





Günlük olaylardan baş kaldırıp, içteki siyasilerin açıklamalarını ve çizdikleri karamsar tabloları göz ardı edip büyük resme bakabilirseniz Türkiye’nin son bir asrın en büyük tehdidi ve saldırısı altında olduğunu net bir şekilde görebilirsiniz.
Kendini dünyanın küresel yöneticileri olduğuna inanan kişilerin gözünde Türkiye artık “cici çocuk” değil. Türkiye’nin, bu küresel yöneticilerin istedikleri her şeyi yapmaması, kendi savunma sanayisini kurması, gıda üretiminde kendine yeterli olması, dış müdahalelere ve iç darbelere dirençli hale gelmiş olması, bölgesel bir güç haline gelmesi ve en önemlisi de kişilik kazanıp söz dinlememesi nedeni ile dövülmesine, söz dinlememeye devam ederse cezalandırılmasına ve de...
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi lideri Anastasiadis seçildiği 2013 yılından beridir Afrodit ve Glafkos bölgelerinden çıkacak doğalgazın, İsrail’inki ile birleşerek Yunanistan üzerinden Avrupa’ya gideceği hayalini kurdu ve bu uğurda çalışmalar yaptı.
İsrail, Ürdün ve Mısır ile Türkiye karşıtı ittifaklar kurup, Türkiye’ye ve Kıbrıslı Türklere gözdağı vermeye çalıştı, milyonlar harcayıp “EastMed Doğalgaz Boru Hattı” çalışmasını yaptırdı. “Ben tanınan devletim, siz değilsiniz, bana mahkumsunuz” kafasıyla Kıbrıs Türklerini yok sayarken, hayallerinin gerçekleşeceğinden ziyadesiyle emindi.
Lakin işler istediği gibi gitmeyecekti. İlk darbeyi, ABD Teksas merkezli Nobel grubundan, ikinciyi de İsrailli Delek şir...
Avrupa’nın yakın doğusunda yaşanan Rusya-Ukrayna savaşı, bölgemizde 20. yüzyılın ikinci yarısında dayatılmış politik ve ekonomik dengeleri değiştirmeye başladı.
Rusya-Ukrayna savaşı sürecinde izlediği dengeli politika ve üstlendiği arabuluculuk rolü ile Türkiye’nin stratejik önemi bir kez daha ortaya çıktı.
Türkiye artık bölgede söz sahibi bir ülke.
Kırkpınar pehlivan güreşlerinde, rakibinin gücünü yoklamak için ilk başta birbirlerine el-ense çeken pehlivanlar gibi, taraflar arasında yavaş ve derinden başlayan müzakerelerde Türkiye, akılcı politikaları ile ön plana çıkınca Rusya-Ukrayna anlaşmazlığının çözüme yönelik kalbi Türkiye’de atmağa başladı.
Prof. Dr. Ata Atun, Kıbrıs İlim Üniversitesi
Rumların BM’nin kontrolündeki ara bölgeyi istedikleri gibi kullanmak istemelerine KKTC yönetimi ve Güvenlik Kuvvetlerimiz müdahale edince Güney Lefkoşa’da yer alan Denya köyünün “sözde” Belediye Başkanı Hristakis Panayotu “Mesele, diğer tarafın, Kıbrıs’ın, Türklerin silahla karar vereceği sahipsiz bir bağ olmadığını anlamasıdır” buyurmuş.
Anlaşılan sözde Denya Belediye Başkanı Hristakis Panayotu geçmişi unutmuş. Kendilerinin, Kıbrıs adasının tümünün sahibi olduklarını zannettikleri günleri, yaptıkları soykırımı, yerle bir ettikleri Türk evlerini, şehit ettikleri masum Türkleri, savunmasız Türk köylerine saldırdıktan sonra soyup soğana çevirip, yağmalad...
Kıbrıs sorununa aşina olanların sıkça duyduğu GYÖ’nun açılımı “Güven Yaratıcı Önlemler”dir. Yani iki toplumun birbirine olan güvenini artıracak önlemler. Yarım asrı aşan görüşmelerde sıkça gündeme gelen bu tanım, maalesef sadece Kıbrıs Türklerinin atması gereken adımlar olarak ortaya konmuş, Rumlar GYÖ’leri kendi çıkarlarına uygun şekilde ele almışlardır.
Bilindiği üzere 21 Aralık 1963 günü Rumların, -aynen Girit’te yaptıkları gibi- adada yaşayan Kıbrıslı Türkleri silahlı saldırılarla yok edip adayı Yunanistan’a bağlamak amaçlı başlattıkları saldırılar, 1974 yılında adanın bölünmesi ile sonuçlanmış ve ada ikiye bölünmüştü. Bugün ABD ve AB, Kıbrıs, Doğu Akdeniz ve Orta Doğu üzerindeki ...