AB Komseri Günter Verheugen’den alacağım(ız) çok ders var.

AB Komseri Günter Verheugen’den alacağım(ız) çok ders var.

AB Komisyonu dün (6 Ekim)  aylardır beklenen raporunu açıkladı. AB’nin genişlemeden sorumlu üyesi Günter Verheugen, Türkiye ile müzakerelerin başlamasını tavsiye ettiklerini, kararın büyük bir uzlaşı sonucu oy çokluğu ile alındığını (28 Evet – 2 Hayır), Türkiye konusunda çalışmaların birkaç haftalık bir iş olmadığını, çok ayrıntılı, dengeli, tarafsız ve eksiksiz bir rapor sunulduğunu, tavsiye kararının AB Konseyi’ne iletildiğini ve son kararın ancak AB Konseyi ve üye ülkeler tarafından verilebileceğini açıkladı.

Bu bilgide benim en çok dikkatimi çeken nokta, kararın büyük bir uzlaşı sonucu oy çokluğu ile ama neredeyse oy birliğine yakın bir oy çokluğu ile alınmış olmasıdır. Komiser Verheugen geçen hafta sonundaki açıklamasında kararın oy birliği ile alınması için her yolu deneyeceğini söylemişti. Geçen hafta Hayır diyen Komiserler ¾ oranındaydı ve 7 Komiserden dördü Evet, üçü Hayır görüşünde idi.

İçinde Verheugen’den başka 7 tane daha Komiser bulunan 30 üyeli AB Komisyonu’nda sadece Hollandalı Frits Bolkestein ve Fransız Pascal Lamy, rapora ‘Hayır’ oyu verdi. Fransız Lamy’in gerekçeleri daha fazla Ermeni konusu ile bağdaşıktı ve Türkiye’nin tüm iyi niyeti, arzusu ve performansına rağmen kasten Hayır oyu verdi. Zaten Jacques Chirac bu sorumluluktan kaçmak için “Referandum” önerisini ortaya atmıştı ve halen de bu önerisinin en ateşli savunucusu durumundadır. Türkiye’nin üyeliği konusunda referandum yapılacağını belirten Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, Türkiye’nin üyeliğini “uzun vadede” destekliyor. Ancak Fransız hükümetinde çoğunluğa sahip olan muhafazakar parti, Türkiye’nin Avrupa Birliğine tam üye olmasına karşı çıkıyor. Avrupa Birliği dönem başkanı Hollanda’daki merkez sağ koalisyon hükümeti ve muhalefet de, prensipte Türkiye’nin üyeliğine destek veriyorlar ama şimdilik düşünceleri “Hayır”.

AB Komisyonu Başkanı Romano Prodi, Türkiye’nin ilerleme raporunun çok ciddi tartışmalar sonunda onaylandığını, Komisyonun Tarım Komiseri Franz Fischler ise, Türkiye’yle müzakerelerin başlatılması tavsiyesinde bulunulduğunu fakat Ankara’ya bir dizi sıkı şartlar öne sürüleceğini söylediler.

İşte benim dikkatimi çeken ve Verheugen’in demokrasi anlayışına hayranlık duyduğum nokta burası. Önce yedi komiserin yedisini de ikna etmiş, sonrada geri kalan diğer üyelerin ikisi hariç tümünü ikna etmiş.  Asla demokrasilerin temel ilkesi olan “Çoğunluk ne derse o karar geçerlidir” ilkesine sıkı sıkı sarılmamış ve “Ben herkesi ikna etmeliyim ve bu kararı oy birliği ile çıkartmalıyım” düşüncesini kendisine ilke edinmiş ve de hiç pes etmeyerek sonuna kadar uğraşmış ve mücadele vermiş. Sonuçta karar Komiserler arasından yedide yedi Evet (Oy Birliği)  ve toplamda 28 Evet ve 2 Hayır çıkmış (neredeyse Oy Birliği).

Biz olsak ne yapardık. Evet diyenler +1 çoğunlukta ise Hayır diyenlerin gözünün yaşına bakmaz, sözlerini dikkate almaz ve kararı, Evet’çilerin görüşü ne ise o şekilde geçirirdik. Aradan yıllar geçtikten sonra da oturup ağlardık, “Keşke Hayır diyenlerin sözlerini ve uyarılarını tartışmalarda ve oylama günü dikkate alsaydık” diye. Yıllarca ülkemizde bu hep böyle oldu.

Ben Verheugen’den büyük bir ders aldım, Demokrasi dersi…

6 Ekim 2004
AB Komseri Günter Verheugen’den alacağım(ız) çok ders var. için yorumlar kapalı
Okunma 81
bosluk

TÜRKİYE, AVRUPA gündeminde.

TÜRKİYE, AVRUPA gündeminde.

Avrupa Birliği Komisyonu’nun 6 Ekim’de açıklayacağı İlerleme Raporu öncesinde Türkiye, Avrupa insanının ve basınının gündemine oturdu. Türkiye’nin üyelik yolunda müzakerelere başlaması konusu Avrupa Birliği tarihinin en ateşli tartışmalarından birini başlattı.

AB, Türkiye’nin AB üyeliği konusunda dörde bölündü.

a)     Türkiye’yi AB içinde görmek isteyenler.

b)    Türkiye’yi AB içinde görmek istemeyenler.

c)     Türkiye’nin AB’ye hazır olmadığına inananlar.

d)    AB’nin Türkiye’ye hazır olmadığına inananlar.

AB’nin lokomotifi Almanya’da Sosyal Demokratlar Türkiye’nin üyeliğine ‘yeşil ışık’ yakarken, Hıristiyan Demokratlar ise AB’nin Türkiye’nin üyeliğine hazır olmadığı görüşünde. Alman SPD (Sosyal Demokrat Parti) Genel Sekreteri Klaus Uwe Benneter, Türkiye’ye AB üyeliği konusunda verilen sözlerin yerine getirilmesi gerektiğini söyledi ve sözlerine ”Türkiye’ye onlarca yıldan bu yana verilen vaatler yerine getirilmeli. Eğer AB Komisyonu’nun raporunda Türkiye ile üyelik müzakerelerine başlanması önerilirse, SPD bunu destekleyecektir” görüşünü ekledi.

Alman Hıristiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU) Genel Başkanı Edmund Stoiber ise AB’nin Türkiye’yi üyeliğe alabilecek durumda olmadığı görüşünde.  Türkiye’nin üyeliği durumunda AB’nin bir siyasi birlikten çok serbest ticaret bölgesine dönüşeceğini öne sürmekte ve ”AB bunu mali açıdan da kaldıramaz. Böyle bir durumda her yıl 20 ila 30 milyar Euro’ya ihtiyaç duyulacaktır. Eğer AB’nin sınırları İran, Irak ya da Suriye’ye dayanırsa kendimizi aşmış oluruz. Biz imtiyazlı bir ortaklık istiyoruz” şeklinde bir görüş ortaya koymaktadır. (Yani biz daha Türkiye’yi içimize almaya hazır değiliz. Alacaksak da Türkiye, işimize geldiğinde AB’nin içinde, gelmediğinde de AB’nin dışında (imtiyazlı üye) olmalıdır diyor).

İsveç Dışişleri Bakanı Laila Freivalds, Türkiye’nin AB üyeliği ile ilgili birçok kriteri yerine getirdiğini ve bu yüzden Türkiye’nin AB üyeliğini desteklediklerini belirtmektedir.

Fransız politikacılar, Türkiye’nin Fransa’dan yapacakları alım ve siparişleri kaybetmemek için açıkça (olumsuz olan) görüşlerini ortaya koyamamaktadırlar ve buna alternatif olarak da “Referandum” yani “Halkın kararı” arkasına saklanmak istemektedirler. Bu güne kadar hiçbir aday ülke için uygulanmamış bir yöntem.

İtalya ve İngiltere kesinlikle “Evet” derken, İspanya ve Avusturya ise kesinlikle “Hayır” demektedir.

Bakalım zaman ve bölgesel-ticari menfaatler neleri gösterecek…

5 Ekim 2004
TÜRKİYE, AVRUPA gündeminde. için yorumlar kapalı
Okunma 55
bosluk

Kıbrıs Rumları istedikleri zaman AB-Türkiye müzakerelerini durdurabilir.

Kıbrıs Rumları istedikleri zaman AB-Türkiye müzakerelerini durdurabilir.

Verheugen’in dün (2 Ekim) yaptığı açıklaması “Türkiye ile yapılan müzakerelere AB üyesi her hangi bir ülke çekince koyup durdurabilir”  cümlesini de içermektedir.

Bu koşul hem Türkiye için hem de bizler için son derece ağır yaptırımlara mal olabilir.  Bu koşul ile AB veya Ab üyesi her ülke beraberce veya münferiden, her istediğini Türkiye’ye kabul ettirecek demektir. Arkasından Kıbrıs Rumlarının bitmeyen tükenmeyen talepleri gelecektir. Aynen  AB-İKO ortak toplantısı öncesi yaptıkları gibi. AB’yi öne sürerek,  müzakereleri durdurmak tehdidi ile Türkiye’den tüm taleplerinin yerine getirilmesini isteyeceklerdir. Şimdiki taleplerinin ne olduklarını daha evvelki yazılarımda belirtmiştim.  Başlıcaları;

a)     Adadan tüm Türk askerin çekilmesi.

b)    Yerleşikleri tümü ile geri dönmesi. (karı-koca-çocuklar ve torunlar)

c)     Rumlara daha fazla toprak verilmesi.

d)    Kuzeye daha fazla Rum’un geri dönmesi.

e)     Türkiye’nin aktif garantörlük hakkı.

İşin gerçeği şu ki, müzakereler başladıktan sonra ve de ilk iki madde istense de istenmese de yerine getirildikten sonra, zaten Rum’lara daha fazla toprak vermeye veya daha fazla Rum’un kuzeye geri dönmesi maddelerine veya koşuluna gerek kalmayacaktır.

O aşamadan sonra adanın tümünün tek hakimi Rum’lar olacağı ve de  kuzey bölgesi veya KKTC veya Kıbrıs Türkleri gibi bir kavram veya siyasi yapı da kalmayacağı için, ne daha fazla toprağa gereksinimleri olacaktır, ne de kuzeyde daha fazla nüfusa. Yunanistan Trakyasında bulunan Komotini (Gümülcine), Ksanti (İskeçe) şehirlerinde ve civarında yaşayan, Yunanlılara göre Müslüman Azınlıkların, bize göre ise Türk’lerin şimdiki hakları ne ise, bizim de Kıbrıs’ta gelecekteki haklarımız aynen o kadar olacaktır. Belki bir gömlek biraz daha iyi ama o kadar.

Zorlukla ayakta duran Küçük Sanayimizi, Küçük İşletmelerimizi, Acentelerimizi ve de bence çok başarılı olan Üniversitelerimizi unutun. Rumlar nasıl olsa 1974 öncesi yaptıkları gibi, yasal ve kibar bir kılıfla onları batırmanın veya güdük bırakmanın yöntemini bulurlar.

Türkiye’nin aktif garantörlük hakkı ise zaten Annan Planında sulandırılmıştı. AB’ye giriş müzakereleri ile ya ortadan kalkacak veya Kıbrıs üzerinde Arjantin’in ne kadar garantörlük hakları varsa Türkiye’ninki de o düzeye indirilecektir.

Aslında felaket tellallığı yapmaktan hiç hoşlanmam ama 26 gibi çok genç bir yaşta Milletvekili seçilip Meclise girdikten ve yıllarca politikada yoğrulup olgunlaştıktan sonra deneyimlerim ve kazanımlarım bunları açıkça görebilmeme neden olmaktadır. İnşallah yanılıyorumdur.

3 Ekim 2004
Kıbrıs Rumları istedikleri zaman AB-Türkiye müzakerelerini durdurabilir. için yorumlar kapalı
Okunma 57
bosluk

1 Mayıs’ta Kerhen AB vatandaşı Olduk

1 Mayıs’ta Kerhen AB vatandaşı Olduk

1 Mayıs’ta Kerhen AB vatandaşı yapıldık.

Hazır Olun!

Bundan sonra kesin AB vatandaşı yapılıyoruz.

AB’de hızlı bir KIBRIS hazırlığı var. Kokuları tüm dünyayı sardı. Benim bile burnuma kadar geldikten sonra bilin ki bir şeyler pişirildi ve artık kotarılmak üzere.

AB’nin önemli mevkilerindeki kişilerden gelen mesajları size alt alta diziyorum. Varın siz karar verin geleceğimiz hakkında!

  • AB’nin Genişlemesinden Sorumlu Komisyon üyesi Verheugen, ”Türkiye hakkında hazırladıkları raporun bazı bölümlerini Türk hükümetinin kabul etmesinin kolay olmayacağını” söyledi. 2 Ekim 04. (Benim yorumum yok)
  • Türkiye ile AB arasındaki Gümrük Birliği anlaşması nedeniyle Rum tarafıyla da bu anlaşmanın uygulanmasının mecburi idari bir tasarruf olduğunu dile getiren bir yetkili şunları söyledi: “‘İster istemez el altından bu anlaşmayı Rumlarla zaten uyguluyorduk. Rum tarafı da daha önce Türkiye Cumhuriyeti menşeili malların dolaşımına izin vermişti. Biz bu fiiliyatı şimdi resmiyete döktük. ‘Kıbrıs’ ifadesini kullanarak da Rum kesimini tanımadığımızı ortaya koyduk.” 2 Ekim 04
  • İspanyol El Pais gazetesi, AB Komisyonu’nun müzakereler sırasında Türkiye ile herhangi bir sorun çıkması halinde görüşmelerin derhal askıya alınmasını öneren gizli bir rapor hazırladığını yazdı. Bu rapor üyelik müzakereleri sırasında Türkiye ile silahlı kuvvetler ile insan hakları ve dini konularda herhangi bir sorun çıkması halinde müzakerelerin derhal askıya alınmasını öneriyor. 2 Ekim 04. (Buraya dikkat edin; KIBRIS kelimesi yok)
  • Avusturya gazetesi ‘Die Presse’ ise, AB Komisyonu’nun Türkiye ile müzakereleri tavsiye edeceğini ancak bazı taktiklerle sonucu açık bırakacağını yazdı. 2 Ekim 04. (Gene Dikkat; Bazı kozlar sona saklanıyor)
  • Fransız Le Monde gazetesi de, Komisyonu’nun birçok üyesinin, İlerleme Raporu’na Türkiye’nin yükümlülüklerini yerine getirmemesi halinde müzakerelere ara verilebileceğini belirten bir madde eklenmesini istediklerini yazdı. 1 Ekim 04 (Ne diyor.. Ya benim dediğim olur, ya da AB’yi unutun.)

Ben bu iki günde, KIBRIS ile ilgili olarak AB basınında yer alan bu haberleri analiz edince ve de AB-İKO ortak toplantısının Annan Planında yer alan “KIBRIS TÜRK DEVLETİ” ismi yüzünden AB protestosu ile iptal edilince, perde arkasındaki gelişmeleri şöyle değerlendiriyorum.

  • KIBRIS artık gündemden çıkmış ve bu sorun bitmiştir. Tüm Kıbrıs toprakları, AB üyesi olan Kıbrıs Cumhuriyeti idaresi altına verilecektir.
  • Türkiye AB’ye girmek için;

a)     Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti ile Gümrük Birliğine gidecektir. (Söz konusu Gümrük Birliği gerçekleşmiştir)

b)    Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti bayraklı gemilere limanlarını açacaktır.

c)     Ankara’da Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti elçiliği açılmasına onay verecektir.

d)    Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti çıkışlı tüm transit veya direkt ticari mallara hava ve deniz limanlarını açacaktır.

e)     Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti ile direk hava ulaşımı kuracaktır.

f)      KKTC’yi tanımaktan ve devlet birimleri ile resmi işbirliği yapmaktan vazgeçecektir.

g)     Askerini, AB’nin saptayacağı bir plana göre adadan çekecektir.

h)    Adadaki “Yerleşikler” AB’nin saptayacağı bir plan dahilinde Türkiye’ye geri dönecektir. (Bence buradaki “Yerleşikler” tanımı çok geniş kapsamlı tutulacaktır.)

i)       Kıbrıs’ı Türklere yapılan maddi yardım ve maaş ödemeleri bir program çerçevesinde durdurulacak ve kamu görevlilerinin istihdamı Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti bütçesine kaydırılacaktır.

j)       Önce ortak Polis be Muhaceret teşkilatı ve Sahil Güvenlik birimi kurularak, adanın tümü belli oranda dahi olsa Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti kontrolüne sokulacaktır.

Bunlar benim algıladığım ANA BAŞLIKLAR…

Sizin algıladıklarınızla benimkileri karşılaştırın.

Göreceksiniz ki olasılıklar çok fazla…

2 Ekim 2004
1 Mayıs’ta Kerhen AB vatandaşı Olduk için yorumlar kapalı
Okunma 81
bosluk

Mustafa Arif Mutluson Kıbrıs sorununun gidişatını mı değiştirecek.

Mustafa Arif Mutluson Kıbrıs sorununun gidişatını mı değiştirecek.

Yapacak başka bir seçeneği kalmayan Mustafa Arif Mutluson, istemeyerek ve geleceğe dönük her hangi bir siyasi plan yapmayarak son çare olarak sessizce kendisine ve eşine ait taşınmaz malları Rum Yönetiminden geri istedi ve ilk raundu da kazandı. Yüksek Mahkemeden,  mülkünün içinde oturan Kıbrıs’lı Rumun derhal söz konusu mülkü boşaltması yönünde  bir karar almayı başardı. Bence bu davranış ve akıllıca adım, Kıbrıs sorununun çözümüne yeni bir yön verecek ve katalizör olacak.

Tabii Baş Savcı Solon Nikitas aldığı direktifle, Titina Loizidou davası ile elde edilen kazanımların her hangi bir şekilde zarar görmesine mani olmak ve Türklerin evlerinde oturan Kıbrıs’lı Rumların korkuya kapılmaması amacı ile hiç zaman kaybetmeden Yüksek Mahkemenin bu kararına itirazda bulundu.

Temsilciler Meclisi Başkanı Demetris Christofias, Rum göçmenlere teminat vererek, bu kararın sonuçları ne olursa olsun her zaman yanlarında olacaklarını ve hiçbir zaman da ikinci kere göçmen olmalarına müsaade etmeyeceklerini belirtti.

Mustafa’nın konusundan ve Mahkeme kararından sorumlu olan Rum Yönetimi İçişleri Bakanı Andreas Christou ise Hükümet adına verdiği beyanatta Hükümetin politikasının, bu tür olayları Mahkemeye gitmeden çözmek olduğunu vurguladı. Ama Hükümetin mahkemeye gitmeden uyguladığı çözümün, Mustafa ve eşine ait Limasol’daki 73 dönüm arazinin satışına yasak konması olduğunu söylemedi veya söylemek işine gelmedi.

Hükümet sözcüsü Kypros Chrysostomides ise yaptığı açıklamada bu karardan kökenlenecek olası her tür sonuca karşı tedbir aldıklarını ve yüzlerce Kıbrıs’lı Türk’ün de mallarını geri istemeye hazırlandığını belirtti.

Dikkat ederseniz, Baş Savcı, Temsilciler Meclisi Başkanı, İçişleri Bakanı ve Hükümet sözcüsü bu basit gibi görünen karar ile ilgili içinde bir çok endişeleri barındıran açıklamalarda bulunmaktadırlar.

Bence bu sıradan ve önemsiz gibi görünen mahkeme kararı, ABD Başkanı Nixon’u koltuğundan eden Watergate Skandalına benzer bir olay ve aynı gelişmeyi de gösterebilecek potansiyelde.

Eğer biz de bu konuyu, Rum Hükümetini tanımak veya kabul etmek paranoyasından kurtulup, iyi bir hukuksal çalışma, planlama ve programlama ile yerel Mahkemelere, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine ve AB Parlamentosuna taşıyabilirsek, bence şu anda Kıbrıs Hükümetinin sahibi durumundaki Rum Yönetimini, istese de istemese de masaya oturtacak ve anlaşmaya zorlayacak bir konuma sokabiliriz.

1 Ekim 2004
Mustafa Arif Mutluson Kıbrıs sorununun gidişatını mı değiştirecek. için yorumlar kapalı
Okunma 75
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar