T.C. Hibeleri

T.C. Hibeleri

Türkiye Cumhuriyeti Lefkoşa Büyükelçiliği Yardım Heyeti Başkanlığı’nca hazırlanan “KKTC’ye Yapılan TC Yardımları 2009 Yılı Faaliyet Raporu” evvelki hafta sonu açıklandı.


Türkiye Cumhuriyeti bu rapora göre, 1998’den bugüne kadar Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne 6 milyar 191 milyon 576 bin 58 TL hibe ve kredi kullandırmış.


Dağılım olarak da Savunma ve altyapı projelerine hibe, kamu sektörü, reel sektör, mali sektöre de kredi şeklinde yardım yapan Türkiye, ayrıca teşvik kredileri de vermiş.


Söz konusu “Rapor” bir kitapçık halinde yayımlandı.


İçerisindeki yıllara göre kullandırılan hibe ve kredi rakamlarına değinmeyeceğim.


Basınımızda, neredeyse tüm yerel gazetelerimizde yayınlandı bu rakamlar.


Hepsi bu kadar mı?


Hayır değil.


Bence bu kitapçıktaki hibe ve krediler 1998 yılından itibaren değil, 21 Aralık 1963 tarihinden itibaren yapılan tüm yardım, hibe ve kredileri kapsamalıydı.


Kıbrıslı Türkler olarak görmeliydik anavatanımızın bizi nasıl yıllardır bıkmadan usanmadan kanatları altına alıp bağrına bastığını.


Aslında çok haksızlık ediyoruz anavatanımız Türkiye’ye.


Münferit olayları, kişisel suçları anavatana yüklüyoruz sanki o yapmış gibi.


21 Aralık 1963 tarihindeki Rum saldırılarından sonra evlerinden, köylerinden, doğup büyüdükleri yerlerden silah zoru ile göç eden kardeşlerimize önce Türkiye’nin Kızılay’ı yetişmişti, tabii Türkiye Cumhuriyeti’nin gücü ve desteği ile.


Kızılay hem çadır, hem yiyecek hem de giysi göndermişti bizlere.


KKTC Cumhurbaşkanlığındaki kayıtlara ve Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş’ın “1964 Arşiv Belgeleri ve Notlarına” göre 12 Eylül 1964 günü BM Barış Gücü Komutanı Thimayya, Kızılhaç ilgilileri ve Sn. Şahinbaş’ın yaptıkları araştırma ve toplantı sonucundaki bulguları, Kıbrıslı Türklerin asgari yiyecek ve içecek gereksinimlerinin 1500 kişi için günde 3 ton olduğunu ortaya koymaktadır.


Kızılay bu bulguyu temel alarak Kıbrıslı Türklere gıda sevkiyatını aylık 7,500 ton olarak yıllarca hiç aksatmadan yerine getirdi.


Bu yardımlar 10 sene boyunca, 1974 Mutlu Barış Harekatına kadar aralıksız devam etti. 10 yıl içinde Kızılay tarafından gönderilen sadece “Gıda Maddeleri”nin toplamı yaklaşık 900 bin tondur.


Bunun hepsi, en ucuz gıda maddesi olan un bile olsa, günümüz parası ile 540 milyon Dolar eder.


Gene aynı kayıtlara göre, 1964 yılında yaşanan soykırım günlerinde Kıbrıs Türk Halkı’nın sıkıştırıldığı adanın %3’ü büyüklüğündeki gettolarında kendilerini yönetmek için kurdukları Yönetimin “Genel Komite”sinin (o dönemdeki Bakanlar Kurulu), 7 Kasım 1964 günü yapmış olduğu 33. toplantısında kayıtlara geçirilen “1. 1964 Yılı Bütçe Tatbikatı”, ilk 6 aylık bütçenin 1,557,267 Sterlin olduğunu ortaya koymaktadır. Ve bu para hiç aksatılmadan düzenli olarak Anavatan Türkiye tarafından gönderilmiş.


Maaşların ödenmesi amacı ile yıllık olarak gönderilen paranın toplamı 3,114,534 Sterlin ediyor. 10 yıllık dönemde toplam olarak 31,145,340 Sterlin göndermiş anavatan Türkiye.


Bu paranın büyüklüğünü algılayabilmek için günümüz koşullarına göre alım gücünü hesaplamak gerekmektedir.


O günün paritesine göre 2.80 dolar bir Sterlin etmekteydi. Benzinin galonu 2 şilindi, yani litresi 7 cent idi. Bu günkü para ile yaklaşık 0.11 TL veya 11 kuruş etmektedir.


1 Sterlin ile o dönemde 40 litre benzin alınabildiği esas alınırsa, günümüz parasının alım gücüne göre o dönemin 1 Sterlini, günümüzün yaklaşık 80 TL’sine eşit olmaktadır. Bu da Türkiye’nin, “O kötü günlerimizde” bizlere, Mutlu Barış Harekatına kadar İki Buçuk Milyar TL hibede bulunduğunu ortaya koymaktadır.


1974 yılından, raporun başlangıç tarihi olan 1998 yılına kadar ise sadece maaşlar değil, alt yapı paraları da anavatanımız tarafından gönderildi. Bu miktarı kesin olarak bilmiyorum. İlk 10 yılı temel alıp, hiç artma olmadığını düşünsek bile, bu miktara tahminen 6 Milyar TL denilebilir.


Ama 1976-1981 yılları arasında KTFD Meclisinde Mağusa Milletvekili olarak görev yaparken, Ercan Havaalanımıza gece uçuşları yapılabilsin diye Trabzon Havaalanı için ithal edilmiş ışıklandırma sisteminin, Trabzon yerine Ercan getirilip monte edildiğini çok iyi biliyorum. Gözlerimle gördüm, karar mekanizması içinde de bulundum.


Telefon, yol, su ve elektrik gibi alt yapılara o yıllarda neler harcandığını ortaya çıkarmak için o dönemin bütçe yasalarına ve harcamalarına bakmak gerek.


Kalkınma Bankası Yönetim Kurulu Başkanı iken, Kıbrıs’tan sorumlu Devlet Bakanının sadece eğitim kurumlarımızın geliştirilmesi için kredi verilmesi amacı ile KKTC Kalkınma Bankasına 30 milyon dolar gönderdiğini de çok iyi biliyorum. Çünkü ilgili yazıyı cebimde ben getirmiştim.


Bence bu kitapçık, 21 Aralık 1963’den itibaren Kıbrıslı Türklere gönderilen mal cinsinden ve para olarak tüm hibeleri, kredileri ve alt yapı harcamalarını içermeliydi.


Zaman zaman acımasızca eleştirilen anavatanımızın bizler için neler yaptığını, neleri göze aldığını hepimiz bilmeliyiz ve zamanı gelince de çocuklarımıza ve gençlerimize bu bilgileri aktarabilmeliyiz.

20 Eylül 2010
T.C. Hibeleri için yorumlar kapalı
Okunma 35
bosluk

Drutsas’ın Eroğlu Hezeyanı

Drutsas’ın Eroğlu Hezeyanı

Yunanistan’ın çiçeği burnunda Kıbrıslı Rum Dışişleri Bakanı Dimitris Drutsas daha işe başlamadan yanıltıcı beyanlara ve suçlamalara başladı.


Aslında biraz kibar bir tarz kullandım ve “Yalanlara başladı” yerine “Yanıltıcı Beyanlara” tanımını kullandım.


Çok değil daha geçen hafta adaya yaptığı ziyarette, “Kıbrıs konusunun bir istila ve işgal” sorunu olduğunu açıkladı.


1964 Mart ayı ile 1967 Kasım ayları arasında, tüm anlaşma ve yasalara aykırı olarak adada bulunan tepeden tırnağa silahlı ve tam teçhizatlı Yunan Tümenini unutmuş göründü.


1964-1974 yılları arasında tüm anlaşmalara aykırı olarak Rum Mili Muhafız Ordusu’nda (RMMO) görev yapmış, yıllık olarak sayıları bin 500’ün üzerinde olan Yunan subay ve astsubaylarını da unutmuştu.


Halen uluslararası nitelikteki 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası, Garanti ve İttifak Anlaşmalarına da aykırı olarak adada bulunan Yunan Alayının (ELDİK) dışındaki yaklaşık sayıları 15 bini bulan paralı Yunan askerlerini ve subaylarını da unutmuş görünüyor.


Hatırlamak isterse, aile vakfımızın arşivinde bulunan General Grivas’ın, dönemin Rum Cumhurbaşkanı Makarios, Yunanistan Milli Savunma Bakanı Garufalyas ve Yunanistan Başbakanı Papandreu (Şimdiki Başbakanın amcası) ile yaptığı yazışmaların fotokopilerini kendisine gönderebilirim. Hem bilgi edinir, hem de anı tazelemiş olur.


Ama iş suçlamaya gelince, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası, Ek I, Madde 4.’e göre adada bulunan “Türk Barış Kuvvetlerinin (TBK) varlığını ise “İstila ve İşgal” olarak lanse etmeye çalışmakta.


Kantara’daki yaban keçileri bile güler bu iddiaya.


Dün ise Yunanistan’ın Kıbrıslı Dış İşleri Bakanı Dimitris Drutsas yeni inciler yumurtladı.


Drutsas’a göre “Hristofyas’ın kapalı bölge Maraş’ın açılmasını da içeren öneri paketi, müzakere sürecine katkı sağlayacakmış”. Nasıl bir katkı sağlayacağına ise hiç değinmemiş.


Ben de çok merak ediyorum aslında nasıl bir katkı sağlayacağını.


Hristofyas’ın Maraş önerisi, tutar bir zemine oturmayan, yutturmacadan ve Maraş’ı karşılıksız geri talep etmekten öteye başka bir içeriği bulunmayan bir göz boyaması.


Drutsas’ın en büyük hayal kırıklığı yaratacak sözleri ise “Başbakan Eroğlu’nun bugüne kadarki tezlerinin müzakerelerde esnekliğin varlığına yönelik iyi alamet olmayan, geçmişten kalma tezler” cümlesiydi.


Anlaşılan Cumhurbaşkanımız Sayın Dr. Derviş Eroğlu’nun 18 Nisan’da Cumhurbaşkanı seçildiğinin farkında değil ve hala daha kendisini “KKTC’nin Başbakanı” sanmakta.


Bu belki bir dil sürçmesi olabilir ve affedilebilir ama Cumhurbaşkanımız Eroğlu’nun Cuma günü masaya koyduğu Türk önerilerinin “Geçmişten Kalma Tezler” olduğunu iddia etmesi “Kıbrıs Müzakerelerinden” ve “Kıbrıs Sorunundan” ne denli uzakta olduğunu ortaya koymakta. Veya da “Ne denli beyninin Kıbrıs Rum tezleri ile yıkanmış olduğunu” gözler önüne sermekte.


Cuma günü Cumhurbaşkanımızın “Mülkiyet” konusu ile ilgili masaya koyduğu, geçmişle hiçbir bağı olmayan, uluslararası uygulaması başarı ile denemiş, hakça düzenlenmiş ve AİHM kararlarına artıksız veya eksiksiz uyan yep yeni bir öneri. Buna “Mülkiyet” konusunda yep yeni bir tez de denilebilir.


Bu önerinin nasıl olur da geçmişten geldiği söylenebilir pek de anlamış değilim.


İşin püf noktası da zaten burada.


Bu yep yeni öneri Rumları şoka uğrattı ve bir çıkmaza soktu.


Hristofyas, Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun bu önerisine “Hayır” derse kendisine BM yüklenecek ve müzakereleri çıkmaza sokmakla suçlayacak, “Evet” derse AKEL’in dışındaki tüm Rum Siyasi partileri kendisini “Çarmıha Gerecek”.


Geriye tek bir çare kalıyor.


Yunanistan’ın devreye girmesi ve Kıbrıslı bir Dışişleri Bakanı kanalı ile Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun suçlanması ve şikayet edilmesi.


Şimdi bu aşamadayız.

17 Eylül 2010
Drutsas’ın Eroğlu Hezeyanı için yorumlar kapalı
Okunma 44
bosluk

Taksim’den Önceki Son Başkan

Taksim’den Önceki Son Başkan

Rum Yönetimi Başkanı Dimitris Hristofyas, tam gün müzakerelerin 8 Eylül Çarşamba günkü bölümü sonrasında Başkanlık Köşkü’ne dönüşünde bir açıklama yaptı ve “Türk önerileri kabul edilmez, masada görüşmemeliyiz” diyen EDEK Başkanı Omiru’ya da uzun bir yanıt verdi. 


Hristofyas söz konusu yanıtının içinde “Taksimden önceki son başkan olmayacağım” cümlesini de kullanarak, benim değerlendirmeme göre müzakerelerin geleceği ile ilgili bir de mesaj verdi.


Hem de üzerinde uzun uzun düşünülmesi gereken önemli bir mesaj.


Hristofyas’ın o gün söyledikleri aynen aşağıdaki gibi;  


“Görüşmek için halktan yetkisini de aldığımız konu çok zor ve çok karmaşık bir konu.  Görüşmemizin yasak olduğunu söyleyenler var. Sonunda bu noktaya mı geldik? Görüşmeyi başlatan biz değiliz. İki bölgelilik açısından mülklerle ilgili görüşmeyi Başpiskopos Makarios, Etnarh başlattı. Şimdi kimse kalkıp da Makarios’a yüklendiğimi söylemesin, Tanrı aşkına.


Tekrar ediyorum, sanki en büyük güçmüşüz ve çözüme ihtiyacı olan bizler değilmişiz, bu yüzden her şeyi oluruna bırakalım gibi davranıyoruz. Ben, her şeyin oldu bittilerle devam etmesini kabul edemeyeceğimi söylüyorum.  Taksimden önceki son başkan olacak bir başkan da değilim. Çözüm bulalım istiyorum.  Elbette bütün Kıbrıslıların haklarına saygı gösterecek ve elbette 36 yıldır süregelen işgalin neden olduğu zorlukları da dikkate alan bir çözüm.”


Rum politikacıları ve Rum düşünce mantığını çok iyi bildiğim için bu cümlelerden benim algıladığım mesaj, tamamen müzakerelerin geleceği ile ilgili ve ileriye dönük.


Rum Cumhurbaşkanlığı seçimleri Şubat 2013 tarihinde. Büyük bir olasılıkla da gene pazara denk gelen 17 Şubat 2013’de ilk tur seçimler yapılacak.


Hristofyas’ın Çarşamba günkü mesajını daha iyi algılayabilmek için, daha evvel dile getirdiği geleceğe yönelik iki farklı mesajı ile bu mesajını ilintilemek gerek.


Hristofyas, 18 Mart 2010 günü yaptığı basın açıklamasında  “Kıbrıs sorununun çözülememesi durumunda 2013’te gerçekleştirilecek başkanlık seçimlerinde aday olmayacağım” sözlerini dile getirmişti.


24 Mayıs 2009 tarihinde ise “Eğer ben Talat ile sorunu çözemezsem, kimlerin uzlaşabileceğini bilmiyorum” demişti.


Sözler ortada, mantık da ortada.


Bunların yanına “Taksimden önceki son başkan olmayacağım” kararını da koyarsanız, Hristofyas’ın ne düşündüğü ve müzakereler yönelik stratejisinin de ne olduğu apaçık ortaya çıkmakta.


Hristofyas’ın başının üzerinde, adına “Ulusal Konsey kararları” denen, bir “Demoklesin Kılıcı” var. Bu kararların dışına çıkması olanaksız. Zaten Çarşamba günkü açıklamasında da topu “Etnarh, Başpiskopos Makarios”a attı. 


AİHM’nin Demopulos dosyası içinde “Kıbrıslı Türklerin KKTC’de halen kullanmakta oldukları taşınmazlar üzerinde eski mal sahibinden çok daha fazla hakları olduğu”  kararı olmasına rağmen, Hristofyas’ın sunduğu “Mülkiyet” ile ilgili öneriler sadece ve sadece eski mal sahibinin hak sahipliliği üzerine kurulu ve KKTC’deki malına geri dönebileceği şeklinde. Başka bir alternatif öneri de yok sunduğu kağıtta.


Türk Önerileri ile Rum önerileri arasında bir yakınlaşma yok, kurulabilecek bir köprü de yok.


Geriye ne kalıyor.


Anlaşma olamayacağı ve adanın bölünmüşlüğünün “de facto”dan (gerçek durumdan) de jour”a (resmi duruma) dönüşeceği. 


Yunan milli anlayışına göre adanın bölünmesine imza atacak olan Rum lider Yunan tarihine “lanet okunan” bir kişi olarak geçeceğinden, geriye tek bir seçenek kalıyor Hristofyas için. “Şöyle veya böyle, 17 Şubat 2013’e kadar müzakereleri çıkmaza sokmadan, zoraki olarak sürdürmek ve sonra da aday olmamak.”


Hristofyas işte bu öngörüsünü ve stratejisini şimdiden ufak ufak işittirmeye başladı.


Sizlere şimdiden müzakereler ile ilgili bir kehanette bulunabilirim.


Yakın zaman içinde her hangi bir anlaşma olmayacak ve Hristofyas müzakereleri 17 Şubat 2013’e kadar sürdürebilmek için her yolu deneyecek.

15 Eylül 2010
Taksim’den Önceki Son Başkan için yorumlar kapalı
Okunma 36
bosluk

Rum Önerileri

Rum Önerileri

Müzakerelerin her aşamasında Rum tarafı, Türk önerilerini Rum basınına sızdırmakta ve işlerine geldiği gibi de spekülasyon yapmakta veya gerektiğinde de üçüncü kişilere yaptırmakta.


Belli ki bunu genel bir uygulama haline getirmişler.


Taraflar arasında yapılan anlaşma, bu bilgilerin sızdırılmaması ve liderlerin gerektiği zaman kendi halklarını bilgilendirmesi şeklinde.


Ama Rum tarafı bu mutabakata pek uymamakta.


Rum tarafındaki sızdırma eylemi bilinçli bir şekilde yapılmakta. Türk önerileri içindeki Rumların hoşuna gitmeyen bölümler, neredeyse manşete taşınmakta, olumlu ve yapıcı kısımlar ise satır aralarında kaybedilip adeta yok edilmekte.


Gerek Hristofyas, gerekse de sözcüsü Stefanos tarafından yapıcı, birleştirici ve ileriye dönük olduğu iddia edilen Rum önerileri maalesef pazarlanmak istendiği gibi değil.


Hristofyas hızını alamadı ve birde bu önerilerini bir mektup halinde AB’nin 26 devlet başkanına gönderdi.


Aslında Hristofyas’ın sunduğu bu “Yeni” öneriler geçmiştekilerden pek de farklı değil.


İlk kez 12 Şubat 1977 tarihinde BM Genel Sekreteri Kurt Waldheim hamiliğinde Denktaş ve Makarios arasında yapılan 1. Doruk Anlaşmasındaki ilk 2 madde, adada varılacak çözümün nasıl olacağını açık ve net bir şekilde ortaya koymuştu.


Üstelik Makarios bu anlaşmanın altına imzasını “Etnarh” olarak, yani Rum halkının “Dini ve Milli Lideri” olarak atmıştı. Kendisinden sonra hiç kimse Etnarh payesini alamadı. Bu nedenle de attığı imza hem kutsal nitelikte, hem de politik olarak bağlayıcı nitelikte. Zaten Hristofyas da son müzakereden sonra, “İki bölgelilik benim kafamdan çıkmadı, Etnarh buna imza atmıştı” diyerek sorumluluğu kabul etmemişti


BM’nin bilahare belge olarak yayınladığı bu anlaşmada üzerinde mutabakata varılan 1. ve 2. Maddeler aynen aşağıdaki gibidir.


1- Bağımsız, bağlantısız, iki toplumlu, federal bir Cumhuriyet kurulacaktır.


2- Her toplumun yönetimi altına girecek topraklar, ekonomik, yaşanabilirlik ve mülkiyet ışığında tartışılacaktır.


19 Mayıs 1979 tarihinde gene BM Genel Sekreteri Kurt Waldheim hamiliğinde Denktaş ve Kyprianou arasında yapılan 2. Doruk Anlaşmasından sonra da “İki bölgelilik” fikri benimsendi ve temel parametrelerden bir tanesi haline geldi.


Zaman içinde süregelen müzakerelerde, iki halkın liderleri değişse de BM’nin bu temel parametreleri değişmedi ve yıllar geçtikçe de içerikleri daha da netleşti.


Waldheim’den başlamak üzere BM Genel Sekreterliği görevinde bulunan Javier Perez De Cuellar, Boutros Boutros Ghali ve Kofi Annan’ın Kıbrıs konusunda yazdıkları “Rapor”lar, Güvenlik Konseyinin aldığı “Karar”lar ve çeşitli tarihlerde sunulan “Plan”lar, “İki Bölgeli”liğe daha da açıklık kazandırdı.


BM Planlarında yer aldığı şekli ile “İki Bölgeli”lik, “Bölge hangi halka aitse, nitelikli nüfus ve toprak çoğunluğu ona ait olacaktır” haline geldi. “Nitelikli çoğunluk” kavramı da oransal olarak, %50’lerin çok üzerinde dile getirildi.


Nitekim Hristofyas’ın 23 Mayıs 2008 tarihinde Talat ile yaptığı görüşmeden sonra BMBG Misyon Şefi Michael Möller tarafından okunan açıklamada, “İki bölgelilik” ve “ İki devletlilik” net bir şekilde vurgulandığı için Hristofyas, hiçbir koşulda bu açıklamaya ve Talat ile vardığı bu mutabakata değinmedi ve değinmekte istemedi.


Hristofyas’ın sunduğu son Rum önerileri, tamamen “İki Bölgeli”liği yok edecek kriterler taşımakta ve içinde başka yeni bir fikir de yok.


Rum önerileri, AİHM’in mülkiyet sahipliliğinin tanımını yaptığı son kararına rağmen, 35 yıldır güneydeki mallarını bırakıp kuzeyde taşınmaz mal tutan Kıbrıslı Türkleri ve diğer şekillerde mülk sahibi olmuş KKTC vatandaşlarını, “Şimdiki Kullanıcı” olarak tanımlamakta ve “Derhal iade, orta vadede iade, kısa vadeli kiralama ve yüz yıllık kiralama” gibi kavramlar içermektedir. “Takas” Rum önerilerinin içinde yok, “Tazminat” ise eski mal sahibinin kararına bırakılmış.


Kısaca Hristofyas, BM parametrelerini yok saymakta ve uzun vadede Rumların adanın mutlak sahibi olmalarını önermektedir.


Belli ki Rumların bütün istediği, zamanı durdurmak ve Rumların silah zoru ile 1963-1974 yılları arasında adanın mutlak hâkimi oldukları günlere geri dönmek.

13 Eylül 2010
Rum Önerileri için yorumlar kapalı
Okunma 36
bosluk

Bağlarbaşı (Malya) buluşması

Bağlarbaşı (Malya) buluşması

Adına “Halk Diplomasisi” denilerek Bağlarbaşı’nda, Rumca ismiyle de Malya’da bir buluşma düzenleniyor yarın.


Adı da “Malya Buluşması”, “Bağlarbaşı Buluşması” değil.


Bu buluşmaya Bağlarbaşı’lı Rumlar ile Türkler katılacakmış. 


Tabii kaldılarsa.


Günümüzde Bağlarbaşı’nda yaşayan hiç Türk yok.


Limasol’un büyük bir Türk köyü olan Bağlarbaşı’nda ayakta kalmayı başarmış Türk evi sayısı da eskiye kıyasla bayağı az. Onları da Rum Hükümeti tamir edip yabancılara kiralamış.


Bağlarbaşı’nda ikamet eden “Gerçek Bağlarbaşı”lı Rum’un sayısı ise iki elin parmaklarını geçmiyor.


Kimler orada buluşacak bayağı merak ediyorum.


Geçen seneki buluşmada birlikte yemekler yendi, şarkılar söylendi, dolaşıldı ve bir de folklorik düğün töreni yapıldı.


“Düğün Tören”i gerçekte tamamen hayal ürünü.


Bir Türk ile bir Rum’un evlenmesini 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası adeta yasaklanmış durumdadır.


Önce din değişecek, sonra isim.


Öyle kuru kuruya “Ben Müslüman oldum” veya “Ben Hıristiyan oldum” demek yetmiyor.


Ya Rum Cemaat Meclisi evlenecek olan Türk’ü Ortodoks Hıristiyan olarak kabul edecek, ya da Türk Cemaat Meclisi evlenecek olan Rum’u Müslüman.


Meclisin “Evet” kararı ise olmazsa olmaz koşul.


Öyle Komisyon toplanıp karar da alamaz. Karar illaki Genel Kuruldan çıkacak.


Damat, Müslümanlığı kabul etmiş Rum ise sünnet Töreni, Ortodoks’luğu kabul etmiş Türk ise Vaftiz Töreni yapılması gerekiyor.


Bunlar olmazsa evlilik de olamaz. Nitekim de hiç olmadı.


Ben Kıbrıs’taki yaşamım boyunca hiçbir Türk ile Rum’un evlendiği düğün töreni görmedim.


Gören varsa, lütfen anlatsın. Araştırmacı tarafım dinlemeye hazır.


Bağlarbaşı deyince benim aklıma 10 Mart 1964 geliyor.


1963 yılı sonlarında başlayan Rum saldırıları ile yaşanan en acı insanlık dramlarından birisini de Bağlarbaşı (Malya) Türk halkı ve de onlara eşlik eden diğer 3 komşu Türk köy halkı birlikte yaşadı.


O günleri yaşayan bir Bağlarbaşı’lının anlatımı kelimesi kelimesine aynen şu şekilde;


“1963 öncesi 1000’e yaklaşan nüfusu ile Bağlarbaşı, Kıbrıs’ın en yoğun üzümcülük merkezlerinden birisi idi. O kadar çok üzüm üretilirdi ki, bu üzümü toplamak için bağ bozumu zamanlarında köy nüfusu en az üçe katlanır ve bu zamanlarında köy, Mesarya ve Karpaz’a kadar Kıbrıs’ın her tarafından mevsimlik işçi çekerdi.


1964 yılı başlarında yoğun tedhiş ve baskı altındaki Türklerin can güvenliği kalmamıştı. Herkes canını kurtarma derdinde idi. Bağlarbaşı yanındaki küçük Yerovası (Yerovasa) köyü, bu yüzden bizim köye göç etti. Ardından Rumlar, diğer iki komşu küçük Türk köyleri olan Ceyhan (Ciyas) ve Yuvalı’yı (Prasko) tehdit etmeye başladılar. Bu iki köy halkı etrafta EOKA’cılar yokken köylerini terk ederek dağ, orman ve vadilerden kaçarak Bağlarbaşı’na sığındılar. Bu üç köyle beraber Bağlarbaşı’nın nüfusu 1300’lere çıktı. Trodos yöresi azgın EOKA’cıların yatağı olduğundan Rumlar bunu hiç hazmedemediler ve Bağlarbaşı’na ilk saldırı girişimleri Şubat 1964’de başladı.


10 Mart sabahı saat 05:55’de Makineli Tüfek, Bazuka ve Sten silahları kullanarak Rumlar yoğun hücuma geçtiler. Müdafaada bulunan Türkler, tepebaşındaki okula geri çekilmeye başladı. Silahlarını terk etmeyen köy mücahitleri, bir gece sonra, çok çetin arazilerden gizlice kaçarak, 25 kilometre ötede sahildeki Türk köyü Düzkaya’ya (Evdim) sığındılar. Rum saldırıları sonucunda 8 şehit verildi, çok sayıda kişi de yaralandı.


Geride, tepebaşındaki köy okuluna sığınan İngiliz korumasındaki diğer köy halkı, bir müddet (25- 30 gün) açık havada yaşadıktan ve kurtarılmayı bekledikten sonra, akın, akın köylerinden göç etmek zorunda kaldılar. Köylüler, 20-25 kilometre uzaktaki sahil Türk köylerine sığındılar ve pek çoğu çadır ve ahırlara yerleştiler. 1968-1969 yıllarına kadar göçmen olarak yaşayan Bağlarbaşı halkı, Geçitkale saldırılarından sonra tesis edilen kısmi güvenlik ortamında tekrar köylerine döndüler ve 1974 Mutlu Barış Harekâtından sonra da kuzeye geçerek Güzelyurt yöresindeki Aydınköy’e yerleştiler.


Bağlarbaşı’lı meslektaşımın söz konusu ortak etkinlikle ilgili düşüncesi biraz farklı. “Bağlarbaşı (Malya) kültürünü pek ala kuzeyde de yaşatabiliriz. Karşılıksız ve de gösteri amaçlı şovlara ne gerek var? Eğer Rum kardeşlerimiz bu etkinliklere kuzeyde Aydınköy’de de katılacaklarsa ve birbirlerimizi yakından anlamaya başlayacaksak bir diyeceğim kalmaz. Göç ettikten sonra, 1964 yıllarında Çayönü (Paramal), Düzkaya (Evdim), Yalova (Piskobu), Çanakkale (Kandu) ovalarında çadırlardaki sefaletimize sebep olanlar bizden özür dilemelidirler. O çadır hayatı ki, yıllarca Kızılay tarafından bize dağıtılan bakla, nohut ve fasulye ile yaşamımızı idare ettik. Beklediğim şu ki Bağlarbaşı (Malya) Buluşması etkinlikleri sırasında Arçoz, Dora, Omodoz, Pahna ve Vassa’lı Rumlar, 1964 yıllarında yaptıkları katliam ve saldırılardan dolayı Malya’lılardan özür dilesinler.” diyor.
Bence çok haklı.


NOT : 10 Mart 1964 sabahı Rumların saldırılarını detayı ile anlatan Albay M. A. Crush’ın gözlem raporu (http://www.redcoat.info/cyprus64.htm, Mallia, 8th-10th March 1964) sayfasından okunabilir.

10 Eylül 2010
Bağlarbaşı (Malya) buluşması için yorumlar kapalı
Okunma 104
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar