, üstelik EOKA-B taraftarı bir gazete, diğeri de KKTC’de faaliyet gösteren siyasi bir parti. Her iki kamuoyu yoklamasının ana teması ve varmak istedikleri ana bulgu farklı ama içeriklerindeki ortak noktalar ve ortak kesitler çok fazla.


Tabii bu biraz da, her iki kamuoyu yoklamasına bakış açınıza da bağlı.


Beni ilgilendirenin, her iki kamuoyu yoklamasında yer alan toplam 1482 kişinin “Kıbrıs” konusunda neler düşündükleri olduğu için, iki kamuoyu yoklamasını üst üste koydum ve “Kıbrıs konusunda”ki ortak noktalarını çıkararak, alt alta dizdim ve sonra da belli başlıklar altında iki kamuoyu yoklamasının sonuçlarını birleştirdim. 


Bu yöntemle KKTC vatandaşı olan Kıbrıs Türk Halkının “Kıbrıs konusu”nda neler düşündüğü istatiksel belli bir yanılgı payı oranı ile ortaya çıkıyor.


Bu kamuoyu yoklamalarını incelerken dikkatimi çeken ilk detay, “Katılımcıların” yaklaşık  %80’ninin kendilerini “Kıbrıslı Türk KKTC vatandaşı” , %14’nün de “1974 sonrası Türkiye’den gelip adaya yerleşmiş KKTC vatandaşı” olarak tanımlaması.


Bu sonuç, birtakım kişilerin Hristofyas-Talat görüşmesinden sonra varılacak anlaşmanın “Referandum”a sunulması durumda, “Kıbrıs’lı Türklerin” azınlıkta olacağı varsayımını iyice zayıflatıyor. Aşağıdaki sonuçların, kim ne derse desin, kamuoyu yoklaması için toplam başvurulan ve isimleri seçmen listesinde yer alan KKTC vatandaşı kişilerin  %80’nin, kendilerini “Kıbrıslı Türk KKTC vatandaşı” olarak tanımlayan kişilerin düşünceleri olması. Bu küçük detay çok önemli.
 
Kıbrıs sorununa ilişkin Talat ve Hristofyas arasında yapılacak “Kapsamlı Müzakerelerin” sonucu ile ilgili soruya 1.ci grubun %71’i, 2.ci grubun da %63’ü, iki liderin bir anlaşmaya varmayı başaramayacaklarını belirtmiş. Yani ortalama kamuoyu yoklamasına katılan kişilerin %68’i müzakerelerden olumlu bir sonuç beklemiyor.


İdeal çözümün ne olması gerektiği sorusuna “İki ayrı Devlet” olarak yanıt verenler, 1.ci grupta %62, 2.ci grupta ise %43. Yani, ideal çözümü adada, komşu ve dost iki ayrı devlet olarak düşünenlerin oranı genel toplama göre %52,5. Yarıdan fazla.


Bu sonuç diğer geri kalan kişilerin, yani %47,5’un, kamuoyu yoklamasına göre  “Birleşik Federal Kıbrıs Cumhuriyeti” istiyor manasında da değil. Geri kalanların 1.ci grupta %14’ü, 2.ci grupta da % 30’u “Federal” bir devlet istiyor. Yani toplamın %21’i.


Mevcut durumun devamını isteyenler, 1.ci grupta %7, 2.ci, grupta %15,8. Yani toplamın %11.5’ğu “böyle gelmiş böyle gitsin” diyor.
      
Kıbrıs sorununun ne kadar zamanda çözüleceği sorusuna ise, 1.ci grupta bu soru direkt olarak sorulmamış ama buna yakın bir başka soruya yanıt verenlerin %71’i çözüm olmayacağını düşünürken,  2.ci grupta olanların da %40,7’si “Asla çözülmeyecek” yanıtını vermiş. Yani %55,85 adada asla bir çözüm olmayacağına inanıyor.


Kamuoyu yoklamasındaki en önemli sonuçlardan bir tanesi de, katılımcıların tümünün (%100), olası bir anlaşma durumunda, “kesinlikle olması” gerekenlerin başında “Türkiye’nin garantörlük hakkının devam etmesi”ni beyan etmeleri.


Olası bir “Çözüm durumunda”, Kıbrıs tümü ile AB şemsiyesi altına girecek bile olsa, Türk askerinin adada kalmasını isteyenler %76,4 oranında çıktı. Bu sonuçtan AB’ye ve Rumlara güvenin olmadığı kesin bir şekilde belli oluyor.  Zaten aylar evvel yapılan bir kamuoyu yoklamasında da, “Çözüm olmaması durumda” Türk Askerinin adada kalmasını isteyenlerin oranı %96 olarak çıkmıştı.       


Türkiye’nin tek yanlı müdahale hakkına yüzde 71.2 destek verilirken katılımcıların %61’i, mevcut Garanti Anlaşmalarını değiştirmeden Türkiye’yle bir savunma ve işbirliği anlaşması yapılmasını istiyor.


Buna ilaveten de bir başka önemli sonuçta, “Güven Duyulan Ülke” sıralamasında Türkiye yüzde 80.6 ile birinci sırada yer alırken, Güney Kıbrıs Yönetimine olan güvenin %6,7 ile en son sırada yer alması.
 
Belli ki, Kıbrıs Türk’ü kararını vermiş.


Her zaman ve her koşulda anavatanı Türkiye’yi yanında istiyor ve koşullar ne olursa olsun Türkiye’siz bir geleceği asla düşünmüyor.


Geçmiş aklında. Rum’a asla güven duymuyor. Koşullar ne olursa olsun, Türk askerini yanında hissetmek, eli ile dokunup, gözü ile görmek istiyor.

10 Ağustos 2008
Kıbrıslı Türkler Kararını Vermiş Bile için yorumlar kapalı
Okunma 47
bosluk

Rum Kilisesi Türkleri Düşman Addediyor

Rum Kilisesi Türkleri Düşman Addediyor

Rum Ortodoks Kilisesinin başındaki Başpiskopos Hrisostomos II., bir din adamı mı yoksa, bir politikacı mı olduğuna belli ki daha karar verememiş.


Üzerine düşen dini görevlerini ne kadar yerine getiriyor, kiliseye gitmediğim için bilmiyorum ama politikanın içinde olduğu ve düzenli olarak her hafta gelişen her siyasi konuda yorum yaptığı da kesin. İşine gelince Hristofyas’ı destekliyor, gelmeyince de karşı çıkıyor.


Bazen barış taraftarı, bazen de aşırı milliyetçi ve Türk düşmanı oluyor.


Hrisostomos’un son bir hafta içindeki söylemlerini kronolojik olarak alt alta dizip incelersek, politikada ne kadar yalpaladığını, Türklere karşı da ne gibi hisler beslediğini çok iyi görürüz.


Başpiskopos, Meclis ve DİKO Başkanı Marios Karoyan’la 31 Temmuz’da, Kıbrıs Kilisesi’nin konuyla ilgili tezlerini ileri götürme ve önümüzdeki Eylül ayında başlayacak doğrudan müzakerelere Rum damgasını vurma amaçlı, Rum siyasi parti ve hükümet yetkililerine başlattığı ziyaretler çerçevesinde bir görüşme yaptı. Bu görüşmede asla taviz verilmemesini ve Türk askeri son neferine kadar adadan gidene kadar mücadeleye devam edilmesini talep etti.


Ertesi gün yani tam 1 hafta evvel, Rum Cumhurbaşkanı Hristofyas’ı  hedef alarak bir açıklama yaptı. Hristofyas’a, kırmızı çizgilerden sapmaması yönünde sert uyarılarda bulunan  Hrisostomos II., bakın bu açıklamasında neler demiş. “Başkan Hristofyas’ı güvenlik ve ilkelerle ilgili kırmızı çizgilerden sapmaması ve bizim tezlerimizi; millî davamızı ve Kilise’yi darbeleyebilecek ödünler vermeden ileri götürmesi yönünde ciddi şekilde uyardım”.


Çok değil daha aradan 1 gün geçmeden, yani 6 gün evvel,  II. Hrisostomos Kıbrıs sorununda gelinen aşama hakkında bilgi almak ve Kilise’nin konuyla ilgili tezlerini ileri götürmek amacıyla Rum siyasi partilerine ve Rum yönetimine başlattığı temas turları çerçevesinde Rum Yönetimi Başkanı Dimitris Hristofyas’la görüştü.  Bir saat süren görüşmenin ardından II. Hrisostomos dışarı çıkınca, “Bugün, Başkan’ı görme ve Kıbrıs sorununun bütün aşamaları hakkında verdiği bilgilere ve yaptığı analizlere teşekkür etme mutluluğunu yaşadım. Başkan, sonuna kadar bu ilkelere sadık kalacağını, halkımızın adaletini talep edeceğini ve halkımızın ata toprağında yaşayabileceği bir çözüm talep edeceğini söyledi, ben de kendisine katıldım ve bu beni fazlasıyla memnun etti”,  diyerek doğrudan müzakerelerin başlayacak olması ışığı altında Hristofyas’a Rum Ortodoks Kilisesi’nin tam desteğini beyan etti.


Ertesi gün, yani 5 gün evvel, yanına 1976 patentli “Red Cephesi”nin kademici üyesi EDEK başkanı Yannakis Omiriu’yu da alarak Anarida RMMO kampındaki acemi erlerin yemin törenine gitti. Davetliler dağılmaya başladığında çiçeği burnunda RMMO askerlerinin bir bölümü, Hrisostomos’u memnun etmek için, sınırların Girne’de bittiğini ve Türk kanı içmek için son nefeslerine kadar mücadele edeceklerini içeren,   “milliyetçi sloganlar” atmaya başladılar.


Bu aslında çok yeni bir olay değil. Bırakın askeri kampta Türk aleyhtarı sloganlar atmayı, Rum tarafına geçince, gözlerinizi duvarların üzerindeki yazılara çevirin ve okuyun. Çoğu Türk aleyhtarı sözlerdir. Rum tarafına otomobilinizle geçtiğinizde, çıkışta sağa dönüp trafik ışıklarına gelince tekrar sağa dönerseniz, kısa bir müddet sonra ulaşacağınız trafik çemberinin sağ tarafında bir RMMO kampı vardır. Dikkatli bakın duvarlarında ne yazıyor. Aynen “Sınırımız burada değil Girne’de bitmektedir” yazmaktadır. RMMO’da beyin yıkamaya hızla devam ediliyor ve bir anlaşma olursa, biz bu beyni Türk düşmanlığı ile yıkanmış kişilerle ortak yaşamaya zorlanacağız. 


Ve çok değil, daha dün Baf’ta, Hristofyas hükümetinin ortaklarından ve kendinin de çömezi olan EDEK’in başkanı Yannakis Omiru ile “millî davadaki gelişmeleri” bu defa resmen görüştü. Baf Metropoliti Georgios’un da yanlarında olduğu bu görüşmede Hrisostomos II., Kilise’nin ezelden beridir millî rolü olduğunu ve bugün var olan zorluklar dolayısıyla bu rolünü sürdürmek istediğini belirterek Rum Yönetimi Başkanı Dimitris Hristofyas’ı taahhüt ettiği çerçevede hareket etmesi koşulu ile desteklediğini açıkladı.


Belli ki, Kıbrıs’ta “Düşmanımın düşmanı dostumdur” felsefesi ile 1976 yılından itibaren ASALA terör örgütü ve PKK terör örgütü için terörist eğitme ve yetiştirme kampları kurmuş olan EDEK, Hrisostomos II. ile çok iyi anlaşmakta ve güç birliği yapmaktadır. EDEK ile Rum Ortodoks Kilisesinin prensip olarak Kıbrıs sorununa ilişkin endişelerinin ve kaygılarının ortak olduğu kesin.


II. Hrisostomos görüşme sonrasında, “Kilise, Kıbrıs’ta Helenizm’inin varlığını güvence altına alacak doğru bir çözüm için Kıbrıs sorunuyla meşgul olmaya devam edecektir” açıklamasını yaparak Rum Ortodoks Kilisesinin nihai felsefesini de ortaya koydu.


Bir anlaşma olursa, bu din adamları ve bu siyasetçiler, bu fanatik düşüncelerinden bir gece de vaz mı geçecekler. Ve biz bu düşünceyi yüzyıllardır kafalarında taşıyan Rumlarla iç içe mi yaşamaya mahkûm edileceğiz. Bir yerde bir yanlışlık var.

7 Ağustos 2008
Rum Kilisesi Türkleri Düşman Addediyor için yorumlar kapalı
Okunma 56
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-3

Arşivler

Son Yorumlar