Bu hafta neler olacak?

Bu hafta neler olacak?

Türkiye ve onun yanında KKTC için bu hafta çok önemli. 70 milyonluk Türkiye’nin geleceğini, Kıbrıs’ın geleceğini ve Kıbrıs’lı Türklerin geleceğini belirleyecek bir kararın alınacağı haftaya ayak bastık. Avrupa Birliği, Cuma günü Türkiye ile tam üyelik müzakerelerine başlayıp başlamayacağına karar verecek. Kararın perde arkasında biz varız. Bu karardan direk olarak etkilenmekteyiz.

Kararın açıklanacağı ana kadar, kapalı kapılar ardında Türkiye ile AB ülkeleri arasında pazarlıklar sürecek. Müzakerelerin herhangi bir şarta bağlı olup olmayacağı söylentilerin ayyuka çıkacak. Avrupa’nın her gün değişen ve gün be gün artan yeni talepleriyle ilgili tartışmaların yapılacağı, sinirlerin gerileceği günlerden geçeceğiz. Anlayacağınız bu haftayı dolu dolu sadece bu konuyla yaşayacağız.

17 Aralık’ta Türkiye’ye tarih verilecek ve müzakereler şartsız başlayacak. Ama bu müzakere süreci ve sonrası çok sıkıntılı geçecek. Herkes yüzyıllardır devam eden alışkanlıklarını bir kenara bırakıp, yeni kurallarla karşılaşacak ve yaşamını bu yeni kurallara göre yeniden düzenlemek zorunda kalacak. Türkiye’de AB gerçeği yaşanacak. Müzakerelerden başarılı çıkabilmek için değişecek kurallara paralel olarak kafaların ve düşüncelerinde değişmesi gerekecek. Meclisten AB kurallarına yüzde yüz uyumlu yeni yasaları geçirmek çok zor bir olay değil. Zaten AB içinde bu yasalar mevcut ve Türkiye şu anda yürürlükte olan yasalarını buna göre değiştirip uyarlayacak ve AB bu değişiklikleri onaylayacak. Buna İngilizce olarak “Değişimi veya uyarlamayı onaylamak” manasında “Ratification” denmekte.

AB, kurumsal bir yapıya sahip. Bu yapının 1999 yılında Helsinki’de ve  2002 yılında Kopenhag’da aldığı kararlar var. Avrupa Komisyon’unun 6 Ekim 2004’ tarihli “Türkiye İlerleme Raporu” var. Bunların hepsinde Türkiye ile “Tam üyelik” için müzakereler yapılacağı vurgulanıyor. Bu tarihi kararlarda Bayan Merkel’in ve son zamanlarda ona katılan Fransa Cumhurbaşkanı Chirac’ın önerdiği gibi “İmtiyazlı üyelik” veya “Yarım üyelik” gibi tanımlar  yok. Kurumsal yapıdaki Avrupa Birliği daha evvel aldığı bu kararların dışına çıkmaz, daha doğrusu çıkamaz. AB, hukuku esas almış bir topluluktur ve Hukuki-Siyasi yapısı buna uygun değildir. Bu kararlardan sapmak, ancak söylem veya işittirme düzeyinde olabilir. Bunu basit dilde, iç tribünlere oynamak diye de tanımlayabiliriz. Bu sapmalar ancak kendi ülkelerinde kendi kamuoylarına verdikleri mesajlar şeklinde olabilir.

Nitekim Avrupa Parlamentosu’nun bu hafta oylayacağı Türkiye ile Müzakereler Raporu’nda “Türkiye’nin tam üyeliği” aynen vurgulanıyor ve belirtiliyor. Üyelikle ilgili başka bir tanım veya sınıf lama yok. Gelen bilgiler kararın yüzde 65-80 çoğunlukla geçeceği gibi görünüyor. Ben Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinin  bu hafta yapılacak “VETO’ya EVET” mitingine rağmen  oylamada Yunanistan ile birlikte “Olumlu Oy” vereceğine inanıyorum.

17 Aralık’ta son sözü söyleyecek olan “Avrupa Konseyi” bu kararların dışına çıkamaz. Müzakerelerin “Tam Üyelik” amacıyla yapılacağı kararını alacak ama bence doğası gereği “Müzakerelerin ucunun Açık olduğunu”  belirtecek. Ben bu ucu açıklıktan pek de rahatsızlık duymamaktayım. 1997’de alınan 10 aday ülkenin müzakere kararında da, aynen “Müzakerelerin ucunun Açık olduğunu” ibaresi vardı. Bundan 10 aday ülkenin hiçbiri gocunmadı.
Ben müzakerelerin başlaması için Kıbrıs ile ilgili, Ege ile ilgili ve Ermenistan ile ilgili şartların kararda yer almayacağını düşünüyorum.

Az kaldı. 3 gün sonra hep beraber kararı görüp okuyacağız. Bence asıl sorun, AB kurallarına uyduracağımız yasalarımızı uygulayabilmek için kafalarımızı nasıl değiştireceğimiz olacaktır.

14 Aralık 2004
Bu hafta neler olacak? için yorumlar kapalı
Okunma 49
bosluk

Annan Planı : 2005 yazında masada

Annan Planı : 2005 yazında masada

Eğer Annan Planı çerçevesinde yaptığımız görüşmeler başarısızlıkla sonuçlanırsa yeni görüşmelerin 2005 yılı başında tekrar yapılacağı tüyosu bizlere zaten Şubat-Mart-Nisan 2004 tarihlerinde Lefkoşa Uluslar arası Havaalanında (Yerolakko) görüşmelere katıldığımız dönemde verilmişti.  Bunu daha evvel köşemizde de dile getirip sizleri bu konuda bilgi sahibi yapmıştık.

ABD hükümeti Ekim ayı içinde, Türkiye’nin AB’ye giden yolunun Kıbrıs Rumlarının veto engeline takılmaması için, Kıbrıslı Rumların ve Türklerin 2005 yılı başlarında, BM himayesi altında yeniden birleşmeyi müzakere etmek için tekrar konferans masasında bir araya gelebileceklerini Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Thasos Papadopulos’a resmen ileterek tedbirini  aylar önce aldı.

Genel Sekreter Kofi Annan, Kıbrıs konusunda yeni girişim yapmak,  31 Aralık 2005’e kadar kendisinin ve meslektaşlarının giderlerini karşılamak ve BM Kıbrıs ofisinin yeniden faaliyete geçirilebilmesi için BM Genel Kurulu 5. Komitesi’nden yarım milyon dolarlık fonun onaylanmasını istedi. Bu isteği ile ilgili olarak da “Gerekli olduğunda Kıbrıs sorununun bütünsel çözümünü amaçlayan müzakerelere kısa süre içerisinde başlamak için hazır olmak gerektiği” yönünde bir açıklama yaptı.

Bu hazırlıklar nihayet daha da belirginleşti, kesinlik kazanmaya başladı ve hatta isim bile kondu, “Üç Aylık İyi Niyet Misyonu”.

BM Genel Sekreteri Kofi Annan gelecek yılın ilkbahar aylarında Üç Aylık İyi Niyet Misyonu teklifinde bulunmayı planlıyor.  2005 yılının ilkbahar aylarında Üç Aylık İyi Niyet Misyonu çerçevesinde taraflara sunulacak yeni “Annan” planı,  geçmiş görüşmelerde ortaya çıkan tüm olumsuzlukları, pürüzleri, dersleri ve istekleri göz önüne alarak 5.ci Annan  planının bir devamı şeklinde olacak. Ama bu yeni planın adının “Annan Planı versiyon 6” olup olmayacağından emin değilim. Zannederim “Annan Planı” tanımlamasının geçmişteki psikolojik etkisi göz önüne alınarak adı değiştirilecek.

Annan, 17 Aralıkta başlayacak AB-Türkiye-Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti sarmalından dolayı çözüm bulma süresinin kısıtlı olduğunu vurgulayarak taraflara bir an evvel anlaşmaları için baskı yapacak.

AB-Türkiye-Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti sarmalının kökeninde, Türkiye’nin müzakereler için AB ile masaya oturduğu vakit karşısında oturacak  kişilerden bir tanesinin  Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti olması ve Kopenhag kriterlerinde yer almamasına rağmen, Türkiye’den, müzakerelerden önce Kıbrıs sorunu halletmesi ve Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetini tanıması talebi yatıyor. Türkiye’nin masanın karşı tarafındaki 25 üye ile konuşup, tartışıp, pazarlık yaparken, 25 üyeden 24’ünü tanıyıp 25 inciyi tanımaması olanaksız.

Buna karşın Türkiye’de son derece haklı olarak  B.M. koşullarında Kıbrıs’ta bir çözüme ulaşılmadan ve Kıbrıs’lı Türklerin de içinde bulunacağı “BİRLEŞİK KIBRIS CUMHURİYETİ” kurulmadan yani adadaki taraflar birbirleri ile anlaşıp ortak bir devler kurmadan ben sadece Rumları temsil eden Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetini tanımam diyor.

BM, ABD ve AB ile birlikte Türkiye ve Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetini topluca memnun etmenin bir tek yolu, 17 Aralık’ta Türkiye’ye müzakere tarih verip, müzakereler başlamadan evvel de Kıbrıs’ta tarafları karşılıklı oturtup  içinde Kıbrıs’lı Türklerin de bulunacağı “BİRLEŞİK KIBRIS CUMHURİYETİ” kurmak ve bu yeni devleti de Türkiye’nin hemen tanımasından geçmektedir.

Başka çözüm yok.

Şimdilik senaryo aşağıdaki gibi gözükmektedir.

  • 17 Aralık’ta Türkiye’ye müzakere tarihi verilecek.
  • Müzakere tarihine kadar Üç Aylık İyi Niyet Misyonu çerçevesinde hazırlanmış yeni Annan Planı Kıbrıs’ta tarafların önüne konacak.
  • Taraflar bu yeni plan üzerinde anlaşacaklar.
  • BİRLEŞİK KIBRIS CUMHURİYETİ kurulacak.
  • Türkiye bu yeni devleti tanıyacak.

Ab ile Türkiye’nin üyelik müzakereleri başlayacak.

13 Aralık 2004
Annan Planı : 2005 yazında masada için yorumlar kapalı
Okunma 65
bosluk

25 AB liderinin 16 Aralık gecesi yemeği

25 AB liderinin 16 Aralık gecesi yemeği

Hollanda Dönem Başkanlığının hazırlamakta olduğu Türkiye ile ilgili AB Zirve kararına ilişkin nihai taslak, Perşembe gecesi yenecek resmi yemekte 25 AB liderine sunulacak ve dananın kuyruğu orada kopacak.

25’lerin yemeğinin düzenleneceği bu çok önemli ve kritik Perşembe gecesi, aynı zamanda  Türkiye’nin AB üyelik sürecini VETO edip etmeme kararını alacak olan Rum yönetimi için de bir sınav ve Türkiye ile pamuk ipliğine bağlı ilişkilerini koparma veya sağlamlaştırma gecesi olacak. Rumlar 16 Aralık gecesi tüm politik hünerlerini göstermek ve Bizans’tan miras aldıkları politik becerilerini ortaya koymak zorunda.

Rum Hükümeti öncelikle, zirve kararlarında Türkiye-Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti ilişkilerinin normalleşmesi sürecinin başlatılmasının yer almasını istiyor. Dolayısıyla, Türkiye’nin Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetini tanımasını ve iki “Devlet” arasında diplomatik ilişki kurulmasını talep ediyor. Zirve taslağında Gümrük Birliği anlaşmasının ilgili protokolünün Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti ile ne zaman imzalanacağına dair kesin bir ifade olmamasından son derece rahatsızlar.

Hollanda Daimi Temsilcisi  Tom Dembrain Brüksel’de yaptığı açıklamada Hollanda Dönem Başkanlığının, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinin Türkiye tarafından tanınması konusunda bir uzlaşı formülü sunacağını açıkladı. Bu uzlaşı önerisi, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinin, Türkiye’ye üyelik müzakerelerine başlama tarihi verilmesine onay mı vereceğini yoksa veto mu kullanacağının zeminini oluşturacak.

Bu nedenle 17 Aralık tarihi yaklaştıkça Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetindeki  huzursuzlukta aynı oranda büyümektedir. Bir tarafta Türkiye’den olmazsa olmaz istekleri ve VETO yetkileri var, diğer tarafta, VETO kullanırsa kendisine aba altından gösterilen SOPA var.

Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti daha önceleri ısrarla öne sürdüğü 5 şartı biraz yumuşattı ve bunların sayısını üçe indirdi. Şimdi Rum Hükümeti, 17 Aralıktan evvel peşinen şu üç noktayı elde etme gayreti içinde:

  • Zirve kararında Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti -Türkiye ilişkilerinin normalleştirilmesi prosedürünün başlatılacağının açıkça belirtilmesi ve bu prosedürün ana temasının  Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’nin Türkiye tarafından tanınması ve iki devlet arasında diplomatik ilişki kurulmasının olması.
  • Lefkoşa’nın halen elde ettiği ve Hollanda dönem başkanlığının sonuç taslağının 19. paragrafında yer alan Türkiye’nin gümrük birliğinin, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetini de içine alacak şekilde genişletilmesi.
  • Gümrük birliğinin genişletilmesine ilişkin protokolün, AB-Türkiye üyelik müzakerelerinin başlaması öncesinde Ankara hükümeti tarafından imzalanarak garanti edilmesi.

Bu üç nokta Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Yorgo Yakovu tarafından, İngiltere Hükümetinin destek vermesi talep edilerek,  İngiltere Dışişleri Bakanı Jacques Straw kanalı ile Başbakan Blair’e iletildi.

Aynı şekilde Yakovu, dün görüştüğü Fransız Dışişleri Bakanı Michael Barnie’den de söz konusu bu üç nokta ile ilgili olarak Fransa Hükümetinin desteğini istedi.

Hollanda, kendi Dönem Başkanlığı içinde ve AB için çok önemli olan 17 Aralık Zirve kararı öncesinde “Kıbrıs” meselesinde bir uzlaşı çözüm bulmak gayretleri içinde gözükmektedir. Hollanda’nın hedefi Türkiye’nin, Gümrük Birliği antlaşmasını 17 Aralık öncesinde Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetini de içine alacak şekilde genişletecek protokolü imzalaması.

Hollanda’nın bu iyi niyetli düşünce ve gayreti, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti yöneticileri tarafından yanlış değerlendirilirse, taleplerinin kabul edilmesi yönünde ısrarlı olacaklar ve sonunda kendi kendilerini dolduruşa getirerek VETO seçeneğini kullanacaklar.

Zaten bir yerde Rum halkı da Papadopulos’u VETO hakkını kullanmaya zorluyor. Yapılan Kamuoyu yoklamaları, Rumların yüzde 60.4’ünün Türkiye’nin VETO edilmesinden yana olduğunu gösteriyor.

11 Aralık 2004
25 AB liderinin 16 Aralık gecesi yemeği için yorumlar kapalı
Okunma 55
bosluk

Annan girişimlere mi hazırlanıyor?

Annan girişimlere mi hazırlanıyor?

Kıbrıs adasında yıllardır sürmekte olan toplumlararası sorunu kökünden çözmek ve adaya kalıcı bir barış getirmek için uğraş veren Birleşmiş Milletler Teşkilatı, bildiğimiz gibi yıllardır çözüm planları üretmiş, tarafların önüne koymuş ve barış çabalarını hiç bıkmadan usanmadan yıllardır sürdürmüştür.

Bunların sonuncusunu Genel Sekreter Sayın Kofi Annan’ın başkanlığında bir BM ekibi hazırlamıştır. Bu ekip geçmiş görüşmelerden elde ettikleri tüm olumsuzlukları, pürüzleri, dersleri ve istekleri göz önüne alarak adına  ANNAN PLANI denilen yeni bir barış planı hazırlamış ve tarafların önüne koymuştur.  Tarafları masaya oturtarak, adeta görüşmeye zorlamış ve ADAYA BARIŞ GELMESİ için sonuna kadar da tüm olanaklarını seferber etmiştir. Bu planın görüşmeleri 2004 yılının başında yapılmış ve plandaki takvim çalıştırılarak planın en son adımı da 24 Nisan 2004 tarihinde yapılan referandum ile atılmıştır. Yapılan referandumda beklentilerin aksine Türkler EVET oyu kullanırken, Rumlar HAYIR oyu kullanmış ve her şey tekrar çıkmaza girerek, KIBRIS sorunu tekrar başa dönmüştür.

Annan Planı kendi içeriği ve kuralı uyarınca, aynen “mıssıon ımpossıble”  veya Türkçe ismi ile “görevimiz tehlike” filminde olduğu gibi kendi kendini imha etmiş ve taraflara, Referandumda her iki taraftan da EVET çıkmadığı için ANNAN PLANI’nın öldüğü ve artık masada olmadığı söylenmiştir.

Ben yazılarımın başından beri ANNAN PLANI’nın ölmediğini sadece dondurulduğunu ve zamanı gelince tekrar masaya konacağını ve tarafların istekleri doğrultusunda birkaç değişiklik yapıldıktan sonra tekrar tarafların OYU’na sunulacağını söylemekteyim ve halen de bu iddiamı devam ettirmekteyim.

Bence artık ANNAN PLANI’nı tekrar masaya koymanın zamanı geldi. Kıbrıs sorununun çözümü konusunda ELE GEÇMEZ bir fırsat daha çıktı ortaya. Nedir bu fırsat: AB üyesi Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’nin Türkiye’den siyasi tanınma istemesi, Türkiye’nin de AB’den, AB’ye giriş müzakerelerinin başlatılacağı bir tarih istemesi ve her iki ülkenin de isteklerinde çok ısrarlı olmaları.

Bu beklenmedik gelişmedeki çözüm, aynı anda hem Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’ni hem de Türkiye’yi memnun ve tatmin etmekte yatmaktadır.

Çözümün ana hatları şöyle olabilir. Türkiye’nin AB ile müzakereleri şartsız olarak başlar. Adada taraflar tekrar Annan Planını görüşmeye başlar.  Kısa sürede “BİRLEŞİK KIBRIS CUMHURİYETİ kurulur ve Türkiye, AB üyesi bu yeni Kıbrıs devletini tanır.

Hem adada barış sağlanmış olur, hem Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti Türkiye tarafından tanınmış olur hem de AB, Türkiye ile müzakereleri şartsız olarak başlatmış olur. Buradaki durum tam manası ile WIN-WIN-WIN olur.

Şimdi hep beraber Birleşmiş Milletler içindeki yeni gelişmelere  ve gelen haberlere bakalım.

  • Genel Sekreter Kofi Annan, Kıbrıs konusunda yeni girişim yapmak ve  BM Kıbrıs ofisinin yeniden faaliyete geçirilmesi için fon istedi.
  • Annan, BM Genel Kurulu 5. Komitesi’nden 31 Aralık 2005’e kadar kendisinin ve meslektaşlarının giderlerini karşılamak için yarım milyon dolarlık fonun onaylanmasını istedi.
  • Annan, 2005 yılı içinde Kıbrıs Sorunu’nda girişimlerde bulunmak için zemin hazırlamaya başladı ve Siyasi Partiler ile Sivil toplum örgütlerinin bu yeni sürece aktif olarak katılmalarını istiyor.
  • BM Genel Sekreteri Kofi Annan, “Şu anda yeni bir girişimin başlaması için uygun temel olmamasına rağmen, gerekli olduğunda Kıbrıs sorununun bütünsel çözümünü amaçlayan müzakerelere kısa süre içerisinde başlamak için hazır olmak gerektiği” yönünde görüş bildirdi.
  • İngiliz Üsleri, Sir David Hannay’ın Annan Planı’nın uygulanması çerçevesinde başlattığı masraf kısma politikası çerçevesinde üslerde çalışan 500 Kıbrıslı Rum’un işine son verme kararı aldı.
  • Lord Hannay, bugün İngiltere Uluslararası İlişkiler Kraliyet Akademisi’nde duyurulacak olan “Kıbrıs: Çözüm Arayışı” adlı kitabında Annan Planı’ndan başka bir çözüm olmadığını yineliyor.

Sizce yukarıda alt alta dizdiğim bu gelişmeler birer tesadüf mü yoksa benim öngördüğüm gibi 2005 yılının ilk çeyreğinde mı konacak.

Bence, EVET, ANNAN PLANI gene masaya konacak.

10 Aralık 2004
Annan girişimlere mi hazırlanıyor? için yorumlar kapalı
Okunma 42
bosluk

AB, Türkiye ve Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti sarmalı

AB, Türkiye ve Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti sarmalı

Türkiye,  Avrupa Birliği ve Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti müzakereler öncesi ve müzakereler süresince sıkıntılı bir sarmalın içinde olacak. Bu sarmalın herkesi aynı anda memnun edecek bir çıkış yolu da maalesef yok.

Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’nin aklında değişmez -5- istekleri var ve öncelikleri Türkiye tarafından tanınmak.

Kıbrıs’ta bir statü değişikliği olmadan veya Kıbrıs’ta Türklerin de içinde olacağı yeni bir devlet kurulmadan Türkiye’nin, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetini tanıması olanaksız. Aksi takdirde kendi kuyruğunu yemeye başlamış bir yılan gibi eninde sonunda kendi kendisini yutar duruma düşmüş olacaktır. Türkiye , Kıbrıs’ta Türklerin de içinde olacağı yeni bir devlet kurulmadan, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetini tanıdığı anda, adada işgalci durumuna düşmüş olacak ve hemen ve de derhal, anında askerlerini geri çekmek zorunda kalacaktır.

AB ise tarihi bir strateji hatası yapmış, BM’nin bin bir zorlukla, Annan Planını görüşmek ve “BİRLEŞİK KIBRIS CUMHURİYETİ’ni kurmak hedefi ile masaya oturtmayı başardığı Kıbrıs Rumları ve Türklerinden, Referandum da Rumların EVET oyu kullanacağını, Türklerin de HAYIR oyu kullanacağını var saymış. Bu nedenle de ikna çalışmalarını Türklerin üzerinde yoğunlaştırmış, ve de adaya barışın gelmesini beklemeden Rumları 1 Mayıs’ta bünyesine almakta bir sakınca görmemiştir.  Düşünceleri ve öngörüleri maalesef yanlış çıkmış, adadaki barışın oyun bozancıları zannedilen Türkler referandumda EVET oyu kullanırken, yaptıkları planların aksine HAYIR oyu kullananlar Rumlar olmuş. Şimdi Avrupa Birliğinin içinde sınır sorunlarını halletmemiş bir Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti var.

Şimdi bu çıkmazla yüz yüze gelince, Türkiye’nin önüne ne gerekçe koyuyorlar. Masaya müzakere için oturduğun devletleri tanımalısın, bu nedenle de müzakereler başlamadan  önce Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’ni tanıman gerekmektedir diyorlar.

Bu hassas sarmalın çözümü, Annan planı görüşmelerinin tekrar başlaması, referandumda Rumların EVET demesi,  “BİRLEŞİK KIBRIS CUMHURİYETİ’nin kurulması ve Türkiye’nin, AB üyesi bu yeni Kıbrıs devletini tanıması ile AB-Türkiye müzakerelerinin eş zamanlı olarak başlaması şeklinde gözükmektedir.

Bu çözüm gerçekleşmez ise neler olabilir.

  • Türkiye’nin AB ile müzakereleri ucu açık olarak başlar. Kıbrıs sorunu gündemin alt sıralarında yer alır ve Kıbrıs için ivedi bir çözüm düşünülmez. AB üyesi Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti, her aşamada  Türkiye’den Annan Planı’nı daha da geriye götüren ödünler talep eder. Her adımda Türkiye’nin önüne konan bu talepler ile Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti, Türkiye’yi kendisi siyaseten tanımak ve askerini geri çekmek konusunda zorlar.
  • Türkiye’nin AB ile müzakereleri şartsız olarak başlar. Adada taraflar tekrar Annan Planını görüşmeye başlar.  Kısa sürede “BİRLEŞİK KIBRIS CUMHURİYETİ kurulur ve Türkiye, AB üyesi bu yeni Kıbrıs devletini tanır. Böylece Kıbrıs sorunu tarihin sayfalarına çözülmüş bir konu ve yeni bir devlet olarak girer.

Türkiye, AB ile yapacağı müzakerelerde, Rumların oyunlarına hedef olmamak ve Rumların arka bahçesinde oyun oynamak zorunda kalmamak için Kıbrıs uyuşmazlığının BİRLEŞMİŞ MİLLETLER çatısı altında çözülmesi gerektiğini öne sürmeli ve bu konuda hiç taviz vermemelidir. Bu yöntemle, AB-Türkiye müzakereleri ile Kıbrıs sorunu ayrı platformlarda görüşülüyor olup, müzakereler süresince Kıbrıs konusu Türkiye’nin önüne AB koşulu veya isteği olarak konamayacaktır.

9 Aralık 2004
AB, Türkiye ve Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti sarmalı için yorumlar kapalı
Okunma 64
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 kktc-bayrak kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar