Rumlar Gümrük Birliğine Alındı

Rumlar Gümrük Birliğine Alındı

Geçen haftaki yazımda Rumların 17 Aralık müzakerelerinden evvel bir dizi isteklerde bulunacağını ve isteklerinden bir tanesinin de Türkiye tarafından Gümrük Birliğinin fiilen uygulanması talebi olduğunu yazmıştım. Bu öngörüm doğru çıktı ve 1 Mayıs’ta tüm Kıbrıs’ı temsilen Avrupa Birliği’ne tam üye kabul edilen Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti ile Gümrük Birliği Anlaşmasını zorunlu olarak yapan fakat fiilen uygulamaya koymayan Türkiye, Avrupa Birliği Komisyonu’nun 6 Ekim’de yayımladığı kritik İlerleme Raporu öncesinde sürpriz bir adım atarak, Rumlarla “Kıbrıs” adıyla Gümrük Birliği düzenlemesine gitti.

Dün yayımlanan kararda, T.C. Bakanlar Kurulu, 1 Mayıs 2004’te Avrupa Birliği’ne tam üye olarak kabul edilen 10 yeni ülkeden (Çek Cumhuriyeti, Estonya, Letonya, Litvanya, Macaristan, Malta, Polonya, Slovakya, Slovenya ve Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti) Kıbrıs hariç 9’u ile  uygulamaya geçtiği Gümrük Birliğine dün Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetini “Kıbrıs” adıyla dahil etti ve uygulamayı fiilen yürürlüğe koydu.

1963’te Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bozulmasından bu yana 40 yıldır Kıbrıslı Rumları, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) olarak adlandıran Türkiye, ilk kez resmi bir belgesinde, Rumların Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği’nde kullandıkları, “Kıbrıs” titrini kullanmak zorunda kaldı.

T.C. Dışişleri Bakanlığı, bu kararın “Rumları tanıma” anlamına gelmediğini vurgulayarak kararın gerekçesi olarak, “AB ile ilişkiler ve Türkiye’nin Gümrük Birliği kapsamındaki hukuki zorunluluklar” gösterildi. Kararın ardından Ankara Hükümeti, Avrupa Birliği Komisyonu’nun hazırladığı KKTC’ye ekonomik yardım ve serbest ticareti düzenleyen tüzüklerin uygulanması için bir kez daha çağrıda bulundu.

Bence, Gümrük Birliğine Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetini “Kıbrıs” adıyla dahil edildiğinin ve fiilen yürürlüğe konduğunun açıklanması,  İstanbul’da yapılması planlanan AB – İKÖ Forumu’ndan evvel olmalıydı ve Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’ne AB içinde, KKTC’nin ortak toplantıya katılımını sorun etmesi fırsatı verilmemeliydi.

Bu Gümrük Birliği açıklamasından sonra Türkiye’nin 6 Ekim’de açıklanan rapor ile içine girdiği Avrupa Birliği’ne üye olabilme süreci içinde adım atması gereken bundan başka daha bir çok koşul bulunmaktadır. Özellikle AB üyesi olan Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetini resmen tanıması ve dolayısı ile Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’nin Ankara’da Elçilik açması, Kıbrıs’tan belli bir programa göre askerini çekmesi ve 1974 sonrası Türkiye’den gelen göçmenlerin bir kısmının geri gitmesi olmazsa olmaz koşullardan birkaç tanesidir.

Büyük bir olasılıkla Türkiye, 17 Aralık’ta Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’nin ve Yunanistan’ın vetosu ile karşılaşmamak için tüm yukarıdaki koşullar da bir bir yerine getirecektir.

12 Ekim 2004
Rumlar Gümrük Birliğine Alındı için yorumlar kapalı
Okunma 63
bosluk

Medeniyetler çatışmasını önlemek için Türkiye’nin AB üyeliğinden daha iyi bir çözüm yoktur.

Medeniyetler çatışmasını önlemek için Türkiye’nin AB üyeliğinden daha iyi bir çözüm yoktur.

Rum ve Fransız komiserlerin Türkiye AB müzakereleri  ilerleme Raporu’nu sulandırma gayretlerine, Birliğin genişlemeden sorumlu komiseri Guenter Verheugen ve Komisyonun dış ilişkilerden sorumlu üyesi Chris Patten karşı çıkmış ve 6 Ekim’deki rapor yayınlanmıştır.

Türkiye’nin üyeliğe kabulü ile Avrupa Birliği,  dünyada daha önemli bir oyuncu ve hem gündemi hem de siyaseti belirleyecek bir güç haline gelecektir. Zaten bu gerçeği görmek için kahin olmaya da gerek yoktur. Gidişatın ve komisyondaki havanın Türkiye lehine değişmesinde jeostratejik sebepler de çok önemli rol oynamıştır.

Gerçek şu ki, komisyon çalışmalarına başladığı vakit üyelerin çoğunluğu  Türkiye’nin üyeliğine sıcak bakmamaktaydı ve kendi ülkelerinde yaşayan Türklerin tüm Türkiye’nin temsilcisi olduklarını veya Türkiye’de yaşayanların da kendi ülkelerinde yaşayan Türkler ile aynı yapıda, düşüncede, karakterde, eğitimde ve kültürde olduklarını sanmaktaydılar. Guenter Verheugen ve Chris Patten ön çalışmalarını bu yönde başlatarak önce üyelerin düşüncelerini değiştirmişler sonrada oy birliğine yakın bir sonuca giderek bütün dünyaya müthiş bir demokrasi dersi vermişlerdir.

Türkiye’ye 1963’te verilen taahhütlerin hatırlanması gerekmektedir. Türkiye için coğrafya tartışmasının, yani Avrupa’nın fiziksel olarak nerede başlayıp nerede bittiği tartışmasının da yapılmaması gerekmektedir. Türkiye’nin yüz yıllardır Avrupa ile iç içe yaşadığı, zaman zaman savaştığı zaman zaman da beraber olduğu unutulmamalı ve Avrupa’nın hem coğrafî hem de siyasî bir varlık olduğu hatırda tutularak, Avrupalı değerleri  paylaşan ve benimseyen Türkiye’nin üyeliğe kabul edilmesi ile AB’nin çok fazla kazanımlar elde edeceğini görmek ve inanmak gerekmektedir.

Nüfusu hızla azalan Avrupa Birliğinin Türkiye’nin genç nüfusuna çok gereksinimi olacaktır. Aynı şekilde kültür ve eğitim patlaması yapan Türk gençliğinin yetiştiği ve yaklaştığı, duyulan ayak seslerinden anlaşılmaktadır.

Türkiye, Ortadoğu, Kafkaslar ve Orta Asya’da Avrupa Birliğine çok büyük açılımlar sağlayacaktır. Türkiye’nin güçlü bir ordusu olması AB için çok büyük bir avantajdır ve Türkiye’nin kendine has bir bölge ve dünya kavramı olduğundan, Türkiye’nin katılımı ile Avrupa Birliği bu günkünden çok daha güçlü ve önemli bir uluslararası oyuncu haline geleceği çok aşikardır.

Türkiye’nin Avrupa Birliğine üyeliği, İslam âlemi ile Avrupa ve Amerika arasında medeniyetler çatışması yaşanacağına dair öne sürülen tezlere ve varsayımlara da büyük bir darbe indirecektir. Öne sürülen bu tür tezlerin tam aksine bu tür çatışmaları veya çatışma teorilerini engelleyebilecek en önemli etken Türkiye’nin Avrupa Birliği üyesi olması olacaktır.

Mussolini ve Hitler, popülist yaklaşımlarla sık sık referanduma gitmekteydiler ve bundan da çok hoşlanmaktaydılar. Sosyologlar, meclislerine güvenmeyen hükümet başkanlarının alternatif olarak referandum istemelerini, “Sınırlı sorular sorulan ve halkın temsilcilerinin yer aldığı meclislerinin veya parlamentoların iradesini zedeleyen popülist yöntemler” olarak nitelendirmektedirler.

Bence Avrupa Birliğinin güçlü hükümetleri ve Türkiye’ye karşı hasımane duygular taşımayan yöneticileri referandum istemeyeceklerdir. Fransa’da ve  Hollanda’da başlatılan anayasa tartışmasının, Türkiye’nin Avrupa Birliğine kabul edilip edilmemesi tartışmasına dönüşmesine de izin verilmemesi gerekmektedir. Bu yol çok tehlikeli ve AB’yi güçten düşürecek ve saygınlığını yitirmesine neden olacak bir gelişme olacaktır.  Bence Komisyon çok doğru ve terinde bir karar aldı.

11 Ekim 2004
Medeniyetler çatışmasını önlemek için Türkiye’nin AB üyeliğinden daha iyi bir çözüm yoktur. için yorumlar kapalı
Okunma 64
bosluk

Papadopoulos: solution must respect right of return

Papadopoulos: solution must respect right of return

PRESIDENT Tassos Papadopoulos said yesterday the government would not abandon the rights of its citizens as the European Court of Human Rights (ECHR) had confirmed them.

Addressing a Seminar on International Law and Human Rights in Limassol, Papadopoulos said the safeguarding of human rights was a fundamental prerequisite for the permanent and peaceful solution of political problems.

He added Cyprus was a victim of violation of fundamental principles of international law through the Turkish invasion in 1974 and the occupation of its northern third by Turkish troops.

“A large part of the Cypriot population was a victim of mass and organised human rights violations by these troops and this situation continues,” he said.

The president also informed the seminar’s participants on the appeals made to the ECHR by the Cyprus Republic against Turkey.

He said that the CoE’s Human Rights Committee in three interstate appeals ascertained violations of the European Convention on Human Rights due to Turkey’s refusal to allow approximately 200,000 Greek Cypriot refugees to return to their homes in Turkish occupied areas, while it had also ascertained the inhuman treatment of Greek Cypriots which led to their ousting from the northern part of the island, deprivation of their properties, and denial of information regarding the persons missing since the Turkish invasion.

He added: “We will not abandon the rights of the Cypriots citizens, as they were confirmed by the European Court, and we will not accept any settlement which will not be in line with the respect of the human rights of all Cypriots, Greek Cypriots and Turkish Cypriots, the fair solution of property issues, according to the ECHR’s decision, and the respect of the refugees’ right to return to their properties.”

”Medeniyetler çatışmasının tek çözümü, AB üyesi bir Türkiye”

Avrupa Birliği Komisyonu’nun dış ilişkilerden sorumlu üyesi Chris Patten, medeniyetler çatışmasını önlemek için “Türkiye’nin AB üyeliğinden daha iyi bir çözüm düşünemediğini” söyledi.

Fransa’nın Türkiye politikasını ‘çelişkili’ bularak eleştiren Patten, Fransızların Türkiye’nin müstakbel AB üyeliğini referanduma götürme kararına da gönderme yaparak, “Ben referandumlardan nefret ediyorum.” diye tepki gösteriyor.

Rum ve Fransız komiserlerin İlerleme Raporu’nu sulandırma gayretlerine Birliğin genişlemeden sorumlu komiseri Günter Verheugen ile birlikte karşı çıkan Patten, “Türkiye’nin üyeliğiyle AB’nin dünyada daha önemli bir oyuncu haline geleceğini” vurguluyor.

Aralarında Türk basınından sadece Zaman’ın bulunduğu gazetecilere son gelişmeleri değerlendiren ve soruları cevaplandıran Chris Patten, İlerleme Raporu’nun müzakerelerin başlatılmasını tavsiye etmesinden ‘çok mutlu’ olduğunu söyledi. İngiliz asıllı üye, tablonun Türkiye lehine değişmesinde jeostratejik sebeplerin önemli rol oynadığını vurguladı.

Komisyonda göreve başladığında üyelerin çoğunluğunun Türkiye’nin üyeliğine sıcak bakmadığını belirten Chris Patten, kendisinin Türkiye’nin üyeliğini başından beri destekleyen az sayı-da komiserden biri olduğunu ifade etti.

Patten, Avrupa’daki Türkiye muhaliflerinin sıkça dile getirdiği “Ukrayna ve Fas da birliğe üye olacak mı?” argümanına da “Türkiye’ye 1963’te verilen taahhütleri hatırlatarak cevap veriyor. Türkiye için coğrafya tartışmasının yapılamayacağını belirten Patten, “Avrupa hem coğrafî hem siyasî bir varlık. Avrupalı ve bizim değerlerimizi paylaşan bir ülke üye olabilir; ama değerlerimizi paylaşan bütün ülkelerin üye olabileceği gibi bir kaide yok.” dedi.

Raporda yer alan “Türk işgücünün serbest dolaşımına daimi kısıtlamalar” teklifine de değinen Patten, bunun ‘ikinci sınıf’ üyelik getireceği yaklaşımının doğru olmadığını kaydetti. Türk hükümetinin kendisini bu tür kısıtlamalara hazırladığını sandığını söyleyen Patten, nüfusu hızla azalan AB’nin Türkiye’nin genç nüfusuna ihtiyaç duyacağını ima etti.

Türkiye’nin üyeliği ile AB’nin dünya siyasetinde daha önemli bir oyuncu haline geleceğinin altını çizen Patten, Ortadoğu, Kafkaslar ve Orta Asya’da Türkiye’nin AB’ye çok büyük açılımlar sağlayacağını belirtti. Türkiye’nin güçlü bir orduya sahip olduğuna dikkat çeken Patten, “Türkiye’nin kendine has bir bölge ve dünya tasavvuru var. Türkiye’nin katılımı AB’yi çok daha önemli bir uluslararası oyuncu haline getirecektir.” dedi. Türkiye’nin üyeliğinin, İslam âlemi ile Avrupa ve ABD arasında medeniyetler çatışması yaşanacağına dair tezlere büyük bir darbe indireceğini kaydeden Patten, “Bu çatışmayı engelleyecek en önemli unsur Türkiye’nin üyeliğidir.” yorumunu yaptı. Patten, Fransa’nın bir yandan AB’nin dünyada etkin olmasını savunurken Türkiye’nin üyeliğine itiraz etmesini çelişkili bulduğunu da dile getirdi.

Aynı zamanda Hong Kong’un son İngiliz valisi olan Patten, Türkiye için referandum fikrine de şiddetle karşı çıkıyor. Referandumları, ‘sınırlı soruların sorulduğu’ meclis iradesini zedeleyen popülist yöntemler olarak nitelendiren Patten, Mussolini ve Hitler’in sık sık referanduma gitmekten çok hoşlandıklarını hatırlattı. Bu yüzden Fransa ya da Hollanda’da anayasa tartışmasının Türkiye tartışmasına dönüşmesine izin vermenin gülünç olduğunu belirten Patten, güçlü hükümetlerin referandum istemeyeceklerini kaydetti.

10 Ekim 2004
Papadopoulos: solution must respect right of return için yorumlar kapalı
Okunma 66
bosluk

Müzakere tarihinden önce Ankara’da Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti Elçiliği açılacakmı?

Müzakere tarihinden önce Ankara’da Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti Elçiliği açılacakmı?

6 Ekim’de açıklanan rapor, politik ve uyum yasalarının aynen benimsenmesinden ziyade uygulanmasına özel bir vurgulama yapmakta ve buna ilaveten, tüm üye ülkelerin katılımı ile hükümetler arası düzeyde görüşmeler ve politik olarak karşılıklı konuşmaların yapılmasını tavsiye etmektedir.

Raporun içeriği konusunda Kıbrıs Rum siyasi parti liderleri aşağıdaki görüşlerini ortaya koymuşlar, Hükümet sözcüsü ise gelecekte yapmayı düşündükleri konusunda imalarda bulunmuştur.

DİSİ başkanı Nicos Anastassiades açıkça iç tribünlere oynayarak, rapordan çok üzüntü duyduğunu ve Türkiye’yi Kıbrıs sorunu konusunda tüm sorumluluklardan uzakta tuttuğunu ve adanın birleşmesi yönünde her tür çözüm insiyatifinden uzaklaştırdığını belirtmiş, raporun adadaki Türk askerlerinde, Türkiyeden gelen göçmenlere ve işgal altındaki bölgedeki Rum mallarına hiçbir atıfta bulunmadığını (üzüntü ile) ifade etmiştir.

AKEL başkanı Demetris Christofias, raporun bu şekilde olacağını tahmin ettiklerini fakat bu denli ağır koşulların yer alacağını hiç düşünemediğini belirterek raporun içeriğindeki bazı imaların Kıbrıs’ın çıkarına kullanılabileceği nedeni ile tüm siyasi partileri iş birliğine davet etmiştir.

EDEK başkanı Yinnankis Omirou ise Türkiye’nin AB tarafından konan şartlara uymadığı takdirde görüşmelerin durdurulabileceği konusunu dikkate almaya değer olduğunu işaret etmiştir.

DIKO, raporun AB içindeki çeşitli yaklaşımların ve eğilimlerin orta yolu olduğunu ve görüşmelerin durdurulabileceği konusunun çok önemli olduğunu belirterek, Kıbrıs’a özel bir atıf yapılmamasına rağmen Kıbrıs sorununun bir gerçek olduğunu ve Türkiye’nin bu sorun ile gerek Aralık toplantısında gerekse de görüşmelerin devamında sık sık karşılaşacağını açıklamıştır. AB’nin diğer ülkelerle eşit haklara sahip olan bir üyesi durumundaki Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinin  Türkiye’nin katılım müzakereleri gidişatını devamlı kontrol edip değerlendireceklerini ve gerektiğinde birliğin kararlarına katkıda bulunacaklarını söylemiştir.

Avrupa Birliği üyelik müzakerelerinin Türkiye’ye çok sayıda sorumluluk yükleyeceğini belirten Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti hükümet sözcüsü Kipros Hrisistomidis ise,  bu çerçevede Ankara’nın AB üyesi “Kıbrıs Cumhuriyeti” ile hükümet düzeyinde doğrudan ilişki kurmak zorunda olacağını ve öncelikle Türkiye’den, Avrupa ailesinin üyesi ve iki kesimli federatif bir yapıya dayalı bağımsız egemen devlet olarak “Kıbrıs Cumhuriyeti”ni tanımalarını beklediklerini söylemiştir.

Sözlerine devamla Türkiye’nin, ada’daki Türk askeri varlığını, yerleşik Türkler meselesini tekrar düşünmesini beklediklerini ve bu beklentileri yerine gelmediği takdirde, 17 Aralık zirvesinde veto hakkını kullanmak istemediklerini, ama temel meseleleri de güvence altına almak istediklerini söylemiş (yani aba altından sopayı göstermiş) ve  bu tavsiyenin Türkiye’nin Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetini de kapsayan komşuları ile daha da geliştirilmiş ikili bağlar kurmasını ima ettiğini ve insan haklarına saygıdan bahsettiğini belirterek, halen daha toprak konusunun çözümlenmediğini öne sürmüştür.

Ben tüm bu beyanlardan ve açıklamalardan, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinin Türkiye tarafından tanınması, Ankara’da Elçilik açılması, karşılıklı uçuşların başlatılması ve deniz limanlarının kullanılması, adadan askerin çekilmesi ve Türkiye’den gelmiş göçmelerin geri çağrılması için Rumların her tür fırsatı değerlendirecekleri ve zaman zaman uyum içinde gidecek görüşmelere çomak sokacakları mesajını aldım.

Siz ne düşünüyorsunuz….

8 Ekim 2004
Müzakere tarihinden önce Ankara’da Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti Elçiliği açılacakmı? için yorumlar kapalı
Okunma 62
bosluk

AB’de Perde arkası faaliyetler

AB’de Perde arkası faaliyetler

Avrupa Komisyonu’nun Türkiye ile müzakerelere başlanması yönünde verdiği tavsiye kararı Avrupa’da, Türkiye’de, KKTC’de ve Kıbrıs’ta büyük yankı yaptı. Genişlemeden sorumlu Komiser Guenter Verheugen komisyonda müthiş bir çalışma yaptı ve dün de bahsettiğim gibi neredeyse oy birliğine yakın bir karar ile (28 evet – 2 Hayır) müzakarelerin başlaması kararını çıkarttı. Çıkarttı diyorum, gerçekten de emin olun  ki tüm olumsuzluklara ve baskılara rağmen bıkmadan ve usanmadan uğraşarak üyelerin tam%93.3 ‘ün olurunu aldı ve kararı çıkarttı. Şimdi gözler artık 17 Aralık’ta. 17 Aralığın kerameti, AB Konseyi’nin o gün görüşmelerin başlangıç tarihi hakkında karar vereceği gün olması. Bu karardan önce Parlamento konu ile ilgili bir rapor sunacak ve Konsey o raporun içeriğini esas alarak kararını verecek.

Brüksel’den gelen raporlar, Avrupa Parlamentosu Başkanı Josep Borrell Fontelles’in ve de Guenter Verheugen’in 17 Aralığa kadar başının çok ağrıyacağına işaret etmektedir.

Dün açıklanan rapordan evvel, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti  Komiseri (Temsilcisi) Marcos Kyprianou ve Yunanlı meslektaşı Stavros Demas’ın yoğun faaliyet yaptıkları ve yanlarına aldıkları diğer komiserlerle birlikte Verheugen’den, raporda Kıbrıs ile ilgili olarak çok açık tanımların yapılmasını istedikleri  fakat Verheugen tarafından açık, net ve kesin olarak ret edildikleri doğrultusundadır. Hatta Verheugen’in raporda, Kıbrıs’taki Türk askeri veya Türkiye’den gelen göçmenler konusunun veya bu konulara yapılabilecek küçücük atıfların bile yer alamayacağını kendilerine kesin bir dille bildirdiği söylenmektedir.

Gerçekten de raporu okuduğunuz vakit bunların hiç birinin yer almadığı görülmektedir.

Tabii, Rumların ve Yunanlıların boş oturacaklarını düşünmek sadece  büyük bir safdilliktir. (Safdilliğin halk arasındaki tanımını yazmayacağım)

Dün bir bu gün iki. Brüksel’den gelen haberlere göre Güney Kıbrıs Rum yönetiminin Brüksel’e ilettiği gayri resmi bir belgede, Türkiye’ye müzakere tarihi verilmesi karşılığında isteklerini hemen sıraladığıdır.

– Türkiye Gümrük Birliği’ni Güney Kıbrıs’ı da içine alacak şekilde “etkin olarak” genişletmeli. (Açıklanan Gümrük Birliğinin kağıt üstünde kalmasını istememektedirler)

– Türkiye üye olduğu uluslararası ve bölgesel kuruluşlara “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin de katılmasını veto etmemeli ve engeller koymamalı.

– Avrupa’da gümrük ve işbirliği örgütü faaliyetlerinin yürütülmesinde Türkiye “Kıbrıs Cumhuriyeti”ne sorun çıkarmamalı.

– Silahların Yaygınlaştırılması ve Denetim Statüsü Örgütü’ne “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin de katılmasına Türkiye engel çıkarmamalı.

– Türkiye Rum bandıralı ve diğer gemilere koyduğu sınırlamalardan vazgeçmeli.

– Türkiye “Kıbrıs Cumhuriyeti” ile doğrudan iletişim kurmalı. (Soru : Doğrudan iletişim nasıl olabilir!… Doğru yanıt : Elçilik açılarak)

– Avrupa – Ortadoğu hava trafiği işbirliğinin genişletilmesine Türkiye izin vermeli.

– Türkiye 3212 sayılı Güvenlik Konseyi kararı hilafına 36 bin askerle adanın “işgaline” devam etmemeli. (Müzakere tarihi istiyorsan, bir jest yap ve birazcık askerini Kıbrıs’tan geri çek… Mesela 35,350 adet kadarcığını!…)

– Maraş’la ilgili güvenlik konseyi kararını uygulamalı ve “Kıbrıs Cumhuriyeti”ni tanımalı. (Maraş’ı bize verin!…. Sonra Allah Kerim)

7 Ekim 2004
AB’de Perde arkası faaliyetler için yorumlar kapalı
Okunma 73
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-3

Arşivler

Son Yorumlar