Rum Tarafında Propaganda Nasıl Yapılıyor

Rum Tarafında Propaganda Nasıl Yapılıyor

Rumların propaganda taktiklerine ve uygulamalarına gerçekten hayranım. Eminim dünyada hiçbir propaganda sistemi veya kuruluşu, haksız olunan bir konuyu bu kadar programlı ve iyi  bir şekilde haklıya dönüştürerek pazarlayamaz.

Eylül ortasında Rum tarafında düzenlenen uluslar arası konferansa katıldıktan sonra düzenlenen gezilere de katıldım. Bilmediklerimi öğrenmek, daha evvel gidemediğim yerleri görmek ve de bildiğim konuları başka ağızlardan ve beyinlerden daha değişik versiyonlarda duymak için katıldım tüm gezilere.

İlk gezimiz Lefkoşa surlar içi (Rum tarafı) ve surlar içinin yeniden canlandırma ve yapılandırma çalışmalarını görmek gezisi idi. Burada özellikle restorasyon yerine yapılandırma sözünü kullandım çünkü yapılan iş, halkı kale içine tekrar geri getirebilmek için uygulanan yöntemin adıdır. Bizim eski Eserler Dairesi gibi, bal yapamayan arı misali verimsiz çalışmalar, konan yasaklar, ölüme terk edilen binalar ve ilgili memurlar hiçbir çalışma yapmadığı için haftalarca daireye gidip gelmelerle bezdirilen insanlar ve işlemler yok. Devlet memurları nerede ne iş yapılacağını en ince detayına kadar saptamışlar ve kendi vatandaşına uygulatmışlar. Şimdi eski binalar, içinde insan yaşayan konutlar olmuş, eski iş yerleri de içlerinde iş yapılan mekanlara dönüşmüş.

Konumuz aslında bunlar değil, sonraki yazılarımızda hem Eski Eserler dairemizi, hem de koruma adına hiçbir çözüm önermeden sadece yasaklar getirerek  halkımıza, yapılara ve kale içlerine verdikleri zararları ele alacağız. Bunları tartışmamız ve yeteneksiz kamu görevlilerini eleştirmemizin zamanı gelmiştir.

Rum tarafındaki surlar içerisinde rehberimiz önderliğinde evleri, kiliseleri, sokakları ve tarihi yapıları dolaşırken Ermu Sokağına ve oradaki barikata geldik. 35-40 yaşlarındaki bayan rehberimiz, barikatın arkasındaki bir binayı göstererek “Burası bir Rum evi idi ama 1974 Türk istilasından sonra gördüğünüz gibi maalesef şehir bölündü ve  hududun öbür tarafındaki ara bölgede kaldı” dedi.  Ben bu sözleri duyunca  kulaklarıma inanamadım fakat sesimi de çıkarmadım, bakalım bu iş nereye kadar gidecek diye. Yolda yürümeye devamla, küçük bir çıkmaz sokağa geldik. Sokağın başındaki duvarda iki tabela vardı. Altındakinde sokak ismi yazıyordu. Üstte bulunan tabela ise sarı renkli ve sokak tabelası boyutlarında idi. Üstünde  F 110” yazmaktaydı. Ben ne olduğunu çok iyi bilmeme rağmen hiç bilmiyormuşum gibi davranarak bu tuhaf tabelanın ne olduğunu sordum.  Bayan rehber bunun 1974 Türk İstilasından sonra ikiye bölünen şehirde, Türk istilacılara karşı koymak için tesis edilen  Rum Milli Muhafız Ordusunun nöbet kulübesinin numarası olduğunu söyledi. Şehrin bölünmüşlüğünü gene 1974 olarak belirtmesi çok dikkatimi çekti. Biraz daha hudut boyunca yürüyerek varillerin arkasındaki bulunan, zamanında çok görkemli olduğu belli olan fakat şimdi harabeye dönmüş iki katlı bir binaya göstererek bunun bir Rum okulu olduğunu fakat 1974 Türk istilasından sonra şehrin bölünmesi nedeni ile artık Rum çocukların bu okula gidemez olduğunu söyledi.  Ben bu okulun 1963 olaylarından beri orada kullanılamaz bir halde durduğunu çok iyi bildiğimden artık söze karışma zamanı geldiğine inanarak kendisine  şehrin bölünmüşlüğünün 1974’de değil 1963’de gerçekleştiğini, Rumların adanın tek hakimi olabilmek için Türkleri devletten dışladıklarını ve 11 yıl Türkleri insanlık dışı koşullarda elektriksiz, susuz, gıdasız, sütsüz, inşaat malzemesiz ve çağdaş insanların gereksinimlerinden mahrum olarak yaşamaya zorladıklarını, ama kendilerinin bu sıkıntıları çekmediği için neler olup bittiğinin farkında olmadıklarını söyledim. Şehrin bölünmüşlüğünün 1974’te gerçekleştiğini söylemenin rehberlere yakışmayacak bir davranış olduğunu ve gerçeklerin ne olursa olsun saklanmaması gerektiğini dile getirdim.

Bayan rehber sözlerimden dona kaldı ve tur boyunca bir daha şehrin ne zaman bölündüğü konusuna hiç değinmedi ve tur bitince yanıma gelerek, gerçektende 1963-1974 yılları arasında hükümetlerinin Türklere neler yaptıkları ve ne gibi baskılar uyguladıkları konusunda hiç bir bilgisi olmadığını, ve kendisine rehberlik eğitimi verilirken, adanın bölünmüşlüğünün tüm sorumlusun adayı istila eden Türk askeri olduğunu ve her fırsatta Kıbrıs sorunun 1974’de başladığını vurgulamasının öğretildiğini belirtti. Tarih kitaplarında 1963-1974 yılları arasında olağan dışı hiçbir şey olmadığını fakat her şeyin 1974’deki istila ile başladığının yer aldığını sözlerine ekledi.

Bence bu müthiş bir propaganda taktiği ve uygulaması.  Eminim Nazi Almanyası dönemimde Hitlerin dahi çocuğu Goebbels’in başkanı olduğu Nazi Propaganda birimi bile bu kadar etkin ve uzun vadeli bir çalışma yapmamıştır. Rum propaganda birimi, uzun vadeli ve eşsiz bir çalışma ile önce kendi insanlarını olayların 1974’de başladığına inandırdılar sonra da bütün dünyayı.

Bence bu taktik ve uygulamadan alınacak çok dersler var. Bizler çocuklarımıza Rum adadaşlarımız ile ilgili sevgi aşılamaya çalışırken onlar bunu yapmıyor. Bence bir yerlerde bir yanlış var. Ya bizde ya onlarda. Bütün ümidim bir müddet sonra elimize dizimize vuracak duruma gelmememiz.

23 Eylül 2004
Rum Tarafında Propaganda Nasıl Yapılıyor için yorumlar kapalı
Okunma 72
bosluk

Tasos Papadopulos New York’a Niye Gitti

Tasos Papadopulos New York’a Niye Gitti

Tasos Papadopulos New York’a boşuna gitmedi.  New York ziyaretindeki tek hedefi, Rusya aracılığıyla, Amerikalı ve İngilizlerin, Birleşmiş Milletler genel kurulunda ve  gelecek ay Güvenlik Konseyi’nde Kıbıs ile ilgili ve de özellikle de Referandumda “EVET” oyu veren Türklere her hangi bir kazanım vermelerine mani olmayı garantilemek için gitti.

Ruslarla Rumların bu sıkı fıkı ilişkileri, dün bugün, veya Makarios’un 3.cü dünya liderliğine soyunduğu 60’lı yıllarda başlamış değildir.

Dinsel tarihe bir göz atarsak,  her iki milletin de (Rus ve Rum-Yunan) Ortodoks olduğunu görürüz. Katolikler ile Orotodoks’lar arasında büyük ayrılıklar vardır. Biri Allah’ın, Hz. İsa’nın ve Cebrailin bir tek varlıkta toplandığına inanırken diğeri üçünün de ayrı ayrı (ruhsal) varlıklar olduğunu kabul etmektedir.     Hristiyanlık dünyasındaki Katolikler ile Ortodokslar arasındaki bu keskin ayrılık, Doğu ve Batı Roma’nın ayrılması ile su yüzüne çıkmış ve en sonunda Katolik olan Papanın, Ortaçağın karanlık günlerinde tüm Ortodoksları Aforoz etmesi ile doruk noktasına ulaşmıştır. Papa ancak 19.cu yüzyılın sonlarına doğru Ortodoksları affetmiş ve onlardan Katoliklerin tümü adına af dilemiştir.

Tarihe bir göz atarsak, her ikisinin de Türklerin azılı düşmanları ve rakipleri olduğunu görürüz. Çoğu zaman iş birliği yapmışlar ve daima bir birlerini kollamışlardır. Buna en yakın örnek ve biz Kıbrıs’lıların 1974’e kadar kurbanı edildiğimiz “Megali İdea”dır.

“Megali İdea”, kelime anlamı ile “Büyük ideal, büyük fikir” demektir. Bu fikre ve ilkeye göre, 1453’te Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilen İstanbul tekrar ele geçirilecek; Yunanistan, Girit, Rodos, Kıbrıs, Anadolu ve ta Büyük İskender’in uzandığı İskenderiye’ye kadar olan topraklar işgal edilerek, bir Helen İmparatorluğu olarak kabul edilen Büyük Bizans İmparatorluğu kurulacaktır.

Bu İmparatorluğun başkenti ise eski Bizans olduğu gibi, halâ “Konstantinopolis” diye andıkları İstanbul olacaktır. Megali İdea fikri ilk kez Rigas Ferros adlı bir Rum tarafından gündeme getirilmiştir. Rigas Ferros, bu amaçla ilk Megali İdea haritasını 1791-1796 yılları arasında Bükreş’te hazırladı ve 1796 yılında Viyana’da yayınladı. Megali İdea fikri ortaya atıldıktan sonra bu fikir, Osmanlı İmparatorluğu aleyhine genişleme emelleri olan Rus Çarlığı tarafından desteklenmeye başlandı.

Megali İdea’yı gerçekleştirmek için bir örgüt gerekliydi. Bu amaçla 1814 yılında, yani Megali İdea haritasının çizildiği 1796 yılından 21 yıl sonra, Rus-ya’nın Odessa şehrinde “Filiki Eteriya” adlı örgüt Çarlık Rusyası’nın gizli desteği ile kuruldu. Yine çarlığın desteği ile tüm Balkanlar’da örgütlenme faaliyetlerini başlatan Filiki Eteriya’nın başına da Rus Çarı 1. Aleksandros İpsilantis getirildi. Bu gelişme örgütün ilk adımı oldu.

Nitekim daha sonra Rus Çarı’nın desteği ile bu örgüt tarafından 1821 Mora isyanı başlatılacaktı.

Filiki Eteriya’nın örgütlenme çalışmalarını Kıbrıs’a kadar uzattığı ve başta kiliselerdeki papazlar olmak üzere, kiliselerin yoğun propagandasının etkisi altında bulunan Rumlar arasında geniş bir taban bulduğu, hatta Kıbrıs’taki ayaklanmanın perde gerisindeki örgütlü güç olduğu biliniyor.

Yakın tarihimizin bu küçük kesitinde görüldüğü gibi “Filiki Eteriya” örgütünü kuran, finanse eden ve de başına geçen kişi Rus Çarı Aleksander.

Tarih hiç bitmeden tekerrür etmekte. Papadopulos bu sefer çağdaş Aleksandır olan Putin’in has adamı De Lavrov ile görüşmeye gidiyor.  Hayırlısı…..

22 Eylül 2004
Tasos Papadopulos New York’a Niye Gitti için yorumlar kapalı
Okunma 98
bosluk

Rumların Değiştirilmesini İstedikleri 13 Madde II

Rumların Değiştirilmesini İstedikleri 13 Madde II

Türk askerleri, hukuksal olarak veya Türkiye’nin AB’ye girişinin tavizi olarak adadan ayrılmak zorunda kalsa bile sadece 44 mil (72 km) uzağa gideceklerini unutmakta olduklarını ve Türk askerinin adadaki bulunması ile 72 km. uzakta olmalarının, sıcak bir çatışma ortamında hiçbir fark yaratmayacağını, bu savın canlı örneğini çok değil sadece 30 yıl evvel 1974’de yaşandığını hatırlattığım vakit , duraksamaktalar ve iddialarının çok da geçerli olmadığının farkına varmaktadırlar.

Aslında gönüllerinde yatan 20 Temmuz 1974 öncesindeki günlerdir. Hala daha adada Rumların askeri bakımdan güçlü oldukları, ortağı olduğumuz Kıbrıs devletinin tek ve alternatifsiz sahibi oldukları, tüm adaya hükmettikleri ve Türkleri 2.ci sınıf azınlık olarak gördükleri günlerin özlemi içindedirler maalesef.

Israrla Türk askerinin, adadan tamamen gitmesi düşlerini görmekteler ve son (5.ci) Annan Planındaki 650 kişilik birliği bile sayısal olarak çok görmektedirler.

Rumlar için artık bu düşüncelerini ortaya koymak ve Avrupalı kulaklara kar suyu kaçırmak zamanı gelmiştir. Türkiye, AB’ye giriş hedefi içinde görüşmelerin başlangıç tarihini alabilmek için büyük bir çalışma içine girmiş, bir çok olmazsa olmazlarını göz ardı etmeye başlamıştır. Rumlar, Türkiye’nin bu çabalarını ellerini ovuşturarak seyretmekte ve taviz koparmanın zamanı geldiğine inanarak, ne kadar taviz koparırsam o kadar kardır düşüncesini yavaş yavaş uygulamaya koymaktadırlar.

Dün Yakovu’nun açıkladığı 8 istek buna en güzel örnektir. (İlerleyen günlerde bu isteklerin ne olduğuna da değineceğim.)

Yukarıdaki paragrafın içeriğinde, Türkiye’den Ortak görüş ile talep edilen tavizlere bakarsak, yıllardır dillerinden düşürmedikleri “Türkiyeli yerleşikler” konusu ve onların tümü ile geri dönüşüdür.  Şubat, Mart ve Nisan aylarında kıran kırana yaptığımız Annan görüşmelerinde, 45,000 “Türkiyeli yerleşik”in adada kalmasına, alternatifsiz olarak evet demek zorunda kalmışlar fakat Annan Planındaki söz konusu maddeyi o denli karmaşık hale getirmişlerdir ki,  Genel sekreter de dahil olmak üzere, hiç kimse bu nüfusun içeriğinde kimlerin yer alacağını açık ve net olarak söyleyememiştir. Kıbrıs’lılar ile evlenenler ve onların çocukları,  “Türkiyeli yerleşikler”in burada doğan çocukları, küçük yaşta Türkiye’den gelip uzun yıllar Kıbrıs’ta ikamet ettikten sonra burada evlenenler ve benzeri vatandaşlarımızdan hangilerinin 45,000’lik kalıcı grubun içine gireceğini, kimlerin ise geri gönderileceğini hiçbir Allah’ın kulu kesin olarak bilmemektedir. (Ben de dahil olmak üzere)

Şimdi Türkiye’den istenen taviz, “Türkiyeli yerleşikler” ve burada doğan çocuklarının tümünün geri Türkiye’ye gönderilmesidir. Tavizin yanına konan “Kesin dönüş teşvik primi” ise işportacıların mal satarken “Yanında hediyesi” türünden bir ikramdır.

Bu isteğin hiç durmak bilmeden, her fırsatta yineleneceğini, Rumların bunu bıkmadan usanmadan her platforma dile getireceklerini ve de eninde sonunda Türkiye’nin bu talebi yerine getirmek zorunda bırakılacağını şimdiden görmek için kahin olmaya hiç gerek yoktur. Dünyanın genel konjektörü değişmediği müddetçe, Kıbrıs konusunda karşılaşacağımız sorunların bir tanesi bu olacaktır.

21 Eylül 2004
Rumların Değiştirilmesini İstedikleri 13 Madde II için yorumlar kapalı
Okunma 60
bosluk

Rumların Değiştirilmesini İstedikleri 13 Madde

Rumların Değiştirilmesini İstedikleri 13 Madde

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi lideri Tasos Papadopulos, Rum siyasi parti başkanlarının görüşlerini de aldıktan sonra, Annan Planı’nda yapılmasını istediği değişikliklerle ilgili 13 madde hazırladı ve bu listeyi önceki gün topladığı ulusal konsey toplantısında üyelere sundu. Üyelerin oy birliği ile kabul ettiği ve ortak görüşleri olan ilk 4 madde aşağıdadır;

1- Güvenlik ve Garantiler. Türk askerinin adada kalmasına son verilmesi ve adadan ayrılışta sürenin kısaltılması. Ortak görüştür.

2- Toprak iadesinin güvence altına alınması. Geri dönüşü güvence altına alma ve zamanı kısaltmak. Ortak görüştür.

3- Toprak iadesi. Toprağın iadesine ilişkin düzenleme yapılması ve takvimin kısaltılması. Ortak görüştür.

4- Türkiye kökenlilerin durumu (Rumlara göre ‘sömürgeciler’). Adada kalacak Türkiye kökenlilerin durumunun somutlaştırılması. Türkiye kökenlilerin ayrılmaları için teşvikler verilmesi ve ayrılacaklarının güvence altına alınması. Ortak görüştür.

Rumların en büyük özellikleri hukuka olan güvenleri ve saygılarıdır. Zaten başka bir seçenekleri de yoktur.  Loizidou davası bunun en canlı ve güzel bir örneğidir.  Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi apaçık gerçeklere rağmen, konuya değişik açıdan yaklaşmış ve Türkiye’nin söz konusu talep ile hiçbir ilgisi olmamasına rağmen, Loizidou’nun Türkiye tarafından tazmin edilmesine karar vermiş ve hukuksal olarak yeni bir tazmin kapısı yaratmıştır.

Şimdi sıra,  Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde bekleyen mülkleri kullanamama ile ilgili davalara ilaveten, yukarıdaki 4 maddededir. Ben Rumların Avrupa Birliğinden, Uluslararası Hukuktan, Türkiye’nin AB’ye girme istediğinden ve de AİHM’den aldıkları güç ile ortaya bu dört maddeyi atacaklarına ve gün be gün bu isteklerini arttıracaklarına eminim.

Güvenlik ve Garantiler konusunda, sık sık konuştuğum Rum politikacılar, ısrarla Annan Planında belirtilen Türk Askerinin geri çekilme sürecinin uzunluğundan ve en sonunda adada kalacak (sadece ve sadece) 650 askerinden dahi hoşnut değiller ve kendilerini tehdit altında hissettiklerini söylemektedirler.  Türk askerinin tamamen ve bir daha geriye dönmemek üzere adadan ayrılmasını arzulamaktadırlar…..

(Köşe yazısı, geri kalan diğer maddeler ile ilgili olarak yarın da devam edecektir.)

20 Eylül 2004
Rumların Değiştirilmesini İstedikleri 13 Madde için yorumlar kapalı
Okunma 80
bosluk

Ankara’da Neler Oluyor

Ankara’da Neler Oluyor

Ankara’da Kıbrıs konusunda bayağı hızlı bir trafik var. Bütün dış politika ve ekonomik veriler 24 Nisan’da yapılacak Referanduma kilitlendi. Ankara, İsviçre’nin Lüzern kentinin Bürgenstock kasabasında  yapılan müzakerelerde varılan noktayı bugün önce Bakanlar Kurulunda değerlendirecek, sonra da Milli Güvenlik Kurulu’nda konu tekrar ele alınacak. Bakanlar Kurulu ve Milli Güvenlik Kurulunda iyice tartışılacak olan Kıbrıs konusu, yarın da TBMM’de ele alınacak. Bu üç, çok üst düzey toplantılardan çıkacak sonuçlar, en geç 9 Nisan’a kadar Birleşmiş Milletler’e sunulması gereken yazılı taahhütler ve KKTC’ye verilecek sinyaller açısından çok  önem taşımaktadır.

İsviçre’nin Lüzern kentinin Bürgenstock kasabasındaki KKTC, Rum Yönetimi, Türkiye ve Yunanistan tarafından geçekleştirilen Kıbrıs görüşmelerinin ardından 1 Nisan günü MGK toplantısı yapılmıştı. Ardından uygun bir zaman ve yerde Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, İsviçre´de varılan mutabakatın ve referandum yolunun açılmasının, Türkiye´ye karşı çok büyük bir sempati oluşmasına yol açtığını söyleyerek Türkiye’nin olumlu ve sıcak yaklaşımını dile getirdi.

4.cü Annan Planı mevcut hali ile 204 sayfa ve ilaveleri ile birlikte yaklaşık 9000 sayfa tutmaktadır.  Planı iyice anlamak için ilaveleri ile okumak gerekmektedir. Konuların Ana başlıkları ve özet içerikleri 204 sayfalık planda detaylı açıklamar ise 8800 sayfalık ekte yer almaktadır.   Bu söz konusu 8800 sayfa metninde  anlaşılabilir şekilde değerlendirilebilmesi için bugün (Pazartesi) ikinci bir toplantı daha yapılacak.  Tüm ilgili kurum ve Bakanlıkların değerlendirmeleri bu toplantıda ele alınarak geleceğin stratejisi belirlenecektir.

MGK’nın kısa aralıklarla toplanacak olması, herkesin aklında askerî kanatta bir sıkıntı olup olmadığı sorusunu yaratmaktadır. Türkiye Dış işlerine göre, bu toplantılarda  yapılması gereken her şey yapılmış ve alınabilecek her şey anlaşmaya sokulabilmiş ve hukuki garantiler alınmıştır.

KKTC ve Kıbrıs Rum Yönetiminin, Annan Planı’nı referanduma götüreceklerine dair taahhüt vermesi gerekiyor. Garantör ülkeler olan  Türkiye Yunanistan ve Büyük Britanya’ın da  planın referanduma götürülmesine onay verdiklerini  ve olumlu sonuç çıkması durumunda Türkiye ve Yunanistan’ın Annan Planını, onaylanması için ulusal parlamentolarına sunacaklarını dair vermeleri gereken garantiyi cuma gününe kadar BM’ye bildirmeleri gerekmektedir.

Bu haftanın Ankara’da bir hayli yoğun ve sıkıntılı geçeceği kesin.

6 Nisan 2004
Ankara’da Neler Oluyor için yorumlar kapalı
Okunma 76
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar